Seçim kampanyalarında temel hedef, oy kararını değiştirebilen seçmenlere seslenmek. Türkiye seçmeninin yaklaşık dörtte biri seçim kararını değiştirebiliyor. Bu insanlar kararsız değil, siyasetsiz. Çoğunluğu ikinci veya üçüncü nesil göçmen; kökeni olan Anadolu kenti veya köyüyle ekonomik ve duygusal ilişkisi devam ediyor, genellikle düzensiz veya kazanç garantisi olmayan işlerde çalışıyor. Kampanyalarda tüm mesele bu seçmenin bir kısmını ikna edebilmek…
Ama bu durum bir paradoks içeriyor: Bu seçmeni ikna edecek söylem, muhalif partiye oy verecek seçmenin hoşuna gitmiyor. Uyanık bir iletişimci kendini hiç zora sokmadan, zaten o partiye oy verecek seçmeni okşayan, bileyen, kutuplaştıran bir kampanya yapabilir. Böylece ona para ödeyen kitleden alkış alır ama seçim kaybedilir. İktidar olmak isteyen muhalif parti, işte bu paradoksu aşmak, kendi çekirdek seçmeniyle zımni bir anlaşma yapmak ve tüm iletişim dilini siyasetsiz seçmene göre kurgulamak zorunda. Peki, nasıl kurulur bu dil?