MESUDE ERŞAN
@mesudersan
Ankara Şehir Hastanesi kadın hastalıkları ve doğum kliniği asistanlarından Rümeysa Berin Şen’in nöbet dönüşü, geçirdiği trafik kazasında yaşamını yitirmesi bir kez daha asistan hekimlerinin sorunlarını gündeme taşıdı. Pek çok asistan ve hekim yaşadığı benzer deneyimleri paylaştı. Yıllardır değişmeyen kötü koşullara isyan etti.

Sağlık Bakanlığı’nın 2019 istatistiklerine göre Türkiye’de toplam 160 bin 810 hekim var. Asistan sayısı ise 28 bin 768. Ancak asistanlar, yıllardır bilinen ancak çözülmeyen ve kronikleşen sorunlardan dolayı mutsuz ve umutsuzlar.
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Asistan Hekim Kolu’ndan Anesteziyoloji ve Reanimasyon asistan hekimi Dr. Tahsin Çınar, geleceğin uzman doktorları olan asistanların yaşadığı sorunları anlattı.
Dr. Çınar, mesai-nöbet-mesai sarmalından sonra trafikte beklerken kendisinin de direksiyon başında, yoğun bakım ünitesinin bankosunda, sandalyede ‘kısa süreli de olsa uyuyup kaldığını’ anlattı. Çınar, pek çok asistanın depresyonda olduğunu ve zor koşullarla baş edebilmek için ilaç kullandığını belirterek, “Asistanlarının yüzde 60-70’inin ilaç kullandığı klinikler var” dedi.
3,5 yıllık Anesteziyoloji ve Reanimasyon asistan hekimi sorularımızı şöyle yanıtladı:
Nöbet sistemi tıp fakültesi hastaneleri ve sağlık bakanlığı hastanelerinde aynı mı?
Hastaneler sürekli hizmet veren kurumlar, dolayısıyla nöbet sistemleri benzer. İşleyişin devam etmesi için normal mesai saatleri dışında, akşam, gece ve hafta sonları nöbetleşe çalışılıyor. Sorun, ertesi günü nöbetten çıktıktan sonra mesaiye devam etmek zorunda kalmamızda. Bu insani, vicdani hatta hukuki sorunlara ve tartışmalara yol açıyor tabi ki.
Uzun zamandır tartışıyoruz bunu ama hal olmuyor. Hekim ve asistan yetersizliği ve artan iş yükünden dolayı sağlık bakanlığından hastanelere, hastane yöneticilerinden kliniklere, kliniklerden hekimlere ‘üretim’ baskısı var. Derlenip toparlanmaya fırsat bulamadan çalışmak zorunda kalıyoruz.
‘Ölüm mü, kalım mı‘ teklifi sunuluyor adeta
Bunun bir sınırı yok mu?
Teorik olarak nöbet ertesi çalışmama gibi bir hakkımız var. Ama bize “Ölüm mü, kalım mı” teklifi sunuluyor adeta. Teklife istinaden nöbet ertesi çalışmak zorunda kalıyoruz. Öbür ihtimali hiç değerlendiremiyoruz. Çünkü ilgili düzenlemeye göre, nöbet ertesi çalışmazsak, nöbet için alacağınız ekstra ücretten feragat etmiş oluyoruz. Yani ben, gece çalıştığım için alacağım nöbet ücretinden feragat edersem, ertesi gün idari amirin de izniyle çalışmayabilirim.
Tercihinizi izinden yana kullanmanız çok mu zor?
“Bana ücretimi verme, iznimi ver” dendiğinde, “İşin yükünü karşılayacak eleman yok, izin vermiyorum” diyerek de kullandırmayabiliyor. Diğer bir faktör maaşımızın düşük olması. Aylık gelirimizin ciddi bir kısmı nöbet ücreti. Ancak bunu da alabilirsek geçinebiliyoruz. Maaşımız 5-6 bin lira. Nöbet tutmazsak özellikle büyük şehirlerde bir hekimin 5-6 bin liraya çalışması çok gülünç hale geliyor. Bu yüzden pek çoğumuz nöbet ücreti alabilmek izin için ertesi günü de çalışıyor. Yasal mevzuatın düzeltilmesi gerekiyor.

‘İnsan fizyolojisi bu kadar uzun süre çalışmaya uygun değil’
Hekimlik çok dikkat isteyen bir meslek… Bu kadar uzun süre çalışmak hekimlik pratiklerinizi nasıl etkiliyor?
İnsan fizyolojisi bu kadar uzun süre çalışmaya uygun değil. Hiçbir şey yapmadan, hiç enerji harcamadan, sadece uyanık kalmayı denediğinizde bile alacağınız kararların ne kadar sağlıksız olduğunu, yapacağınız işlerin ne kadar hatalar barındırabileceğini fark edersiniz. Hekimlik gibi insan hayatıyla doğrudan ilişkili bir meslekte de hasta bakımına yönelik verimsizlik oluşabiliyor ya da hekimlerin kendi bedeni ve sağlığı üzerinde olumsuzluklar oluşabiliyor.
Uzun ve yorucu çalışma saatleri ve günleriyle baş etmek için ilaç kullanmak zorunda kalan arkadaşlarımız var. Yaşadıklarımızı paylaştığımızda, baskı görüyoruz. Bizi bu raddeye getiren sebepler görmezden geliniyor. Yanlışın tek sorumlusu bizmişiz gibi davranıyorlar.
Bu kadar yorgunluk hata yaptırıyor mu?
Maalesef bazen telafisi olan, bazen de olmayan hatalar yaptırıyor. Mesaimin üçüncü saatinde (yoğun bakım ünitesinde) yaptığım hasta takibiyle, mesaimin 30-32’inci saatinde yaptığım aynı olabilir mi? Aynı dikkati sürdürebilir miyim? Mümkün değil. Düşüncemiz yavaşlıyor, düşünmemiz gereken şeyleri düşünemeyebiliyoruz. Bazen de yanlış uygulamalar yapılıyor.
Bunu hekime yüklemek ne kadar doğru olabilir ki? Sistem sorumluluğu o hekimin üzerine yüklüyor. Hekimi suçlu duruma düşürüyor. Hatayı yapmaktan korkuyoruz. Bunun vicdani bir yönü de var. Hastaya gerekli faydayı verememek, hele hele zarar vermek hekimin vicdanı çok yaralayan bir şey. Hekimler bu vicdan mahkemesinde her gün bulunmak istemiyor. Dönüp dolaşıp hastayla daha az temas eden bölümlere yöneliyor.
Meslek kazaları yaşıyor musunuz?
İş kazaları başımıza genellikle nöbet ertesi geliyor. İğne batıyor, bir yerlerimizi kesiyoruz ya da nöbet ertesi, “Doktor yüzüme gülmedi” diyen hasta ve yakınlarının şiddetine uğruyoruz. Sorarım size, hekim 30 saat çalıştıktan sonra nasıl gülebilir? İlgiyi nasıl gösterebilir? Türkiye’de beş seneden fazla hekimlik yapıp, şiddete uğramamış meslektaşım yoktur.
İş dışında bir hayatınız olabiliyor mu?
Sosyal hayatımızı çok fazla etkileyebiliyor. Ayda 10 nöbet tutan birini düşünün. Zaten ayda 22 gün mesaiye gidiliyor. Kalan günler sadece dinlenerek, uyuyarak geçiriliyor. Özel, aile, sosyal hayat ile birlikte ruhsal dünyamız da olumsuz etkileniyor. Ne yazık ancak öldüğümüzde sesimizi duyurabiliyoruz.
‘Sistematik olarak mobbing uygulanıyor’
Asistanlık bir eğitim süreci. Bitince uzman hekim oluyorsunuz. Bu tempoda eğitiminiz nasıl etkileniyor?
Özellikle üniversite hastanelerinde ve eğitim kliniklerinde akademik anlamda çalışmalar yapabilecek ortamlar bulamıyoruz. Kendimizi geliştireceğimiz zamanı bulmakta zorlanıyoruz. Hastanelerde en ön cephede asistan hekimler var. Beş dakikada verilen hasta randevularına polikliniklerde biz bakıyoruz. Ameliyathanelerde angarya olsun ya da olmasın bütün işleri yine biz yürütüyoruz.
Başka birçok işi asistanlar yükleniyor. Bütün bunların yanında bir de eğitime fırsat bulmak çok güç. Kliniklerin eğitim verme yükümlülüğü var. Ama birçok klinik, haftada bir-iki kez yapılan birer saatlik toplantılarla eğitim verdiğini zannediyor. Oysa ki eğitim süreklidir. Bizim asıl işimiz, hasta ve hizmet yükünü taşımak değil, eğitim alarak nitelikli bir uzman olmak. Maalesef bunu yaşayamıyoruz.
Sosyal medyada yaşadığı mobingi paylaşan asistan hekimlere rastlıyorum. Yaygın mı?
Mobing uygulanıyor. Tek bir kişi, birkaç kişi tarafından değil sistematik bir şekilde yapılıyor. Hocalara, başasistanlara kadar gitmeye gerek yok, iki seneye öne bütün angarya yükünü karşılayan, daha fazla nöbet tutan asistan bile kıdemlendiği zaman daha kıdemsiz asistana baskı kurabiliyor. “Bu kötü örneği yaşadım, bundan feragat etmem gerekmiyor” diye düşünülüyor.
Rümeysa’nın ölümünden sonra, uygulamalarına bizzat tanık olduğum, kendi kliniğinde asistanlarına iş yükünü dayatan ama duyarlı akademisyen görüntüsü çizen öğretim üyelerinin dün sosyal medya üzerinden timsah gözyaşları dökmesi çok sinir bozucu. Tabi ki sorunun tek çözümü öğretim üyelerinin davranışlarını değiştirmesi değil, bu genel bir sorun. Sağlık sistemi sorunu.
‘Stajyer ve intörnlerin neredeyse dörtte biri Türkiye’de kalmak istemiyor’
Asistanların yaşadıkları, uzmanlık seçimlerine nasıl yansıyor?
İstifa yasağının kalkmasıyla 8 bin hekim kamudan istifa etti. Aralarında birçok asistan hekim de var. Yoğun bakım, cerrahi klinikler, hasta yükünün daha fazla olduğu yerlerden kaçış var. Sekiz saatlik mesaide, yaklaşık 100 hasta bakılıyor. Bunlara kontroller, tahlil göstermeye gelenlerin de eklendiğini düşünün. Gece nöbetini ve ertesi gün bakılan hastaları da ekleyin. 200’üncü hasta olmak ister misiniz?
Hekimlere 200 hastaya verdikleri, verebileceklerinin ne kadar kısıtlandığının, kendilerinden gidenlerin farkındalar. Onları haksız göremiyoruz. Stajyer ve intörn doktorlara bakıyorum, neredeyse dörtte, üçte biri Türkiye’de kalmak istemiyor. Yurtdışına hazırlanıyor. Büyük bir beyin göçünün eşiğindeyiz. Birçok hastanede, cerrahi branşlardaki eğitim kliniklerine başvuru çok az ya da yok.
Gün aşırı nöbet tutan var
Öte yandan, Türk Tabipleri Birliği Asistan ve Genç Uzman Hekim Kolu’nun geçtiğimiz yıllarda, farklı iller ve hastanelerdeki toplam 515 asistanla yaptığı Tıpta Uzmanlık Eğitimi Anketi’nden çıkan bazı sonuçlar şöyle:
- Yeterli donanımda bir uzman olarak mezun olacağını düşünen asistanların sayısı 281. Kendisini yeterli donanımda görmeyen asistan sayısı 234.
- Uzmanlık eğitiminin yeterli olduğunu düşünen asistanların sayısı 102. Buna karşın 136 asistan eğitimlerini ‘kesinlikle yetersiz’, 163’ü ise ‘yetersiz’ buluyor.
- Uzmanlık eğitimi öğrencisi olarak uzman ya da eğitmen gözetiminde çalıştığını söyleyen asistanların sayısı 280.
- Polikliniklerde uzman ya da eğitmen eşliğinde çalışan asistan sayısı 89.
- Asistanların 402’si tek başına hasta bakıyor.
- Asistanların 234’ü hasta başına ayrılan muayene süresinin 5 dakikadan az olduğunu söylüyor. 5-10 dakika arasında olduğunu söyleyenlerin sayısı 192.
- Asistanların 243 gün aşırı nöbet tutuyor.
- Asistanların 122’si kıdemli asistan, 88’i uzman, 194’ü öğretim üyesi, 71’i en çok klinik şefinin mobbingine uğruyor.