NUR BANU KOCAASLAN
nurbanukocaaslan@diken.com.tr/@nurkocaaslan
Beşiktaş’tan Boğaz’a tatlı bir yürüyüş yaparken, Bebek’te karşınıza bir termik santral çıktığını hayal edin, ve hatta her 6 km’de yeni bir santralle karşılaştığınızı…
Batı Karadeniz sahilleri işte bu tehlikeyle karşı karşıya. Zonguldak Ereğli’den başlayarak Amasra sahiline kadar 78 km’lik bir alanda 13 yeni termik santral yapımı planlanıyor. Üstelik bölgede halihazırda varolan santrallere ek olarak.
Termik santral işgali
Zonguldak’ın Kilimli ilçesine bağlı Çatalağzı beldesi, bu santraller yapılırsa neler olacağının göstergesi adeta. 2.5 km uzunlukta, 800 metre genişlikteki beldede, Eren Enerji ve Elsan Holding’e ait üç santral var, dördüncüsü de yolda. Toplam kurulu güçleri 1660 megavat, beş ünite faal.
Mesela beldenin orta yerinde evlerin arka bahçesinde Eren Enerji’ye ait devasa bir santral bulunuyor.
Belde halkı termik santrallerin kucağına yerleşmiş değil, memleketleri adeta işgal edilmiş. 1940’larda inşa edilen Türkiye’nin ilk termik santrali burada, ancak asıl artış 2004 tarihli imar planında beldenin termik santral bölgesi ilan edilmesiyle başlamış.
Örneğin 400 konutun bulunduğu Kuzyaka mMahallesi, termik santral bölgesi olarak tasarlanmış, 2010 yılında iki büyük santral Eren Enerji tarafından mahallenin orta yerine dikilivermiş. Okullar, evler, sokaklar, parklar… hepsi termik santral manzaralı.
Bu yüzden Çatalağzı Belediyesi kısa süre önce İmar ve Şehircilik Müdürlüğü’ne santrallerin bakanlık kriterlerini aşarak on binlerce ton kömür yaktığı için beldede sağlıklı bir yaşam ortamı kalmadığını, bu yüzden bölge halkının acilen başka bir yere nakledilmesini istemiş.
Ama buna rağmen, beldede dördüncü santral yani ZETES 3’ün yapımı devam ediyor. ÇED raporunun iptali için açılan davada önce yürütmeyi durdurma kararı verilmiş. Ardından şirketin itirazı üzerine bu kaldırılmış. Dava süreci şimdi Danıştay’a taşınmış. Santralin 2016 yılında devreye girmesi bekleniyor.
‘Biri de bir, bini de bir’
Konuştuğum yaşlı bir esnaf, “İşsizlik var diye bazı şeylere göz yumuldu ama şimdi şirazesinden çıkma hali var. İnsanlar biriyle yaşayınca, biri de bir, bini de bir diye bakıyor. Kanserse kanser” diyor.
Zamanla bir tane olan termik santral sayısının artırılması, özel sektörün de devreye girmesi önce bölge halkını heyecanlandırmış. Oldukça bilindik bir ‘hikaye’ aslında, ‘Memleketimiz kalkınacak, zenginleşecek’ ümidi bu.
Geçmişte kömür madeni sahası da olan bölge zaten buna benzer bir süreçten de geçmiş. Aynı esnaf şunları söylüyor: “Eskiden çok fazla iş sahaları vardı o yüzden geldik. İkinci Almanya denirdi buraya. 52 bin çalışan vardı, maden ocağı vardı.”
Ancak kazın ayağı öyle değilmiş. Santraller teknik bilgisi, tecrübesi olan çalışana ihtiyaç duyunca çalışanlar da dışarıdan gelmeye başlamış. Bir oğlu Eren Holding’de çalışan bir kişi şunları aktarıyor: “Eskiden santral bir taneydi şimdi üç tane oldu. Çalışanlar buranın yerlisi değil. Tek tük giren var, benim dört erkek çocuğum var biri orada çalışıyor. O da kendi uzmanlığında çalışmıyor.”
‘Madem biz zehirleniyoruz, biz çalışalım’
Bir başka esnaf ise termik santrallerin beşiğinde yaşamanın ne tür etkileri olduğunu şöyle ifade ediyor: “Mesela köye gidiyorum temiz havada hastalanıyorum. Burada uyuşulukluk basıyor. Yataktan kalkamıyoruz. Başka yerde daha çok canlıyız. Bizim evin hemen arkasında santral. Şimdi bir tane daha gelecek. Biz nereye gideceğiz? Evimizi satsak kim alır? Eskiden daha canlıydı burası şimdi herkes gitti.”
Eren Holding’in damgası bölgenin her yerinde. Bir madenci anıtı, meslek lisesi, çocuk parkı derken beldeye ufak çaplı yatırımlar yapılmış. Hatta dönem dönem erzak dağıtma, ihtiyaç sahiplerine her gün yemek verme gibi ‘hizmetleri’ de bulunmuş. Tüm bunların insanların mahalle içi termiğe şikayet etmelerinin önüne geçtiğini belirtiyor aynı esnaf.
Konuştuğum esnaf kadının çocuğu Eren Holding’in açtığı meslek lisesinde okuyormuş. Bitirince okulunu o da santralde işe başlar diye umut ediyor. Az önce evinin hemen arkasında santral olmasından şikayet etmesine rağmen çocuğunu orada işe sokmak istemesine yadırgıyorum. Ama termik santralin hayatın bir parçası haline gelmesi, mahallenin parkı, bakkalı, okulu gibi ‘mahallenin santrali’ hatta birkaç santrali olması, bununla yaşamaya alışmak biraz da böyle bir şey galiba. ‘Biri de bir, bini de bir’.
Bu normalleştirme haline en çarpıcı örnek, kahvehane işleten Ertan Güneş’in sözleri. Güneş, çevre kirliliğine rağmen, santral çalışanlarının dışarıdan getirilmesine tepkili. Şöyle diyor: “Madem biz zehirleniyoruz biz çalışalım. İşsizliği önleyin. Biz burada golü yedik.”
Yine de bu çok da gönüllü bir kabulleniş değil. Sorun sadece termik santral sayısının artışıyla neler yaşanacağını görememiş olmalarında. Ertan Güneş, bunu şöyle anlatıyor: “Diğer yerlerden gelenler bize siz aptalsınız diyor. Biz Sinop’a, Bartın’a yaptırmadık diyor. Bizim örneğimiz yoktu ama. Biz diğerlerine örnek olduk.”
‘Zıkkımın kökü var’
Nasıl örnek oldular peki? Beldeye girdiğiniz andan itibaren sizi bir is kokusu karşılıyor. Bu yoğun hava biz ayrılana kadar genzimizi yakmaya devam edecek.
Hava kirliliğinin etkilerini evi Eren Enerji’nin santralinin tam karşısında olan İsmet Dinçer anlatsın: “Önceden bu santraller kurulmadan önce bizim mısırlarımızın boyu benim boyumu geçerdi. Her şey gitti. Bacadan beyaz duman çıkınca cahil vatandaş diyor ki “Bak filtre var”. Zıkkımın kökü var, asit atıyor dışarı. Ben denizciyim, artık hiç balık çıkmıyor. Bunun pisliği geliyor denize. Nefes alamıyorsun ama yaşamak zorundasın. İnsan vatanını bırakır mı, ama şurayı alsalar da gitsem diye bakıyorum.”
Eskiden denize dökülen kül için şimdi kül tepesi oluşturulmuş. Termik santral bölgelerinde sıklıkla görülen biçimde, santralden çıkan küller bir tepede açık bir şekilde biriktiriliyor. Uzun yılların ardından o tepenin üstüne tarım toprağı atılıyor. Ancak kül hem taşınırken, hem de tepeye bırakıldıktan sonra havanın da etkisiyle bölgeye kolaylıkla yayılabiliyor. Ekinlerin üzerine, havaya, yola, suya karışıyor.
Türkiye Taş Kömürü’nden (TTK) emekli Nizamettin Bey, “Arka kapakları açık geçiyor kamyonlar. Defalarca dilekçe verdik. Çocuklarımızın can güvenliği yok dedik. Ama dinletemedik” diyor.
‘Bölge insanı alternatifsiz bırakıldı’
Bu şikayetlere muhalif olanlar hiç mi yok? Var elbet. Birkaç gazetecinin küçük beldelerine gelip ‘ortalığı karıştırması’ bazı insanları da rahatsız ediyor. Bizimle konuşanlara kızan bir kısım insandan, ‘Çocuklarımız ekmek yiyor. Hava zaten kirliydi’ lafını işitiyorum. Biri de arkamızdan duyalım diye şöyle bağırıyor: “Eren Enerji buraya okul yaptı, kantinini ben aldım.”
İstihdam, yatırım, kalkınma…bunların tümü iyi hoş ama ‘nasıl ve neye rağmen, kaç neslin sağlığını heba ederek’ diye sorgulamak neden bu kadar kabul edilemez?
Bunun yanıtını TEMA Vakfı İl Temsilcisi Berran Aydan veriyor: “Burada baba grizu faciasında ölür, oğlu da orada çalışmak ister. Ben her gün ölüyorum zaten diyor yerli halk. Bu bölgenin insanı alternatifsiz bırakıldı. Kömüre, madene, termik santrale mecbur edildi. Özel sektör de açmaya başladı ve devlet büyük kolaylıklar sağlıyor.”
İthal kömür etkisi
Zonguldak’ın ‘kara elması’, aslında ‘kara yazgısı’ olmuş ama termiklerde yakılan kömür de Zonguldak kömürü değil artık. Kendisi de emekli bir termik santral çalışanı ve bu mücadelenin öncüsü Kadir Orhan, santrallerde yakılan kömürün Zonguldak’ın taş kömürü değil, ucuz ithal kömür olduğunu belirtiyor. Bu kömürler Çatalağzı’na yapılan limanla getiriliyor, çok az oranda taş kömürüyle yakılıyormuş. İthal kömürse nerede ucuza bulunursa, oradan getiriliyor. Hava kirliliğinin bu kadar artmasının sebebi de büyük oranda bu ucuz ithal kömür.
Orhan, santraller için geçici ruhsat alındığını, faaliyete geçtikten sonra her yıl bu geçici ruhsatların yenilendiğini aktarıyor. Ayrıca hava ölçümlerini de izlemeleri gerekmesine rağmen izleyemiyorlar.
Kadir Orhan’ın en fazla dikkat çektiği şey ise deniz kirliliği: “Termik santraller denizden soğutma suyu alıyor. Bir günde 3 milyon metreküp su. Sonra aynı suyu ısınmış olarak geri bırakıyor. Şu anda yapım aşamasında olan iki ünite var. 2016 yılında devreye girecek ünitelerle günde 8 milyon metreküp su verecek. Karadeniz’in kirlenmesi sadece Zolguldak’ta değil, Samsun’da, Trabzon’da, Hopa’da da hissedilecek.”