EMRE ZOR
@zor_emre01
Chicagolular normalde maç ve konser için gittiği United Center’ın bugün yanına yaklaşamıyor. Yüzlerce polis, barikat ve tepede vızıldayan helikopterler. Çünkü Demokrat Parti Kurultayı başladı…
Kurultayda 5 Kasım’daki seçimler öncesi Kamala Harris’in başkan, Tim Walz’un başkan yardımcısı adaylığı resmileştirilecek.
Chicago’daki son iki Demokratik Kurultay 1968 ve 1996’daydı. 96 nispeten sakin geçmişti. Fakat 68’de Vietnam Savaşı karşıtı geniş katılımlı gösterilerin yarattığı kargaşa zihinlere çivi gibi saplandı. Öyle ki bu yıl Filistin yanlısı gösterilerden ötürü ‘Yeniden 68 ruhu mu?’ sorusu ensede soğuk bir nefes gibi dolaşıyor.
Trenden inip nispeten boş sokakları adımlayarak kurultay binasına doğru yürüyorum. Tepede bir güneş var bir de helikopter. Perşembeye kadar sürecek kurultay sırasında birçok Filistin yanlısı gösteri bekleniyor. Güvenlik had safhada. Anlaşılan siyasileri pek hoş karşılamayacak Chicago.
İsrail’in 7 Ekim’den beri Gazze’de 40 bin kişiyi öldürdüğü katliamları bu hafta on binlerce kişiyi sokağa dökecek. Göstericilerin talebi belli: ‘‘İsrail’e yardımları kesin. Soykırımı durdurun.’’
Tabii kurultaydakilere seslerini duyurabilirlerse…
Gulyabani Harris
Gösterilerin adresi Union Park, kurultay binasına yakın büyükçe bir yeşil alan. Yollar trafiğe kapalı, barikatlar sarmış her yanı. Dört dönüyorum da bulamıyorum gösteri alanını. En sonunda yüzlerce polisi taşıyan otobüsleri takip edip bulabiliyorum. Saat olmuş 12.
O da ne öyle! ‘Gulyabani Harris’ üzerime üzerime geliyor. Arkamı dönüp kaçmaya başlıyorum. Bu sefer de irice bir adama çarpıp toprak zemine kapaklanıyorum. Portatif tuvalet kuyruğuna toslamışım. Kafamı bir kaldırıyorum ki kuyruk, alandaki binlerce göstericiyi kılıç gibi kesiyor ortadan.
Bu sırada parka kurulmuş sahnede habire birileri konuşuyor. Kimi profesör kimi aktivist. Tek cümle ağızlarında: ‘‘Bu kurultay soykırım ve savaşı temsil ediyor.’’
3 bini aşkın gösterici alanda. Onar onar, su gibi sızıyor insanlar içeri.
Göstericiler İsrail’in katliamlarına karşı tek yumruk olmuş olsa da muhtelif talep ve gündemler var: Göçmen hakları, feminizm, kürtaj hakkı, LGBT, ekonomik eşitsizlik…
‘Belediye başkanının izniyle mi?‘
Gösterileri gerçekleştiren 250’den fazla grup aylarca şehirden izin koparmaya çalıştı. Neyse ki Chicago’nun yeni belediye başkanı Brandon Johnson eski bir aktivist de halden anlıyor. ‘‘Gösteri anayasal hakkınızdır’’ diyor ve barışçıl olması şartıyla geniş çapta gösterilere izin veriyor.
Parkta orak-çekiçli bayrak sallayarak ‘devrim’ diye bağıranlara sordum ve kovuldum: ‘‘Belediye başkanının izniyle mi?’’
Saat ikiye geliyor. Park iyice kalabalıklaştı. Serin bir rüzgar yüzümü yalarken TRT World muhabirini görüyorum. Gösterilerin kızışmasını umuyormuş ama gidişattan pek memnun değil gibi.
Parkın hemen dışında dalgalanmaya başlayan bir bayrağın parlak demiri şavkıyor. Göstericilerin gözleri yanıyor, yüzleri buruşuyor. İsrail bayrağı bu. Göstericiler yolun karşısına geçerek mavi-beyaz bayrağı sallayan grubu karşılarına alıyor ve yuhalıyor.
68’de böyle miydi!
Bisikletinin arkasına ‘Demokratların da Cumhuriyetçilerin de eli kanlı’ pankartını asmış, ağır ağır pedal çeviren, iki dişli yaşlı bir adama yaklaşıyorum. Garrow 28 yaşında olduğunu iddia ediyor, ısrarcı da…
“1968’de Demokrat Parti’nin kurultayı yine Chicago’daydı. O zaman Vietnam Savaşı’na karşı milyonu aşkın kişi gösteri yapmıştı. Ben oradaydım.“
Garrow’u duyabilmek için üçüncü bir kulağa ihtiyacım var. Biraz daha yaklaşıyorum. Eliyle göstericilerin doldurduğu parkı gösteriyor.
“Eğer bu alan dolup taşıyor olsaydı belki bir şeylerin değişeceğine dair umutlanırdım. 68’de böyle miydi!” diyor Garrow. “Harris de gelse hiçbir şey düzelmeyecek, biliyorum. İsrail katletmeye devam edecek. Yine de buradayım. Çünkü birileri bir şeyler yapmalı.“
Elimi sıkıyor, iki dişini gösteriyor ve barış işareti yaparak pedallara asılıyor Garrow.
Peki kime ‘Evet?’
Her taraftan şu ses yükseliyor: “Demokratların adayı Harris’e de Cumhuriyetçilerin adayı Donald Trump’a da ‘Hayır!’”
Peki kime ‘Evet?’
İşte tam bu sorunun peşine düşmüşken parkın girişinde bağırışlar duyuyorum. Gamalı Haç dövmeli bir adam göstericilerin arasından geçiyor. Ama etrafını saran üç kişi suratına suratına bağırıyor: “Bu adamın Nazi dövmesi var. İstemiyoruz seni alanda. Defol.“
Parkın girişinde iki adayı da reddeden bir pankart açmış kıvırcık saçlı adama yaklaşıyorum ve yapıştırıyorum soruyu: “Peki kime ‘Evet?’”
33 yaşındaki Gray (Bizim Garrow’dan bile yaşlı çıktı iyi mi!) soykırımı destekleyen hiçbir adaya oy vermeyeceklerini, bunun da ahlaki bir duruş olduğunu anlatıyor: “Bizim adayımız Yeşil Parti’den Jill Stein. Yarın büyük buluşma var. Stein de konuşmacılardan biri. Sen de gelsene.“
Kendimi bildim bileli Yeşil Parti’li olduğumu söyledim. Sanırım ele verdim kendimi. Bu da geçer yahu!
Gray bir elinde pankart diğer elinde davetiye, şöyle devam etti: “Bu tercihi ‘Ne kadar gerçekçi?’ diye sorgulayabilirsin. Fakat soykırımı finanse eden hiçbir partiye oy vermeyiz, veremeyiz. Ana akım siyasileri baskı altına almamız gerekiyor.“
Spontane eyleme yer yok
‘Gulyabani Harris’ beni hakikaten korkuttu ama siyasiler parktaki göstericilerden korkar mı, hiç sanmam…
Ötede, kurultay binasında kameralara poz verip ağdalı cümleler kuran siyasilerin gözünü korkutacak bir kalabalık yok. Üstelik her şey sonuna kadar planlı programlı. Spontane eyleme yer yok.
Trump’ın arkasında hizaya geçmiş Cumhuriyetçilerin aksine, Demokrat Parti, koalisyonlardan oluşan bir birlik. Soldan sağa birçok fikri temsil ediyor. Öyle ki geçen ay ABD Kongre’sinde konuşan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yu bazı Demokrat siyasiler protesto etmiş, edebilmişti.
Ama parkta Gazze’deki katliamın durması için çağrı yapan 3 bin kişilik grup, Harris’in kaybetmeyi göze alabileceği bir kitle.
Park 578
Yaşlıca bir ağaca yaslanmış bunları düşünürken kortej yürüyüşü başlıyor polis eşliğinde. Yine aylar önceden belirlenmiş bir güzergahta yürüyorlar. Ses tellerine ve pankartlara çok iş düşüyor. Kurultayın yapıldığı United Center’ı uzaktan gören bir oyun alanında duruyorlar. Park 578.
Tırmanma ağı, alacabulaca kaydırak ve salıncaklar…
United Center’ı gören tarafta yüksek barikatlar var. İşte en fazla bu kadar yaklaşabiliyorlar siyasilere.
Foto muhabirler tırmanma ağının ve kaydırakların tepesine çıkmaya çalışıyor, güzel bir kare peşinde… Ben de bir kaydırağın tepesine çıkıp oturuyorum. Ayaklara nasıl kara sular inermiş, şimdi anlıyorum.
Al Jazeera gazetesinin foto muhabiriyle aynı kaydırağa denk gelmişiz. Güneş batmak üzere. Park sarı sıcak bir renk alıyor.
“Son durağımız çocuk oyun alanı sanırım” diyorum foto muhabire dönerek.
Mühtehzi bir ifadeyle film klaketini vuruyor güne: “Oyun bu. Onlar kazandı ama biz haklıydık.“