KEMAL ŞAHİN*
‘Cemaat‘in ‘12 Ekim 2014 HSYK savaşı‘nda mağlup olmasının ardından hükümet sevkli ve destekli üyelerin çoğunluğunu oluşturduğu HSYK’nın göreve başlamasıyla, beklenen ve hiç yabancısı olmadığımız hamle geldi. Hükümet, artık numaralandırmaktan usandığı ve ‘yeni‘ demeye de utandığı, sonu gelmeyecek bir yargı paketini daha Meclis Genel Kurulu’ndan geçirdi.
HSYK seçiminden aylar önce hakim ve savcılara zamla damgalanan ve ‘somut şüphe’yi bir kez daha ‘makul‘üne çeviren paketin en çok konuşulacak noktası, kuvvetle muhtemeldir ki, Yargıtay ve Danıştay’a yeni dairelerin kurulması ve yeni üyelerin seçilmesi olacak.
Yargıdaki iş yükü bir türlü azalmıyor!
Kendisinden öncekiler gibi, Meclis’e sevk edildiği anda eskiyen ‘yeni’ yargı paketiyle 38 daireli ve 387 üyeli Yargıtay, sekiz daire ve 129 üye daha ilave edilerek, 46 daire ve 516 üyeli hale getiriliyor. 14’ü dava, biri idari olmak üzere 15 daire ve 156 üyeli Danıştay da, biri dava, diğeri idari olmak üzere, iki daire ve 39 üye ilave edilerek, 17 daire ve 195 üyeli hale getirilecek. Peki bu niçin yapılıyor? Amaç ne?
Hükümetin açıklamasına göre, ‘yargılamanın makul sürede sonuçlandırılması’ amaçlanıyor. 2010’daki HSYK ‘seçim‘inin ardından ‘Adalet Bakanlığı Listesi’nin HSYK’yı işgal etmesinden hemen sonra, ‘üç bacanak’lı 160 Yargıtay üyesiyle 51 Danıştay üyesinin ‘yargı yıkım ekibi’ olarak işbaşına getirilmesine vesile olan yargı paketinin amacını da hatırlayalım: ‘Yargıdaki iş yükünün azaltılması.’
‘Cemaat’in kazandığı seçimlere ne oldu?
Amaçları ne kadar da birbirine benziyor değil mi? Hatta tıpkısının aynısı! Yalnızca bir farkla: Dört yıl önceki amaç deyim yerindeyse, davul zurnayla duyurulmuştu; şimdiki utangaç bir edayla duyuruluyor. Peki yapılanların amacı gerçekten açıklandığı gibi mi? Dört yıl önceki amacın ne olduğu üzerine tek kelime etmek dahi israf. Ne olduğunu Türkiye halkı zaten en derininde, bağrı yanarcasına hissetti. Özellikle de siyasal merkezin ‘maraza’ olarak gördüğü kesimler…
Şimdiki amacın ne olduğuna geçmeden önce birkaç ay öncesine gidelim. Haziran’da yapılan yasa değişikliğiyle, Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu’nun asıl üye sayısı sekizden 12’ye çıkarıldı. Aynı yasaya göre, 23 hukuk ve 15 ceza dairesi kaldırılarak 38 daire haline getirildiğinden, yeniden oluşturulacak Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu, dairelerin hangilerinin hukuk ya da ceza dairesi olacağına, üyelerin hangi dairede görev yapacağına, dairelerin hangi davalara bakacağına yeniden karar verecekti. Lakin bu yasa gereğince yapılan seçimleri 12’ye 0’la Cemaat kazanınca, yasanın gereği yapılmadı ve o haliyle bekletiliyor.
Amaç açık: ‘Cemaat’i bitirmek
Bu küçük hatırlatmadan sonra şimdi amacın ne olduğunu dolanmadan söyleyeyim: Hükümetin amacı, dört yıl önce o günkü ortağı ve şimdiki ‘düşmanı‘ Cemaat’in işgaline bilerek ve isteyerek terk ettiği Yargıtay ve Danıştay’ın yönetim katmanlarını elinden almak. Ve sonrasında tüm dairelerin görev alanlarıyla üyelerini yeniden dizayn etmek. Bunu yapabilmek için kaç üyeye ihtiyaç varsa, o kadar üye için kadro açılıyor. Yargıtay üye sayısının 129, Danıştay’ınsa 39 olarak belirlenmesi öyle tesadüfi değil, aksine çok ince hesapların sonucu. Aynen ‘160’lar ile ‘51’ler‘in belirlendiği gibi…
Başka bir deyişle, Yargıtay’daki ‘160’lar’a karşılık ‘129’lar‘, Danıştay’daki ‘51’lere karşılık ise ‘39’lar’ amaçlanıyor. Böylelikle yeni üyelerle oluşturulacak Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu, Yargıtay dairelerinin iş bölümünü, yani hangi dairenin hangi davaya bakacağını, daire başkanlarının ve üyelerinin hangi dairelerde görevlendirileceğini belirleyecek. Bu kurul aynı zamanda üyelerin kişisel ve görevle ilgili suçlarından dolayı soruşturma izin ve işlemlerine karar verme yetkisine de sahip. Yargı paketiyle, Danıştay’da da bu yetkiler Danıştay Başkanlık Kurulu’na veriliyor.
Bu hamle, Haziran 2015’teki genel seçimlere hazırlanan siyasal iktidarın kendisini ve yakın çevresini ‘Cemaat Yargısı‘ndan korumanın çözüm yolu olabilir. Zaten amaçlanan bu değil mi? Amaç bu olduğuna göre, siyasal iktidarın hamlesinin kendisi açısından kısa vadede rasyonel ve akılcı olduğunu söyleyebiliriz. Siyasal iktidar, bu adımı kendi özel işlerini yargıya gördürmek için bir yol olarak da düşünüyor olabilir. Lakin, deneyimle sabit ki, yargıya kendi özel işlerini gördüren, illa ki kendi hazin sonunu da görür.
Samimiyet yok!

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ…
Siyasal iktidarın amacı hukuk, yargı ve adalet meselelerine samimi, dürüst ve tutarlı bir biçimde çözüm aramak olsaydı, diğer partiler ve aktörlerle birlikte olabildiğince geniş bir uzlaşı temelinde, toplumun tüm kesimlerinin olabildiğince yaygın ve ortak rızasını kazanabilecek, iğdiş edilen adalet duygusunu onarabilecek adil, demokrat ve insancıl bir yargının inşasına yönelik adımlar atardı.
Peki tüm bunlara rağmen yargı aktörleri bu değişikliğe ne diyor? Sadece iki örnek vermekle yetineyim. Birincisi, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ. Bakın ne diyor: “Bu değişikliğin gizli bir ajandası yoktur.”
İkincisi, kendi deyimiyle ‘adli yargının en sorumlu makamı’nda oturan ve bu değişiklik üzerine kişisel düşüncelerini açıklamaya mecbur kalan Yargıtay Başkanı Ali Alkan… Alkan, “…değişiklikler Yargıtay’ın taleplerine dayanmadığı gibi Yargıtay’a, yargısal kültüre, yargı bağımsızlığına ciddi zararlar verebilecek nitelikler taşımaktadır. Yargıtay’ı bir yüksek mahkeme olmaktan çıkaracaktır” diyor. Sanki ‘160’lar’ vakasının öncesinde dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin’le Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker konuşuyor değil mi?
İki yargı aktörüne de şunu hatırlatmak gerekiyor: Samimiyet, her zaman hakikati söylemek olmayabilir ancak her zaman inanılan şey hakkındaki hakikati söylemektir. Başka bir deyişle samimiyet, yalan ve ikiyüzlülüğün her türlü kamusal şeklinin zıddıdır.
‘Samimiyet’ çalıştayları yeniden başladı
Bu yasanın Meclis’ten geçmesi ve yürürlüğe girmesi, hükümetin amacına ulaşacağı anlamına gelmez. İşin bir de HSYK boyutu var. Asıl önemli nokta da burası. Acaba 2014 HSYK’sı da, 2010 HSYK’sı gibi ‘160′lar’a karşı, sadece ‘Cemaat Örgütü’yle mücadelede değil, her konuda, her daim ve her yerde ortak hareket edecek ‘129’lar‘ı mı yargı tarihine armağan edecek?
Yanılmayı çok isterim, lakin Kurul’un selefi gibi davranma ihtimali yüksek görünüyor. Bunu nereden mi çıkarıyorum? Şuradan: 2010 HSYK’sı göreve başladıktan sonra ilk iş olarak hakim ve savcılar için mavi ve yeşil manzaralı otellerde ‘çalıştaylar’ ve ‘yargıda durum analizi toplantıları’ adı altında ağırlama, oyalama ve göz boyama planlarını derhal devreye sokmuştu. Hakim ve savcılar da, Kurul üyelerinin kendilerine selam verme ve çay ikram etmelerini bir ‘kıymet’ vesilesi yaparak teşekkürlerini onbinlerce hukukçunun üye olduğu Adalet Org. sitesinde paylaşmıştı.
2014 HSYK’sı da, 2010 HSYK’sını birebir taklit etti, hatta daha hızlı davrandı. Antalya, Adana, ve İstanbul gibi yerlerde ‘eğitim semineri’ ve ‘tanışma toplantıları’ adı altında, başta seçim nedeniyle adliyelerdeki işi- gücü aylar öncesinden bırakıp ‘savaş alanı’nda çarpışan ‘askerler‘i önde olmak üzere, hakim ve savcılarla bir arada görünme yolunu seçti.
Hakim ve savcılar da Kurul üyelerinin bu ‘içten davranışları‘na ‘sonsuz teşekkür‘lerini, Yargıda Birlik Platformu’nu destekleyenlerin kurduğu adaletgundemi.net sitesi üzerinden göndermeyi ihmal etmedi. Anlayacağınız, hakim ve savcılarla ‘temsilcileri’nin ‘sahte karşılaşma ağı’nda da değişen bir şey yok. Yargı, ‘nazik dalavereler’ alanı olmaya devam ediyor.
Cemaat’in ‘özel yargı’sıyla mücadele yolu, bir başka ‘özel yargı’ değil
Başta Yargıtay ve Danıştay olmak üzere bir bütün olarak yargının ‘Cemaat Örgütü’nün işgalinden kurtarılması elzemdir. Ancak bunun çaresi, sadece ‘Cemaat kriteri‘yle hareket edenlerin karşısına ‘her konuda, her daim ve her yerde ortak hareket kriteri’yle refleks gösterecek üyelerin seçilmesi değil. Başka bir deyişle, Cemaat’in ‘özel yargı’sıyla mücadele etmenin yolu, bir başka ‘özel yargı‘ inşa etmek değildir.
Eğer Kurul, ‘Cemaat Örgütü’yle mücadele dahil olmak üzere adaleti tam olarak bilmese de, adaletin ne olduğu üzerine kafa yoran ve adil davranabilen üyelerin seçilmesini sağlayamazsa, 2015’in ilk yarısı, toplumun adalet çığlığı üzerinde Yargıtay’da ‘160’lar’le ‘129’lar’ın, Danıştay’da ise ‘51’ler’le ‘39’lar’ın tepinmesiyle yine çok uzun geçecek.
Toplum için yine değişen bir şey olmayacak.
Başka bir deyişle, zedelenen adalet duygusu acil onarılmayı bekleyen toplumun payına, Neyzen Tevfik’in “Türkü yine o türkü/Sazlarda tel değişti/ Yumruk yine o yumruk/ Bir varsa el değişti” dizeleri düşecek…
Bari hiç olmazsa,’129’lar‘la ‘39’lar‘ sayesinde, başta eski HSYK üyeleri ve ‘160’lar’ olmak üzere ‘özel yargı’nın hakim ve savcılarıyla birlikte yargı içerisindeki ‘Cemaat Örgütü‘ hukuk içerisinde kamuya açık ve şeffaf bir ceza kovuşturmasına konu edilebilse… Olur mu? İstenirse tabii ki olur. Herhalde bu yargı paketinin tüm toplum için olmasa da, mağdur edilen kesimler için tek faydası da bu olur.
Sözümü, 2014 HSYK’sına bir hatırlatmayla bitireyim. 2010 HSYK’sının bugünkü ‘madara’ halini hazırlayan ilk temel adım ‘160’lar seçmecesi’ydi. Benden söylemesi, takdir kendilerinin…
*Yargıç