MÜJDE YAZICI ERGİN
mujdeyazici@diken.com.tr
sanat@diken.com.tr
En son Binali Yıldırım’ın da belediye seçimleri kampanyası için bir rapçiyle paslaşmalı video hazırlaması halkayı tamamlamış oldu. Herkes hemfikir oldu ki rap’ten artık kaçış yok… Kalabalıkların dikkatini çekme yöntemi rap ise ülkece yeni malzememiz de artık rap! “Çocuklar rap’i çok seviyor” denen dönemler geride kaldı çünkü o çocuklar da büyüdü ve şimdi büyük-küçük herkesin dilinde, kulağında rap şarkılar var.
Türk dilinde rap müziğin tarihi 30 yılı buluyor ve tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de rap müzik en popüler dönemini yaşıyor. Bu büyüme son 20 yıldır Türkçe rap piyasasını iyi takip eden veya rap üreten kişiler için hali hazırda beklenen bir durumdu. “Bu noktaya yıllardır rap müzik için emek harcayan isimlerin bu müziğe duydukları büyük aşk sayesinde gelindi” diyerek de özetlenebilirdi.
Ancak tüm dünyada bu müziğin popüler olması, dijital müzik dinleme platformlarının yaygınlaşması, çok izlenen dizilerin rap müziğe yer vermesi, video çağına rap müziğin daha uygun olması gibi zamanın getirdiği rüzgarlar da Türkiye’de rap’in yelkenini güçlendirdi. Türkiye’de rap artık bir akvaryum gibi ortada… A’dan Z’ye her türlü beklenti için rap üreten bir ismi bulmanız, dinlemeniz mümkün.
20 yıldır rap yapan, Türkçe rap’in en başarılı isimlerinden Patron’la (Ege Erkurt) Türkiye’deki rap müzik piyasasını masaya yatırdık.
1988 Mersin doğumlusun. Teknolojinin bugüne oranla az geliştiği, müzik dinlemek veya müziğe ulaşmak için kullanabileceğin enstrümanların az olduğu dönemlerde çocukluk ve gençliğini geçirdiğini düşünürsek, Mersin’de o dönem MC olmak isteyen biri rap yapmak veya dinlemek için hangi teknolojileri kullanıyordu? Rap’e başlama, üretme hikayeni teknolojik gelişim süreçlerini baz alarak anlatır mısın?
Benim rap müziğe ilgi duyma sürecim çok küçük yaşlarda başladı. O yüzden kasetlerle büyüdüm diyebilirim. Mersin’de karışık kasetler yapan ve satan bir tane müzik mağazası vardı. Genelde oradan içinde rap olabilecek kasetleri toplardık. Ya da MTV’de, MCM’de gördüğümüz kişilerin isimlerini yazıp kasetlerini hazırlamalarını isterdik. Onun dışında o zaman her şey kısıtlı olduğu için interneti yardımlaşmak için kullanırdık. PTT’den para göndererek bazı sitelerden karışık Türkçe rap kasetleri ve mp3 CD’lerine ulaşabilmiştim. Benim çocukluğumda Mersin’de breakdance yaygındı. Sokakta dans eden abilerimizin yanında takılırdık onlardan da kaset ve dergi desteği alırdım. Onlara sokakta rap söylerdim.
O zaman ki dansçı tayfası benim rap söyleyebildiğimi gördüğünde ilk kaydımı almam için yardım ettiler. Hatta ben kayıt alacağım zaman b-boy (breakdance yapan erkeklere verilen isim) abilerim beni izlemeye gelirdi. Kendi sesimi kayıttan ilk kez duyduğumda 13 yaşındaydım. Zamanla bu kayıtları internet ortamında tanıştığım arkadaşlarıma ve hiphop sitelerine yollayarak başladım. O zaman hiphop seven herkes yardımlaşırdı. İki insan da rap dinliyorsa direkt arkadaş olurdunuz forumlarda. Bu sayede küçük yaşta ortama girmiş oldum.
Son yıllarda Türkçe rap’te ne gibi bir değişim yaşanıyor sence? Türkiye’deki hip hop tarihini bilen ve bu kültürü vaktiyle solumuş bir MC olarak neler söylersin?
Türkiye senelerdir beklediğimiz ‘anlaşılma’ ve ‘popülerleşme’ dönemine yeni giriyor. Birkaç sene öncesine kadar bir müzik dalı olarak bile kabul görmüyordu. Ailelerimiz dinlerken tek bir kelime anlamıyordu. Rapçi denince hızlı konuşan kişi ya da rap dansı yapan dansçı gibi kavramlarla çağrışım yapıyordu insanlara. İnsanlar rap dinlemeyi öğrendikçe ve kulak verdikçe artık hem müzik hem de şarkı sözlerinin çok şey anlattığını görmüş oldu. Halkımız için bu bir öğrenme süreci bence ve öğrendikçe daha seçici dinleyiciler olacaklardır. Kültürdeki değişime gelince tüm dünya da olduğu kadar burada da değişim yaşanıyor tabii ki ama değişim kaçınılmaz. Bu değişimi reddetmek yerine onun eksiklerini kapatmak gerek bence çünkü değişime ayak uydurabilenler ancak ayakta kalacaktır.
1995’te Almanya’dan gelen Cartel ile ilk kez Türkiye’de popüler olan Türkçe rap, Türkiye’deki rapçileri nasıl etkiledi? O dönemi nasıl anlatırsın?
Hepimiz Cartel’i çok dinlemişizdir. Hiphop’un Türk gençleri tarafından ‘Türkçe’ olarak yapılabileceğini bize ilk onlar gösterdiler. Cartel, hem aksan hem içerik olarak Türkiye’deki Türklerin benimsemesi gerekenden çok farklıydı. Bektaş’ın bölümleri dışında hep aşırı milliyetçi bir tavır sergilediler tabii ki o dönem Almanya’da yaşanan olaylar yüzünden. Türkiye’de büyüyen rapçiler dahi Türkçe’yi garip kullanıp onlar gibi gurbetçi aksanıyla rap yapıyorlardı ve içerik olarak faşist bir tutum sergiliyorlardı. Bunun düzelmesi de epey zaman aldı.
90’ları hatırlıyorsun, kaset dönemini de biliyorsun; günümüzde ise dijital platformlar aracılığıyla binlerce şarkı elimizin altında. Bugünün avantajları ve dezavantajları hem dinleyici hem de rap yapan biri için sence nedir? Dijital platformlar sence adil mi?
Müzisyenlerin ürettiklerini şirketlere bulaşmadan müzik platformlarında yayınlayabiliyor olmasını üretici açısından bir avantaj olarak görüyorum. Dinleyici açısından da bu durum rekabeti arttığı için kalitenin de artması demek. Bazı kuruluşların örneğin Spotify’ın sanatçıya daha yakın, şirketlere daha uzak bir tutumu var. Bundan ötürü sürekli sanatçılara bilgilendirme yapıyorlar.
Ne kadar ödediklerinden tutun, sistemdeki bütün yeniliklere kadar sanatçıya anlatıyorlar, sanatçılar olarak bizim kazıklanmamızı istemiyorlar. Bunlar işin pozitif tarafları. Tabii ki yapım şirketleri radyo ve televizyon gibi para kaynaklarını hala kendileri için kullanıyorlar ama onların da kendilerine çeki düzen verme zamanı geldiğini biliyorlar.
PMC adında bir oluşumun başındasın. Daha önce duymamış olanlar için PMC’den kısaca bahseder misin?
PMC adında bir label ve Youtube kanalımız var. Burada etrafımdaki hevesli ve genç arkadaşlarımla çalışıyorum. Yamyam şirketlerin aksine sıkı kuralların olmadığı, daha çok bir dayanışma derneğini andıran bir sistemimiz var. Bu işi profesyonel olarak yapmak isteyenlere bilgi ve tecrübelerimden yola çıkarak yardım etmeye çalışıyorum. Onlar da beni her açıdan daha genç tutuyorlar. Hepimiz yardımlaşarak birbirimizi güncelleyebiliyoruz. Tabi ki bizimle çalışmak için belli düzeyde kişilik, yetenek ve iş bitiricilik şart.
Yeni albümünüz PMC Legacy, Vol 1’den bahseder misin biraz? Nasıl bir oluşum süreci oldu?
Az önce bahsettiğim PMC oluşumunun bir albümü diyebiliriz bu albüm için. Stabil, Fate Fat gibi tanınmış isimlerin eşlik etmesinin yanında, kendi yeni ve genç kadromuzdan ismi hiç duyulmamış bazı kardeşlerimizi de dinleyiciye tanıttık. Çok güzel olumlu tepkiler aldık, albümün ikincisinde de kadromuzdan yeni dostlarımızı tanıtmaya devam edeceğiz.
Bu albümden çıkan Manzaralar, 2019 yılına kadar kendini kendi sırtında taşımış, geliştirmiş güzel bir Patron şarkısı. Nereden esinlendin bu şarkıda?
Yirmili yaşları geride bırakmak ve zamanın ne kadar hızlı ilerlediğine tanık olmak bu şarkıyı yazmamı sağladı. Şarkı da bunu anlatıyor. Sizin elinizde olmayan etkenler geleceğinize yön verebiliyor ve birşeyleri değiştirmek her geçen gün daha imkansız bir hale geliyor.
Şarkının linki: https://www.youtube.com/watch?v=x_XC49FNGq4
Türkiye’de rapin son yıllarda popüler olmasını sen neye bağlıyorsun? Eypio, Ezhel gibi isimlerin ana akımda da tanınması dışında bu müzik nasıl popüler hale geldi sence?
Ülkemizde ‘music streaming’ ve ‘hip hop’ aynı zamanda patladı aslında. İnsanlara dayatılanın dışında bir şeyler dinleme fırsatı verilir verilmez bizim aramızdan insanları dinlemeyi seçtiler. Diziler ve Spotify da buna çok yardımcı oldu tabii ki ama bu patlama seneler önce olması gereken ve beklenen birşeydi.
Aylar önce ‘Kaybedecek Ne Kaldı’ adında bir şarkı yaptın ve Türkçe rap piyasasındaki birçok isme sitemde bulundun. Jargona göre söylersek diss attın. Diss yapmanın bir kuralı var mıdır?
Diss yapmanın pek bir kuralı yok aslında, rapçiler için bunun kuraldan çok sonuçları var. Sonuçları göze alabildiğin kadar ileri gidebilirsin. Ben kendi adıma çirkinleşmek ve karalamaktan ziyade daha fair-play, daha sanata yönelik bir diss yaptığımı düşünüyorum ‘Kaybedecek Ne kaldı’ parçasında.
Şarkının linki: https://www.youtube.com/watch?v=2v7kP-lJ8Wo
Türkiye’deki rapçilerin toplumdaki problemleri veya birbirinin sorununu gerçek manada anlamaya yönelik insanlar olduğunu düşünüyor musun? Rapçi olmanın bir yaşam biçimi olduğu, bir duruş sahibi olmakla alakalı olduğu farkındalığı var mı?
Bahsettiğin duruş ve yaşam biçimi maalesef bizim ülkemizde çok uzun tecrübeler ve büyük mücadeleler sonucunda oluşuyor. Hal böyleyken sanatçıların kendi sorunlarıyla uğraşmaktan başkalarının sorunlarına sıra gelmiyor. İnsanlar ekonomik olarak zor durumdayken bazı şeylerden sürekli feragat etmek zorunda kalıyor ve bir duruş oluşturamıyor ya da bütün bunlarla uğraşmaktan kendisini geliştiremiyor. Piyasamızın olgunlaşmasıyla ve daha çok insanın kazanç sağlamasıyla bu problemler de azalacaktır diye umuyorum.
Bugün teknolojik gelişmeler ve dijital platformlarla her şey çok daha kolaylaşsa ve güzelleşse de birinden müzik, söz, flow çalmak yaygınlaşarak normalleşti. Bu noktaya nasıl gelindi?
Ben tüketiciyi küçümsememek gerektiğini düşünüyorum artık bu konularda.
Onlar her şeyi izliyorlar ve hiçbir şeyi kolay kolay unutmuyorlar. Her şeyi takip edebiliyorlar ve kimin bu kültür için neler yaptığını görüyorlar. Bazı MC’ler sadece eğlenmek içindir, bazıları ise bir ömürlüktür. Bu farkı zaman içinde yansıtacaklardır.
Türkçe rap’in geleceğini nasıl görüyorsun? Saian’ın da dediği gibi “Hip hop artık para görenin ağzında salya” mıdır? Neler olacak sence?
Türkiye’de ana akım ve yeraltı kültürü henüz birbirinden yeni ayrılıyor. Ana akım hip hop son birkaç senede başarı sağlamış durumda; henüz çok yeni. Ondan öncesinde zaten herkes underground’du, underground olmak istemeyen de öyleydi. O yüzden şimdiki ana akım başarısı underground severler için bir çöküş olarak gözüküyor. Ama bence öyle değil. Artık üreticiler kendi kararları doğrultusunda bir taraf seçebilir. Ya ana akımı taklit edebilir ya da kendisinin ve yeraltının ihtiyacını karşılayabilir. Artık bu bir tercih meselesi.
Bence ana akımda ne olursa olsun underground’dan vazgeçmeyecek birçok MC var, Saian da bunlardan bir tanesi mesela. O yüzden ben çok karamsar bakmıyorum.