BERXWEDAN YARUK
Sona sakladığımı baştan söyleyeyim. Bu ülkenin ‘hakikatleri araştırma komisyonu‘na ihtiyacı azımsanmamalı. Ne Suruç Roboskî’den kopuktur ne de Gül Kitapevi Madımak’tan.
Musa Anter’i Hrant Dink’i katleden odağın ilişki ağı ortaya konmadan ne Ankara patlamasının failleri esaslı haliyle aydınlanır ne de TIR sevkiyatlarının arka planıyla tarihsel zemini çözümlenir.
An gelir ‘Ogün Samast‘ denir sayfa kapanır, an gelir tüm suçlar bir partinin sözcüsüne mâl edilip huzurla arkaya yaslanılır. Bireylerin rolleri de cezası da en çok tetikçilik üzerinden ele alınmalı, zihniyet ve kurumlaşmalarının ilişki ağı ise bahsi edilen hakikatleri araştırma komisyonuyla açığa çıkarılıp mahkum edilmelidir ki yenisi yaşanmasın.
Hamidiye Alayları‘ yerini ‘Osmanlı Ocakları‘na bırakıyor
İç içe geçmiş kablo misali sorunlar silsilesi arasından Kürt meselesinin ucundan tutalım. Anadilde eğitimden yerleşim yerlerinin isimlerinin iadesine, yönetim taleplerinden koruculuğun kaldırılmasına değin onlarca adıma ihtiyaç duyan mevcut meselede çözüme dönük adım atmak yerine 90 yıllık politikanın tekrarı uygulanıyor. Biraz makyaj yapılıyor hafiften tabela değiştiriliyor, ‘beyaz Toros‘ yerini akrep tipi zırhlılara, ‘Hamidiye Alayları‘ ise yerini ‘Osmanlı Ocakları‘na bırakıyor.
Hamidiye Alayları’nın ortaya çıkış sebeplerini hatırlarsınız. 20’nci yüzyılın başlarında ülkenin doğusu ve güneydoğusunda bulunan Kürt aşiretleriyle şeyh aileleri özerk biçimde değerlendirebileceğimiz bir ‘paralel otorite’ olarak hareket ediyordu. Osmanlı devletinin iç-dış, birçok tehdit algıladığı bu coğrafyada mevcut özgün hareket ediş Osmanlı’yı huzursuz etti. Lakin Ermeni halkını birincil tehdit kabul ettiği için diğer ‘tehditlere’ saldırmak yerine belli başlı Kürt aşiretlerini kontrollü-paralı güç haline getirme planlamasına girdi.
Abdulhamid’in Hamidiye alaylarını başlatma zemini budur. Abdulhamid’i deviren Jön Türkler dahi bu alayları dağıtmamış, isim değişikliğine giderek kullanmaya devam etmiş. Toprak gaspları, zorbalık ve birey-aile menfaati ile şekillenmiş talan bu biçimde Osmanlı tarafından Kürdistan’da örgütlendirilmiş oldu.
‘Kürdü Kürde kırdırttılar’
1984 yılında Kürt halkının başlattığı mücadele üzerinden bir sene geçmemişti ki 1985 başında Türkiye devleti ‘geçici köy koruculuğu‘ ismiyle Hamidiye Alayları’nın türevi bir yapılanmayı ilan etti. Ağırlıklı olarak bölgedeki aşiretlerden oluşan 80-85 bin kişilik bir ‘siviller ordusu’ oluşturuldu. Hamidiye Alayları’ndan tek farkı ise Kürt aşiretleri ve devletle işbirliği içinde olanları başka bir halka karşı kullanmak yerine, ‘Kürdü Kürde kırdırmak’ olarak tanımlanan bir iç savaşa dönük kullanmak oldu.
Tüm bu bilgiler ışığında 1 Eylül günü Hakan Fidan’ın Urfa’nın Siverek ilçesi Sadin (Sadettin) Mahallesi’ne gelişine bakmakta fayda var. Bu mahalle 1990’lı yıllarda dönemin içişleri bakanı Mehmet Ağar, yüzlerce faili meçhul cinayette ismi geçen ‘Yeşil‘ kod adlı Mahmut Yıldırım, Balıkesir’in Susurluk ilçesinde trafik kazasında açığa çıkan kirli işlerin başı ‘Reis‘ kod adlı Abdullah Çatlı’nın karargahı durumundaydı. Bununla beraber binlerce korucusu bulunan Bucak ailesinin lideri Sedat Bucak’ın da yaşadığı yerdir.
Geçtiğimiz altı ay boyunca bölgede 10 bin yeni silahlı korucu alımı olacağına, lakin özel birlik biçiminde hareket edileceğine dönük çalışmalar yapıldığı sır değil. Eski tarzda ısrar edişle birlikte yeni denebilecek husus ise bu çalışmaların Osmanlı Ocakları üzerinden yürütülmesi. Türkmen Nuh Karageçili’nin başkanlığında Nisan ayında Urfa’da Osmanlı Ocakları Siverek Teşkilatı kuruldu ve Urfa’nın tamamında ocağın teşkilatlandırılması ise Fidan’ın ziyareti sonrası gerçekleşti.
Tarih ortada
Osmanlı devletinin çöküşünü engellemek adına içine girdiği bu yapılanma malumun sonunu hızlandırmıştı lakin beraberinde büyük katliamlara da neden olmuştu. 1985’de yinelenen modern Hamidiye Alayları diyebileceğimiz koruculuk sistemi binlerce ölüm, hayvan ve ev gaspıyla on binlerce suça neden oldu-oluyorken güncel sürümle startı verilen Osmanlı Ocakları ise birkaç eylemle mesaj vermeye başladı.
Hürriyet gazetesi saldırısından, birçok kentte gelişen linç hareketlenmelerindeki konumlanmalarında ilgiyi üstlerine çektiler ama en son Edirne’deki HDP il başkanlığı binasına girerek, ‘AK Gençlik‘ imzasıyla duvarlara ‘Uçmak isteyen toplansın’ biçiminde ‘Ankara katliamı’yla dalga geçen ifadeler yazarak olabileceklerin ciddiyetini ortaya koydular.
Bu hususu dikkate almakta, üzerine eğilmekte fayda var. Tarih ortada.