ONUR ÖNCÜ
@oencueonur
Suriye’de 2011’de başlayan iç savaş 12 günde kısmen de olsa son buldu. 2015’ten beri İdlib’de varlığını gösteren Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) ve Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu (SMO) Suriye’de yönetimi devraldı.
SMO’nun doğuya, HTŞ’nin ise güneye kadar başlattığı harekete, İslamcı çevreler ‘fetih‘ diyor.
Muhammed el Colani (Ahmed el Şara) liderliğinde HTŞ, önce Halep’i, ardından sırasıyla Hama, Humus ve Şam’ı aldı.
Devrik lider Beşar Esad’sa ailesiyle Rusya’ya gitti. Kremlin, Esad ve ailesinin iltica ettiğini duyurdu.
13 yıl boyunca sık sık haritası değişen Suriye’de çok parçalı bir yapı mevcut. Şu an için merkezi yönetim HTŞ’nin elinde. Kuzeybatı SMO’nun hakimiyetinde. Kuzeydoğuysa omurgası Türkiye’nin PKK’yla eş tuttuğu YPG’den oluşan Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) elinde.
SDG Komutanı Mazlum Abdi, HTŞ’yle hiç çatışmadıklarını, Esad’ın gitmesini de bir devrim olarak gördüğünü belirtti. SDG, mevcut kazanımlarını korumak ve bölgesel hakimiyetini devam ettirmek için çatışmadan kaçınıyor.
Peki HTŞ ya da SMO için bu böyle mi? HTŞ, belirsiz ama SMO şimdiden SDG’nin elinden Münbiç’i aldı. Burada ABD’nin SDG’ye “Geri çekilin” talimatını da unutmamak gerek.
Herkesin yanıtını merak ettiği soru şu: Bundan sonra ne olacak?
Diken uzmanlara sordu. Ortak kanı, önümüzdeki süreçte Suriye’de bir karmaşanın hakim olacağı yönünde.
‘Suriye şeriat cumhuriyeti olacak‘
Doç. Dr. Hakan Güneş – Uluslararası ilişkiler uzmanı
Kademeli olarak HTŞ Suriye’de hakimiyeti büyük ölçüde sağlayacak gibi görünüyor. Bilinmeyen nokta Türkiye’nin doğrudan desteklediği Suriye Milli Ordusu’nun ne kadar daha SDG’ye ait bölgede ilerleyeceği. Ancak Suriye’deki zayıf ve kırılgan bir iktidar. Bir geçiş sürecine ihtiyaç var. İran’daki Humeyni gibi çok karizmatik bir liderle bile Şah devrildiğinde İslamcılar tam hakimiyetlerini kurabilmek için yaklaşık üç dört yıl beklediler.
Dolayısıyla Colani’nin de önümüzdeki dönemde ‘Suriye demokratikleşiyor‘ görüntüsü yaratabilecek bazı açılımlar yapacağını kestirebiliriz. Ama gücü ve hakimiyeti arttıkça Suriye’nin net bir şekilde şeklen bazı cumhuriyet unsurlarını barındıran, daha doğrusu yönetim biçimi anlamında parlamentosu, bakanlar kurulu ve seçimleri olan ama anayasa referansı şeriat olan bir şeriat cumhuriyeti olacağını neredeyse kesin olarak söyleyebiliriz.
‘Batı HTŞ, doğu SGD’nin kontrolünde‘
Doç. Dr. İkbal Dürre – Moskova Üniversitesi / Uluslararası ilişkiler Uzmanı
‘Suriye’de neler olacağı‘ sorusunun yanıtı, iç ve küresel birtakım etkenlere bağlı. İç etkenler olarak, HTŞ’nin kurmuş olduğu geçici bir hükümet var. Bu hükümet kendi ideolojisine yakın insanlardan kurulmuş. Buna karşı hem oradaki Kürt oluşumunun hem de HTŞ ile beraber hareket eden yapıların nasıl reaksiyon göstereceğini şimdilik bilmiyoruz.
HTŞ ile diğer örgütler arasında bir rekabet var. O rekabet şu: Hepsi HTŞ’yi baskın olmakla ve her şeyi kendine mal etmekle suçluyor. Belli bir süreye kadar bu iç çelişkiler aynı hedefte, yani Şam’ı almak gibi genel ortak bir çıkarları olduğu için, geri plana itildi.
Ama bundan sonraki süreçte bu çelişkinin ortaya çıkmayacağı anlamına gelmez. Bu iç dengeler…
Bölgesel dengeler ise… Bundan sonra İsrail’in nasıl yaklaşacağını tam olarak kestiremiyoruz. İsrail nokta atışlarıyla vurmaya devam ediyor ve Golan Tepeleri’ni işgal etti. Bölgesel gelişmeler daha çok Türkiye ve İsrail’in yapacağı hamlelere endeksli.
Bir de tabii ABD’nin, yani Batı koalisyonunun bundan sonra Suriye’nin geleceğiyle ilgili nasıl bir tavır alacağını da Donald Trump döneminde göreceğiz.
Bir başka unsur da Rusya’nın tamamen çekilip çekilmeyeceği meselesi… Bu bölge için bir belirsizlik süreci öngörülüyor. Ama geçici olarak Türkiye şu anda konjonktürel olarak elini güçlendirmiş durumda. Bu uzun vadede Türkiye açısından da riskler barındıran bir ortam olduğu gerçekliğini de ortadan kaldırmıyor.
Bu yeni oluşan sistemde Kürtlerin Fırat’ın batısında -Deyrizor hariç, çünkü orada petrol yatakları ve ciddi bir ABD varlığı var- Kürtler için şu anda bir alan söz konusu değil. Çünkü ABD’nin “Biz Kürtleri koruyacağız” açıklaması sadece Fırat’ın doğusuyla ilgili. Fırat’ın batısının HTŞ eliyle doğusunun da SDG eliyle kontrol edildiği bir sürece giriyoruz. Bundan sonra Türkiye ve İsrail’in hamleleri belirleyici olacak.
‘Cihatçıların en bildiği şey savaşmak‘
Nalan Yazgan – Dış politika analisti
Suriye’de 61 yıldır devam eden Baas rejiminin 12 gün gibi kısa sürede devrilmesiyle hem Suriyeliler için hem de komşu ülkeler için yeni bir döneme yelken açmış olduk. Eğer genel bir uzlaşı sağlanamazsa daha derin krizlerle ülkenin yeniden bir iç savaş ve şiddet sarmalı içine sürüklenmesi işten bile değil. Sonuçta burada baskıcı bir rejim iradesinde yarım asrı aşkın bir süredir ve 13 yıl süren bir iç savaş sonrasında alınması gereken yol uzun.
Demografik ve sosyolojik yapı olarak Suriye’nin ihtiyacı olan çoğulcu demokratik bir yönetimi kurmak ve kurumsallaştırmak şu anda pek mümkün gözükmüyor. Şu anda yönetimi ele geçirenler yıllardır savaşan cihatçılar ve diğer muhalifler. Onların da en bildiği şey savaşmak. Ve yeniden bir düzenin kurulması, kapsayıcı bir hükümet kurulması, Suriye’nin çok çeşitli etnik ve mezhepsel yapısını yansıtan bir hükümet modeli geliştirilmesi ve uzun yıllardır süren baskıların ve iç savaşın yarattığı travmaların onarılması kolay değil. Umarım bu başarılabilir. Başarılabilirse Suriye sadece yaralarını sarmakla kalmaz bizim düşündüğümüzün ötesine de geçebilir.
Fakat ben bu konuda pek iyimser değilim. Bize temkinli olmamızı gösteren bir Taliban örneği var yakın geçmişten. Taliban da başkent Kabil’i ele geçirdiğinde orada herkesin rahat olması gerektiğini, korkulacak bir şeyin olmadığını, kadın haklarına, çocuklara saygı göstereceklerini ve değiştiklerini söylemişti. Ama bu olmadı. Hatta tam tersi oldu. Hem insan hakları hem de kadın hakları açısından çok kötü bir durum ortaya çıktı. Afganistan’daki bu Taliban örneği gibi Suriye’deki muhaliflerin de böyle karanlık bir yola sapma ihtimali oldukça yüksek. Libya’da da mesela rakip silahlı gruplar, aşiretler, dini fraksiyonlar arasında çatışmalar var ve Suriye’de de bunun gibi olması biraz daha mümkün.
Bir de Baas süresince özellikle Suriyeli Hristiyanlar, Aleviler rejimi desteklemişti. Şimdi rejimin çöküşünden sonra bu grupların güvenliği ve gelecekleri konusunda endişeler var. HTŞ İslamcı bir grup ve lideri Colani’nin başına 10 milyon dolarlık bir ödül koymuştu ABD. Şimdi Colani çok rahat Amerikan televizyonlarına mülakat verebiliyor. Alevilere ve diğer azınlıklara intikam duygusu taşımadıkları söylüyor. Ama tabii bu sözleri ne kadar tutacaklarını bilmiyoruz. Bu konuda dünya kamuoyunun çok dikkatli olması gerekiyor.
Bu durum bana 1979’daki İran devrimini de hatırlatıyor. Çünkü o dönemde geniş bir toplumsal hareketle rejim değişmişti. Ancak bir yıl içinde devrim din adamları tarafından ele geçirilmiş ve yönetim değişmişti. Şimdi Suriye’nin de benzer bir senaryo yaşamaması, tüm tarafların birlikte çalışmasına bağlı.
Çünkü Suriye’nin geleceği sadece Suriye’yi değil tüm bölgeyi ve özellikle Türkiye’yi etkileyecek. Sonuçta Türkiye’nin uzun bir sınırı var ve kendi güvenlik çıkarlarına göre hareket ediyor. Dolayısıyla Türkiye için de iki önemli nokta; Suriye’nin toprak bütünlüğü, sınırların güvenlik ve göçmenlerin geri dönmesi.
Avrupa ve ABD de bir kaos çıkmasındansa yönetimi İslamcıların almasını destekliyor. Çünkü Amerika ve Avrupa da göçmenlerin gelmesini istemiyor.
‘Esad rejimi içten içe çürümüştü‘
Sezin Öney – Siyaset bilimci
Suriye’de ne olacağını kestirmek çok zor. HTŞ, Baas rejiminin kalıntılarını da devralıyor. Yani eski başbakan vs. onlarla da işbirliği yapıyor. Zaten en önemli şeylerden biri, tamam HTŞ’nin başarısı muhakkak stratejik destekler vs. ile oldu ama aynı zamanda Suriye’de Esad rejimi de içten içe çürümüş. Rejim inanılmaz bir çürüme yaşamış. Bu çürümeyi Rusya ve İran da tutamadı. Tabii onların da kendi iç işleriyle ilgili sorunları vardı. Kendi iç işi olarak gördüğü için Rusya’nın Ukrayna, İran’ın da direniş aksının kesilmesi ve kendi içerisindeki stabilizeyi sağlama çabası nedeniyle, Esad rejiminin çürümüşlüğünün yanında duramadılar.
Üçüncü nesil cihatçılar çeşitli evreler geçirdi. Bu yeni nesil cihatçılar eskiden ders alarak evirildi. O yüzden şimdi geliştirdikleri öğreti; yerel güçleri hoş tutmak, pragmatik davranışlar, her tarafa oynamak ve aynı zamanda her tarafla da iyi geçinmek. Tamamen reel politik yapıyorlar. Şimdi ortadaki soru bu ne kadar HTŞ’nin aklı ve ne kadar başka akıllar var? Sonuçta bir devleti devraldılar. Ne kadar sınırları bozulmuşsa da kurumlarıyla yapılarıyla bir devlet aldılar. Daha önce Taliban dışında hiçbir cihatçı grup böyle bir şeye sahip olmadı.
Şunu da unutmayalım. Tabii HTŞ, önceki cihatçı örgütlerden dersler çıkardı ama onların güçlü taraflarını da kullanabilir. Yani, Suriye dünyanın dört bir tarafından aşırı radikal İslamcıların merkezi haline de dönüşebilir. Aynı IŞİD gibi, küresel cihat merkezi haline gelebilir.
‘Sancılı bir dönem bekliyor‘
İbrahim Varlı – BirGün Gazetesi Yayın Koordinatörü
Suriye’yi belirsizlik bekliyor. Çünkü şu an çok parçalı bir Suriye’yle karşı karşıyayız. Bu cihatçı grupların kendi aralarında nasıl bir uzlaşıya varacağı, Suriye’de demokratik güçlerle nasıl bir ilişki kuracağı vs. hepsi ucu açık sorular. Haliyle bir belirsizlik, kaos hali var.
Çünkü Fırat’ın doğusunda Suriye Kürtlerinin kontrolü var. Şimdi HTŞ Şam’ı aldı ama aynı zamanda bu ittifak içerisinde olmayan Türkiye destekli cihatçılar da var. Yani Suriye Milli Ordusu… Bunlar mesela Türkiye’nin yönlendirmesiyle ana hedefleri Suriye Kürtlerinin alanı. Hedefleri onların nüfus alanını daraltmak, kazanımlarını yok etmek.
Bu denklemde güçlü bir hat ortaya çıkmış oluyor. Bu parçalanmışlık hali yeni çatışmalara da gebe olabilir. ABD ve İsrail gibi küresel güçler SDG’yi HTŞ ile bir şekilde bir arada da buluşturabilir. Şu an gelişmeler çok sıcak. Kesin ifadeler kullanmak yanıltıcı olur.
Ama sancılı bir dönem Suriye’yi bekliyor. Mesela, HTŞ, emperyalistler için bir yere kadar kontrolde de tutulabilir. Ama bu gruplar “Suriye’de kendimiz dışında hiçbir oluşumun varlık göstermesine izin vermeyiz” de diyebilir. Çünkü geçmişte bu böyleydi. Bu denklemde örneğin SDG ile büyük bir çatışma olabilir.
SDG komutanı Mazlum Abdi’nin “HTŞ ile hiç çatışmadık” demesini de bir iyi niyet göstergesi olarak okuyabiliriz. Gönderilmiş bir mesaj. Ama asıl mesele başından beri Suriye’nin paylaşılması, Suriye’de bir güç sahibi olmak, o gücün nasıl paylaşılacağına dair bir kavga var esas olarak.
Cihatçılar da Şam’a özgürlük ve demokrasi getirmek için girmedi. Hepsi bir güç mücadelesinin unsurlarıydı.
SDG çatışmak istemez. Çünkü çatışmak kendisine kaybettirir. Teknik olarak tabii. Bu kaybetmeyi şöyle açalım: Asker ve güç kaybedebilir. Bedel ödeyebilir. Bu bir kayıptır. Suriye Kürtlerinin aklında “Siz Fırat’ın batısını biz de doğusunu kontrol edelim” var. Bunların sahada kabul görüp görmeyeceğini bekleyip göreceğiz. Benim tahminin bu sahada kabul görmez. Suriye’de hiçbir aktör çok parçalı bir Suriye’yi istemez.
İlk etapta Amerika’nın, İsrail’in çok parçalı bir Suriye isteği var. Bunun nedeni de şu: Çok parçalı bir ülkenin merkezi iradesi zayıflamış olur. Örneğin İsrail için gelecekte olası bir tehlike şimdiden bir şekilde bertaraf edilmiş olur. Çünkü o kaotik iklim içerisinde kendi iç sorunlarıyla uğraşan bir ülke konumuna düşer. Bunu Irak’ta gördük, Bosna’da gördük. Ülkelerin etnik ve mezhepsel güçler olarak paylaştırılması, bölüşülmesi, güç paylaşımının yapılması, o ülkeleri çok sıkıntılı bir sürece sokar. İsrail ve Amerika’nın da esasen istediği bu.