Ben oy veren bir kelle miyim? Ne olursa ‘kelle’ olmaktan kurtulurum? Bir sürahiye oy verecek olmak doğru bir tutum mu? Alınmayın diye size bir şey söylemiyorum, “Ben” diyorum, koyun olan benim.
Tarkan şarkı söyledi, ben de mutlu oldum, olmasa mıydım!
Tarkan’ın sözleri salgına mı, iktidara mı yönelik; belli ki çok zekice, hınzırca bir yol bulmuş, kutlamak gerekir. Anlayan anladı, mesele bu. Hatta öyle anladı ki, ‘Aslında İlluminati’ ve ‘Yok Hayır, Rotşild’ şubeleri dahil, ne kadar yandaş varsa pek sinirlendi.
Bir Yavuz Sabuncu yazısı…
AKP ile ilgili en sağlam ve gerçekçi tahmini de Yavuz Hoca yapmıştı, laf aramızda!
Osmanlı-Türk anayasacılığında ‘evriting is samting hepınd’ aşaması…
İki kez seçilmiş biri için üçüncü kez adaylık, ancak meclisin erken seçim kararı alması durumunda mümkün. Anayasaya neresinden bakarsanız bakın, isterseniz tersten okuyun, durum bu.
İşçi hareketleri, Aksu’nun söyledikleri ve doğrudan demokrasi üzerine…
Başaran Aksu’nun söylediklerini okuyunca bir kez daha inandım, her bir temsil biçiminin tümüyle değişmek zorunda olduğuna. Aksu’nun anlattığı işçi hareketi, işçilerin bireysel ve toplu tutumları sendikalardan ve sol/muhalefet partilerinden duydukları memnuniyetsizlik, o sendikaların da parti yapılarının da artık sonunun geldiğini, bir kez daha gösteriyor; üç yıl, beş yıl, on yıl… Önemli değil, eski hikâye sona erdi ve kabullenmek güç olduğu için ‘eziyet’ etme faslındayız.
Tam etle tırnak gibi olacaktık, Kürtçe şarkı söylediler!
Bizler ne etle tırnağız, ne de zamanında söylendiği gibi kaynaşmış sınıfsız bir kitleyiz. Sınıflı bir toplumda, milyonlarca insanın arsızca sömürüldüğü bir düzende yaşıyoruz.
Eleştiri, sureti haktan görünmek ve bir saatlik iş yemeği üzerine…
Bu koşullarda, biri elinde sopası mütemadiyen dayak atma peşindeyken, diğeri o sopadan kaçabildiği kadar iş yapmaya çabalıyorken, tarihimiz için dahi ağır, çok ağır siyasi koşullar altında, “Onu da diğerini de eleştiririm” demek, ne yazık ki eleştireni hak hukuk gözeten biri hale getirmiyor.
Acep ne yaşadığımızda, ‘Gündem değiştiriyorlar’ demeyecekler?
İktidar ne yaptığında, ne söylediğinde, muhalefetin Anayasa’daki laiklik ilkesini hatırlayacağını tahmin etmek olanaksız artık. Hani şu, demokratik sistemlerin ‘olmazsa olmaz’ koşulu, laiklik (sekülerlik) ilkesi.
Aman canım giderlerse gitsinler, memlekette hekim mi yok!
Belli bir yaşa gelen ve her nasılsa aklı başında kalabilmiş yurttaşın, zaman zaman yoğun biçimde hissettiği yılgınlığın bir gerekçesi, irili ufaklı saçmalıkların insanın içinde giderek büyüyüp sertleşen bir düğüme dönüşmesi. Bir günde değil, bir gün bıkıyoruz tanık olduklarımızdan.
On altı yaşında bir çocuk, musalla taşında…
Bahadır Odabaşı, daha da genç, on altı yaşında. Babası KHK ile atılmış ve dört yıldır ‘tutuklu’ yargılanıyormuş. On altı yaşında bir çocuk yaşamına son verdi. On altı yaşında bir çocuk canına kıydı. On altı yaşında bir çocuk umudunu tümüyle kaybetti. On altı yaşında bir çocuk.
- « Previous Page
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- …
- 58
- Next Page »