Dr. UĞUR B. KAYA*
Hindistan’dan sonra en büyük seçmen kitlesine sahip Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri, 6-9 Haziran tarihlerinde gerçekleşecek. Fransa’da faşizan-yabancı düşmanı aşırı sağ partilerin toplamı yüzde 45’i geçiyor.
Katılım sorunu

AB’nin 27 üye ülkesinden yaklaşık 360 milyon kayıtlı seçmen dört gün boyunca beş yıl süreyle görev yapacak 720 parlamento üyesini seçecek. Buna rağmen, seçimlerin çok da ilgi çektiği söylenemez. Düşen katılım oranları rahatsızlık kaynağı. Zira, katılım konusu sadece parlamentonun değil, AB’nin de meşruiyetini etkileyebilecek önemli bir mesele olarak öne çıkıyor.
Katılımın düşüklüğünün önemli bir sebebinin, AB’ye yönelik bilgi ve ilgi eksikliği olduğu söyleniyor. Ancak sorun çok daha derin ve aslına bakılırsa sadece AB’ye özgü değil. Vatandaşlar için seçimlerin yarattığı değişimler sadece göstermelik. Siyasi kurumların karar alma kapasiteleri konusunda ciddi bir güven eksikliği var. Neoliberalizmin erozyana uğrattığı kurumlar artık güven vermiyor.
AP seçimleri, Türkiye’de de ciddi seviyede tartışma konusu yaratmış değil. Bu ilgisizlik büyük ölçüde anlaşılabilir. Türkiye’nin AB’ye üyeliğinin unutulmuş ve umut vermeyen bir sürece dönüştüğü aşikâr. Ancak ilişkilerin ve etkileşimin üyelik süreci çerçevesinin çok ötesinde olduğunu göz ardı etmemek lazım.
Türkiye ekonomik, sosyal ve siyasi ilişkilerden oluşan Avrupa sisteminin her zaman içindeydi. Avrupa sisteminin en önemli kurumlarından AB’deki değişimlerden üye olmasa da etkileniyor. Gümrük Birliği’nden genel vize rejimlerine, tarımda kullanılacak kimyasallardan kimlik kartlarındaki normlara, atık su standartlarından bölgesel sorunların ele alınışına kadar hayatın birçok alanında Türkiye AB ile etkileşim içinde.
AP niye önemli?
AP, doğrudan halkın oylarıyla seçilen AB’nin yasama kurumu. Bu yasama yetkisini üye ülkelerin hükümetlerinin oluşturduğu AB Bakanlar Konseyi’yle paylaşıyor. 2009’da yürürlüğe giren Lizbon Anlaşması’yla yetki ve görev alanı genişleyen AP, AB ortak politikalarını ve pazarını yönetecek yasaların kabul edilmesinde önemli bir rol oynuyor. AB’nin harcamaları ve bütçesinin belirlenmesinde de AB Bakanlar Konseyi’yle birlikte çalışıyor.
Parlamento ayrıca yönetmelik, direktif veya karar gibi yasama metinlerini onaylıyor veya değiştirebiliyor. Bu kararlar sadece AB üye ülkelerini değil, genel Avrupa sistemine entegre İsviçre, Norveç, Türkiye, Bosna ya da Sırbistan gibi ülkeleri de yakından ilgilendiriyor.
Dahası AP, AB’nin yürütme organı Avrupa Komisyonu başkanını da seçme ve önerilen komisyon üyelerini reddetme yetkisine sahip. Mevcut başkanı Ursula von der Leyen, görevini sürdürme arzusunu zaten dile getirdi. Lakin görevine yeniden atanabilmesi için önce AB’nin 27 üye ülkesinin liderleri tarafından nitelikli çoğunlukla atanması, ardından Avrupa Parlamentosu’nun 720 yeni seçilmiş üyesinden en az 361’inin oyunu alması gerekecek.
Parlamento milletvekili sayısı kısmen üye ülkelerin nüfusuna bağlı. En kalabalık ülke Almanya 96 milletvekili seçerken, Fransa 81, İtalya 76, İspanya 61 milletvekili, Malta ve Lüksemburg ise sadece altı milletvekili seçiyor.
Seçimler, her ülkenin kendi uygulamalarına göre gerçekleşiyor. Örneğin, Hollanda’da tarihsel olarak hafta sonu dinlenme ve ibadete ayrıldığından oylar hafta içi kullanılırken, İtalya ve Çekya seçime katılımı artırmak için oy verme işlemini iki güne yayıyor.
Gruplar
Her ne kadar AP milletvekilleri yaşadıkları ülkelerde seçilseler de seçimlerden sonra farklı ülke milletvekilleri, siyasi eğilimlerine göre parlamento grupları oluşturuyor. Bir grup oluşturmak için en az yedi farklı ülkeden asgari 23 milletvekili gerekiyor. Üyeler aynı anda birden fazla gruba üye olamıyor. Her grup, nasıl oy kullanılacağına karar vermekten sorumlu bir grup koordinatörü atıyor. Buna karşın kararın bağlayıcı özelliği yok; yani üyelerin grup kararından farklı bir şekilde oy kullanmasına karşı resmi bir yaptırım bulunmamakta.
Kaldı ki aynı gruptaki milletvekillerinin konulara göre farklı davranması sıkça görülen bir durum.
Mevcut durumda en kalabalık grup 176 üyeyle sağcı-muhafazakâr ‘Avrupa halkçı partiler grubu‘; ardından 145 üyeli merkez sol ‘ilerici demokrat ve sosyalist ittifakı’ geliyor. Üçüncü sıradaki en büyük grup ise 2019’da kurulan, 103 üyeli, liberal sağ görüşlü ‘Renew Europe-Avrupa için demokrat ve liberaller ittifakı’. Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un Yeniden Doğuş Partisi de bu grupta. Parlamentoda ayrıca 72 üyeli Yeşiller ve 39 üyeli Sol grup bulunmakta.
Öncelikler
Seçimden sonra oluşacak yeni parlamentonun önünde birçok önemli dosya bulunuyor.
Bunların başında göç, AB’nin yeşil dönüşümü, ABD ve Çin’e karşı rekabet gücü sağlamak, yeni sanayi politikası gibi konular geliyor.
Rusya-Ukrayna ve İsrail-Filistin savaşına yönelik izlenecek politikalar da önemli gündem konuları olacak.
ABD seçimlerinde Donald Trump’ın yeniden seçilmesi ve sonucunda ABD’nin Avrupa siyasetinden göreceli olarak uzaklaşması senaryosu da şimdiden önemli bir siyasi tartışma ve öyle bir durum parlamentonun önemini artıracak.
Aşırı sağ alarm veriyor
Aşırı sağın Avrupa çapında hızla yükselmesi sadece dengeleri değiştirmiyor. Klasik sağ partileri ve merkez sol partilerin de sağa kaymasına sebep oluyor. Bu olgu yeni değil ve sadece Avrupa’ya da özgü değil. En azından 2000’li senelerin başından beri gittikçe artıyor. Ama gelinen nokta artık alarm seviyesinde.
Bir gözlem daha ekleyelim. Liste başlarında ve seçim çalışmalarındaki isimlerin yaşı çok genç. Birçoğu 25-35 yaş aralığında. AP’yi siyasete giriş kapısı olarak görebiliriz. Ancak durumun sadece AP’yle kısıtlı olmaması da gözden kaçmıyor. Unutmayalım ki 34 yaşında göreve gelen Fransa Başbakanı Gabriel Attal’ın 1989 doğumlu. Avusturya’da önce dışişleri bakanlığı sonra da başbakanlık Sebastian Kurz 1986, 2019’da Finlandiya başbakanlığına gelen Sanna Marin 1985 doğumlu. Siyasetin altın çocukları mı? Ya da altın nesil mi? Ne yazık ki ikna edici bir açıklama gibi gelmiyor.
Türkiye ilgilense de ilgilenmese de…
Sonuç olarak, 2024 Avrupa Parlamentosu seçimleri AB’nin geleceği için kritik öneme sahip. Bu seçimler, Avrupa Parlamentosu’nun bileşimini ve çevre, savunma ve ekonomi gibi kilit alanlardaki ana politik yönelimleri belirleyecek.
Kendi sorunlarına yoğunlaşan Türkiye ilgilense de ilgilenmese de Avrupa’da gerçekleşen gelişmelerden de etkilenecek. Sadece genel siyasi havadan dolayı değil, AP’nin getirdiği üretim ve tüketim konularındaki on binlerce norm ve kural günlük hayatımızı hali hazırda iyi ya da kötü şekillendiriyor.
Fransa’daki tablo kabus
Bu yıl Fransa’da AB seçimlerinde rekor sayıda (38) liste yarışıyor. Partilerin ya da sadece seçim için oluşmuş grupların oluşturduğu bu aday listelerinin her biri, erkek ve kadın adaylar arasında dönüşümlü olarak sıralanan 81 isimden oluşmakta. Bütün Fransa’nın tek bir seçim bölgesi olduğu sistemde, ‘seçilmeyecek yerden’ kadın aday gösterme dolambazlığı da böylece imkânsız hale geliyor. Bu arada Fransa’da yaşayan diğer AB üye ülke vatandaşlarının da seçme ve seçilme hakkının bulunduğunu belirtelim.
Anketlere göre sadece yedi parti sandalye kazanabilmek için gerekli yüzde 5 barajını geçebilecek gibi gözüküyor.
Bu genel tablo içinde en dikkat çekici gözlemlere gelirsek…
Geçmişte sol hareketlerin Fransa’da küçümsenmeyecek bir ağırlığı olsa da bu durum değişmiş gibi görünüyor. Solun iyice eridiği bir ortamda, eski merkez sağ partiler de zayıflamış durumda. Bu tabloda, merkez solun merkeze ve hatta merkez sağa doğru kaydığı eski klasik sağ partilerin de aşırı sağ söylemleri sahiplendiğini görüyoruz. Son dönemde geldiği nokta için yeni bir isim buluncaya kadar aşırı-aşırı sağ kullanılan deyimlerden biri haline geldi.
Anketlerde birinci parti çıkan ırkçı aşırı sağ Ulusal Buluşma partisinin oy potansiyeli bir sene önce yüzde 25 civarındayken, o zamandan beri anketlerdeki lider konumunu büyük ölçüde pekiştirip yüzde 32 seviyesine gelmiş durumda. Böyle bir sonuçla iktidar partisinin skorunu katlayabilecek gibi gözüküyor.
İktidardaki liberal sağ Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’nun Yeniden Doğuş listesi ise kampanyanın başından beri düşüşte ve 2019 AP seçimlerinde elde ettiği yüzde 23’lük orandan çok uzakta. Ocak 2024’te kamuoyu yoklamalarında yüzde 20 civarındaki liste şu anda yüzde 15-16 arasında seyrediyor. İlk başlarda bazılarının merkezci olarak gördüğü Macron, neo-liberal siyasetiyle hem aşırı milliyetçi-ırkçı sağın hem de solun nefretini kazanmış durumda. Önümüzdeki AB seçimleri, Emmanuel Macron’un ikinci döneminin son seçimi olacak ve partisinin alacağı oy iktidarının son üç yılını etkilemesi kaçınılmaz.
Kampanyanın başında yüzde 10’un altında görülen Sosyalist Parti-Halk Meydanı listesi ise istikrarlı biçimde yükselip yüzde 14’ün üzerine çıkmaya aday görünüyor. Bu şekilde, düşüşteki Macron’cu listenin önüne geçme şansı bile doğmuş durumda. Adı sosyalist olsa da daha ziyade merkez sol-merkez sağ yelpazesinde durup kendisini solda ya da aşırı sağda görmeyenlerin adresi olmaya aday. Bu konuda Türkiye’deki siyasi yelpazeyle benzerlikler göstermiyor değil.
Bu ilk üç listenin ardından, anketlere göre oy oranları yüzde 7 civarında seyreden, sol siyasetin Baş Eğmeyen Fransa listesi ve iyice aşırı milliyetçi-sağa kayan Cumhuriyetçiler listesi dördüncü sıra için mücadele ediyor.
Avrupa Ekoloji-Yeşiller listesi uzun bir süredir anketlerde düşüş gösteriyor. Geçen yaz yüzde 10 sınırını aşan ekolojistler yüzde 6’nın altına düşmüş durumda ve şimdi bu sınırı aşmak için mücadele veriyor.
Son olarak, bir başka yabancı düşmanı-aşırı sağ partisi Tekrardan Fetih’in oy oranı da yüzde 6 civarında seyrediyor. Listenin başı da Ulusal Buluşma’nın lideri Marine Le Pen’in yeğeni Marion Marechal. Irkçı milliyetçi sağ hareketin önemli figürlerinden Le Pen ailesindeki kavgaların siyasetteki yansımasına ilk örnek değil bu. Hareketin kurucularından Jean-Marie Le Pen, kızı Marine Le Pen ile anlaşmazlıklarından sonra parti dışında kalmıştı.
Toplam yüzde 45’i geçiyor
Göründüğü üzere ırkçı-yabancı düşmanı aşırı sağ iki partinin toplam oy oranı yüzde 40’lara yaklaşıyor. Aynı sertlikte AB karşıtı, yabancı karşıtı, yabancılar yararlanıyor diye sosyal devlet karşıtı birçok küçük parti var. Örneğin gene Ulusal Buluşma partisinin eski başkan yardımcısı olduktan sonra partiden ayrılan Florian Philippot’nun Ulusalcılar Partisi’nin listesi.
Bu partilere söylemi iyice saldırganlaşan ve aşırı güvenlikçi söylemleri edinen, tarihi eski klasik merkez sağa uzanan Cumhuriyetçi Parti’yi de katarsak faşizan-yabancı düşmanı aşırı sağ partilerin toplamı yüzde 45’i geçiyor.
Fukara avuntusu
Böyle bir kâbus tabloya, fukara avuntusu niyetine ufak bir nüans ekleyelim. Her ne kadar toplamlarından bahsediyorsak da toplanmaları pratikte çok mümkün olmuyor. En azından bugüne kadar. Ülke içindeki bölünmüşleri gibi, AP’de de daha önceki oy verme pratiğine bakıldığında bu tip partilerin ortak hareket etmekte zorlandığı görülüyor.
Bir başka gözlem çevreci partiler ve hareketlerle ilgili. Bir taraftan çevreci partilerin sayısının arttığını ve farklı siyasal hareketlerin kendi çevreci partilerini kurduğunu görüyoruz. Daha egemenci ya da daha milliyetçi-çiftçi-köylü çevreci hareketlerin çıktığı gözlemleniyor.
Diğer taraftan da AP’de koltuk kazanabilecek Avrupa Ekoloji-Yeşiller’in zamanla artan bir şekilde ekonomik eşitsizliklere ve sınıf mücadelesine yönelik söyleminin zayıfladığı gözlemleniyor. Bu paralelde de eski zamanların parıltısını kaybetmiş gibiler. Bu arada bütün partiler çevre sorunlarını programlarına almış görünseler de sağ partiler popülist bir şekilde ‘milli ekonomi ve çiftçinin alım gücü’ adına, karbon salınımı ve kimyasal tarımla ilgili hedefleri ya askıya aldırmaya ya da yumuşatmaya çalışıyor.
* Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde, ardından Fransa’da Paris 2 Üniversitesi’nde Siyasal Bilimler alanında okudu. Ardından Ecole des Hautes Etudes en Sciences Sociales’de (EHESS) Ortadoğu’da su problemi konusunda yazdığı teziyle yüksek lisans eğitimi aldı. Gene EHESS’de, güvenlik-rantiye devlet kavramı üstüne doktora çalışmasını tamamladı.
Bu dönemde çalışmalarını Stratejik Çalışmalar ve Barış Üzerine Araştırmalar Merkezi (Centre Interdisciplinaire de Recherches sur la Paix et d’Etudes Stratégiques) dahilinde sürdürürken, Türkiye üzerine çalışan araştırmacılarla kurduğu OBTIC (Observatoire de Recherche Interdisciplinaire sur la Turquie Contemporaine) isimli derneğin başkanlığını yürüttü ve Türkiye’nin siyasal sistemi üzerine lisans derecesinde ders verdi.
2016-2022 döneminde Türkiye’de farklı üniversitelerde ders verdi. Fransa’da çeşitli araştırma projelerinde kıdemli danışman olarak çalıştı. Halen Institut Français d’Etudes Anatoliennes (IFEA-Istanbul) ve Centre d’études turques, ottomanes, balkaniques et centrasiatiques (Fransa-Paris) araştırma laboratuvarlarında ortak-araştırmacı olarak çalışmalarını sürdürüyor ve Institut de Relations Internationales et Stratégiques kurumunda tez danışmanı olarak görev yapıyor.