YAMAN AKDENİZ*
Atilla Taş’ın neden ‘bal gibi gazeteci’ olduğunu daha önceden Diken’de yazdım. Bilindiği üzere ‘FETÖ’nün Medya Ayağı’ olarak bilinen davada akademisyen Kerem Altıparmak, avukat Ali Deniz Ceylan ve avukat Sevgi Kalan Güvercin’le birlikte Atilla Taş ve Murat Aksoy’a hukuki destek veriyoruz. Bu uzunca yazıda Atilla Taş davasını ‘Litmus testi’nden geçireceğim.
İlk tutuklama, soruşturma, iddianame ve yargılama
Bilindiği üzere 15 Temmuz 2016 tarihinde ‘Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY)’ olarak adlandırılan örgüt tarafından bir darbe girişimi gerçekleştirilmek istenmiştir. Başarısız olan bu girişimin hemen ertesinde FETÖ/PDY yapılanmasına yönelik çeşitli soruşturmalar başlatılmıştır. Bu kapsamda İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ‘FETÖ/PDY Medya Ayağına yönelik 2016/98170 Sor. No’lu soruşturma başlatılmıştır.
Bu soruşturma kapsamında Atilla Taş ve diğer 34 kişi hakkında gözaltı kararı verilmiştir. Gözaltı kararını basından öğrenen ve tatil için şehir dışında olan Atilla Taş Twitter hesabından hakkında resmi bir çağrı olmamasına rağmen hemen İstanbul’a dönerek ifade vereceğini belirtmiştir. 31.08.2016 tarihinde ise dönüş yolunda olduğuna ilişkin bir video yayınlamıştır. Bu açıklamanın hemen sonrasında 31.08.2016 tarihinde Bursa’da gözaltına alınmıştır.
Daha sonra Atilla Taş 03.09.2016 tarihinde ‘örgüte bilerek isteyerek yardım etme’ suçunun işlendiği iddiası ve kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunması sebebiyle tutuklandı. Tutuklama tarihinden 5.5 sene önce attığı tweetler tutuklamaya delil olarak kullanıldı. Tutuklama kararını İstanbul 1. Sulh Ceza Hakimliği’nde görev yapan Hakim İbrahim Lorasdağı vermişti.
Bu tutuklamayla ilgili Atilla Taş (ve Murat Aksoy) adına önce Anayasa Mahkemesi’ne sonrasında da Anayasa Mahkemesi’nden hiç ses çıkmayınca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuruldu. AİHM, başvuruları öncelikli olarak inceleyeceğini bildirdi ve Haziran 2017 içinde de bu başvuruları hükümete bildirerek 4 Ekim 2017 tarihine kadar da cevap talep etti.
Bu arada İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianameyle Atilla Taş dahil 29 kişi hakkında ‘terör örgütüne üye olmak’ suçlamasıyla dava açılması talep edilmiş, iddianame İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilmiş ve dosya 2017/67 Esas numarasını almıştır. Dikkat edilirse tutuklama aşamasındaki suçlamanın niteliği ağırlaşmıştır.
İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi’nce yapılan yargılamanın ilk duruşması 27.03.2017 tarihinde başlamış, 31.03.2017 tarihinde Cumhuriyet savcısı Göksel Turan, Atilla Taş dâhil 13 sanığın tahliyesine karar verilmesini talep etmiştir. Atilla Taş’ı 03.09.2016 tarihinde tutuklayan Hakim İbrahim Lorasdağı başkanlığında İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi ise Atilla Taş dahil 21 sanığın tahliyesine karar vermiştir.
Tahliye kararının ardından tahliye müzekkereleri sanıkların tutulduğu Silivri Cezaevin’e gönderilmeden, yani Atilla Taş ve diğer tutuklular tahliye edilmeden, hükümete yakın bazı gazeteciler ve bazı cumhurbaşkanı başdanışmanlarınca sosyal medyada tahliye kararları hakkında ağır eleştiriler yapılmaya başlamış ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bu kararı veren yargıçlar hakkında harekete geçmeye davet edilmiştir.
Tahliye kararları icra edilmeden, Cumhuriyet savcısı Göksel Turan tarafından kendisinin tahliye talebinde bulunmadığı sekiz sanığın tahliyesi aleyhine itiraz edilmiş, İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi itirazı reddederek itirazı incelemekle yetkili İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi’ne göndermiştir. İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi yaptığı inceleme sonucu savcılığın itirazını yerinde görerek 31.03.2017 tarihinde sekiz sanık hakkında yakalama emri çıkarılmasına karar vermiştir. Bu sekiz sanık tahliye edilmeden tekrardan tutuklanmıştır.
Ancak savcılığın daha önce tahliye talebinde bulunduğu Atilla Taş (ve Murat Aksoy) dâhil 13 gazeteci hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca tahliye kararından birkaç saat sonra yeni bir soruşturma (2017/49173 Sor. No) başlatılmış, bu yeni dosya hakkında kısıtlama kararı verilmiş ve bu daha önceden olmayan soruşturma çerçevesinde Atilla Taş ve Murat Aksoy dâhil 13 gazeteci hakkında gözaltı ve yakalama kararı verilmiştir. Gözaltı ve yakalama kararları Silivri Cezaevi’ne 01.04.2017 tarihinde 00:41 ve 00:44 saatlerinde gönderilmiştir. Yargılama dosyasında yer alan bilgilere göre Atilla Taş saat 03:00’de Silivri Cezaevi’nde yakalanarak diğer gözaltına alınan kişilerle birlikte İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne götürülmüştür.
Tahliye kararı verirsen açığa alınırsın
Bu yeni gözaltı kararı 01.04.2017 Cumartesi sabahın erken saatlerinde gerçekleşirken, 03.04.2017 Pazartesi sabahı Atilla Taş ve diğer 20 gazeteci sanık hakkında tahliye kararı veren İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı İbrahim Lorasdağı, üyeler Barış Cömert ve Necla Yeşilyurt Gülbiçim ile duruşma savcısı Göksel Turan hakkında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Üçüncü Dairesi’nin 03/04/2017 Tarih, 2017/3933 Dosya no. ve 2017/4571 Karar no.lu soruşturma izni teklifi, kurul başkanının 03/04/2017 günlü ‘Olur’uyla soruşturma açılmış ve aynı gün müfettiş tarafından ön rapor düzenlenerek HSYK İkinci Dairesi’ne sunulmuş ve adı geçen savcı ve hakimler İkinci Daire tarafından aynı gün üç ay süreyle geçici olarak görevden uzaklaştırılmıştır.
Aradan yaklaşık beş ay geçmesine rağmen bu üç hakim ve bir savcının akıbeti henüz belli değildir.
İkinci tutuklama, soruşturma, iddianame ve yargılama
Atilla Taş ve Murat Aksoy dâhil 13 gazeteci 14 gün İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde gözaltında tutulduktan sonra 13.04.2017 tarihinde emniyette ifadeleri alınmış ve savcılık makamı tarafından ifadesi alınmadan bu sefer TCK 309. ve 312. maddelerinde düzenlenen ‘anayasal düzeni ve hükümeti cebren değiştirme ve yıkmaya teşebbüs’ suçlamasıyla tutuklanmaları talep edilmiştir.
Dikkat edilirse ilk gözaltına alındıkları 31.08.2016 tarihinden bu yana ve o tarihten beri gözaltında veya tutuklu olmalarına rağmen üzerlerine atılan suç üçüncü defa değişmiş ve giderek daha ağırlaşmıştır.
Yargılandıkları dava kapsamındaki tüm belgeler yeni soruşturma dosyasına alınmış ve aynı belgelerle bu kez 14.04.2017 tarihinde İstanbul 2. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 2017/218 D.İş sayılı tutuklama kararı verilmiştir. Bu ikinci soruşturma kapsamındaki 13 gazeteciden sadece Ali Akkuş tahliye edilmiştir. Bu karara karşı yapılan bütün itirazlar da reddedilmiş ve sulh ceza hakimlikleri tarafından yapılan aylık değerlendirmelerde de hep tutukluluğun devamına karar verilmiştir.
Atilla Taş ve Murat Aksoy için tekrardan Anayasa Mahkemesi’ne başvurulmuş, öncelik ve tedbir talep edilmiştir. Bu başvurular hakkında Anayasa Mahkemesi tarafından ne başvuru numarası verilmiş ne tedbir talebi değerlendirilmiş ne de karar verilmiştir. Dolayısıyla, tekrardan 13 Haziran 2017 tarihinde AİHM’e ikinci bir başvuru yapılmıştır. Bu arada zaten AİHM ilk başvuruyu hükümete duyurduğunu açıklamıştır.
05.06.2017 tarihinde ise Atilla Taş, Murat Aksoy ve diğer 11 gazeteci hakkında açılan ikinci soruşturma kapsamında TCK 309. ve 312. maddeleriyle ilgili suçlamaları içeren iddianame hazırlanmıştır. Bu iddianame de İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmiştir. Mahkemenin yeni heyeti tarafından 16.06.2017 tarihinde iddianamenin kabulüyle tensip tutanağı hazırlanmış ve Atilla Taş dahil tüm sanıkların tutukluluğunun devamına karar verilmiştir. Bu karara karşı İstanbul 26. Ağır Ceza nezdinde yapılan itiraz da reddedilmiştir.
İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2017/223 esasına kaydedilen bu yeni davada 16-17-18 Ağustos 2017 tarihlerinde ilk duruşma görülmüş, duruşma neticesinde verilen ara kararla da davanın Atilla Taş ve diğer gazetecilerin tahliye edildiği 2017/67 esas sayılı dosyasıyla birleştirilmesiyle Atilla Taş ve dokuz diğer gazetecinin tutukluluk halinin devamına karar verilmiştir. Cihan Acar ve Bünyamin Köseli ise tahliye olmuştur.
Dolayısıyla, ikinci defa tutuklanan 13 gazeteciden 3 tanesi tahliye olmuş ve tutuksuz yargılamalarına devam edilecektir.
İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi tutukluluk halinin devamına dair karar gerekçesinde, “Sanıklar…. Atilla Taş…ve …hakkında ortaya koyulan iddialar ve bir bütün halinde atfedilen eylemlerle bu eylemler sebebiyle cezalandırılmaları istenilen suçların kanunda öngörülen ceza miktarları, mevcut bilgi, bulgu ve belgeler ışığında sanıkların kuvvetli suç şüphesi altında oldukları, sanıklara isnat olunan eylemler sebebiyle cezalandırılmaları istenilen suçların 5271 Sayılı CMK’nın 100/3.a 11.maddesinde sayılan ve tutuklama nedeni kanunen var kabul edilen katalog suçlar içerisinde yer aldığı, 15 Temmuz 2016 gecesi FETÖ/PDY terör örgütü tarafından teşebbüs edilen kanlı darbe girişimi nedeniyle işin arz ettiği önem ve isnat olunan suçların vasıf ve mahiyeti itibariyle ceza miktarlarının yüksek olduğu, sırf bu sebebi dahi gözeterek aynı örgüte mensubiyetle suçlanan çok sayıda sanığın yurt dışına kaçtıklarının bilindiği, ceza miktarlarının ağır olması sebebiyle kovuşturmadan kaçma veya kovuşturmayı sürüncemede bırakma gibi olumsuz davranışlarda bulunulması ihtimalinin bu gibi suçlarda makul bir şüphe ortaya koyduğu, FETÖ/PDY terör örgütünün halen çözümlenmeye devam edilmekte olan gizli yapısı sebebi itibariyle bu örgüte mensubiyetle veya örgütün işlediği yahut işlemeye teşebbüs ettiği, suçlara iştirakle yargılanan ve haklarında kuvvetli şüphe sebepleri var kabul edilen kimselerin terör örgütünün çözülmesinin önüne geçilmesine matuf olumsuz davranış biçimlerine girmelerinin önüne geçilmesi, yukarıda zikredilen menfur olayların tekrarının yaşanmaması, kamu güvenliği ve milli menfaatlerin benzeri risklerden korunması amacıyla örgütün yapısı ve niteliği gereği yaşanan bu süreçte bu örgüte mensubiyetle birlikte örgütün işlemeye teşebbüs ettiği suçlara iştirakle yargılanan sanıkların mevcut delil durumu itibariyle adli kontrol tedbiri uygulanarak tahliyelerine karar verilmesinin bu aşamada yetersiz kalacak olduğunun da değerlendirilmesi nedeniyle tahliye taleplerinin reddi ile tutukluluk hallerinin devamına” demiştir.
Bu karara karşı yapılacak olan itirazın sonucunu bu yazıyı buraya kadar okuyan herkes tahmin edebilirken bir sonraki duruşma 24 Ekim 2017 tarihine kalmıştır.
Peki Atilla Taş neden halâ tutuklu?
Yukarıda bahsi geçen ve bir yıl boyunca devam eden soruşturmalar, iki yargılama dosyası, duruşmalar ve tutuklama ve tutukluluğun devamı kararlarından Atilla Taş’ın neden hala tutuklu olduğunu veya iki defa (evet tam iki defa) müebbet hapis cezasıyla karşı karşıya kaldığını anlamak açıkçası pek mümkün değil. Yüzlerce değil binlerce sayfadan oluşan dava dosyaları sadece Atilla Taş açısından değil diğer sanıklar açısından da anlaşılmaz.
Atilla Taş kendi sözleriyle geçen haftaki duruşma sırasında “Ben suçsuzum ve 1 yıldır suçsuz yere hapis yatıyorum. Bir bakan diyor ki ‘Tweetten yatan bir Allah’ın kulu yok.’ Ben Zeus’un kulu muyum? Ben tweetten yatıyorum. Adamların Fethullah’la fotoğrafları var. Bunlar bize televizyondan terörist diye bağırıyor” dedi. Bu sözleriyle Atilla Taş “Tweet’ten yatan bir Allah’ın kulu yok” diyen Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’a tepkisini gösteriyordu. Fakat, feryatlarını dinleyen bir mahkeme heyeti yoktu. Avukatlarının “AİHM’e başvurduk, AİHM hükümetten cevap bekliyor” demesine heyetten, “Biz AİHM’e göre değil vicdani kanaatimize göre karar vereceğiz” yanıtı gelirken Anayasa’nın 90. maddesi hiçe sayılıyordu.
Tabii ki AİHM ilkeleri ve kararları da göz önüne alınarak bazı durumlarda tutukluluğun devamına karar verilebilir. Fakat, İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi ‘darbe girişiminin tekrar yaşanmaması’, ‘kamu güvenliği ve milli menfaatlerin benzeri risklerden korunması’ gibi Türk hukukunda tutuklama nedenleri arasında sayılmayan sebeplerle Atilla Taş, Murat Aksoy ve sekiz diğer gazetecinin tutukluluğunun devamına karar verdi. Bırakın hukuken bu kararın kabul edilebilirliğini mahkeme yaklaşık bir yıldır tutuklu Atilla Taş ve diğer dokuz sanık için ‘Tahliye olurlarsa tekrardan darbe girişiminde bulunabilirler’ diyor. Ana darbe davalarının ben başka mahkemelerde görüldüğünü düşünüyordum, yanılmışım.
‘Anayasal düzeni ve hükümeti cebren değiştirme ve yıkma’ suçları yönünden kuvvetli suç şüphesini gösterir somut deliller dosyada mevcut mu?
İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen ilk iddianamede Atilla Taş’la ilgili olarak ‘FETÖ-PDY soruşturması kapsamında kapatılan Meydan gazetesinde köşe yazarlığı yaptığı’nın tespit edildiği belirtilmiştir. İddianamenin ekinde Atilla Taş’la ilgili yer alan 224 sayfalık klasörün içinde de Atilla Taş’ın gazetecilik yaptığı bu döneme ait ve 6 Nisan 2015 ile 20 Temmuz 2016 tarihleri arasında yazmış olduğu 203 köşe yazısının tam metinleri ve onlarca tweet yer almıştır.
Örnek vermek gerekirse, örgüt üyeliği dosyasında Atilla Taş’ın aşağıda görüleceği üzere eski başbakan Ahmet Davutoğlu’yla ilgili atmış olduğu tweet de yer almış ve bu tweetle ilgili olarak da “Şüphelinin başbakan hakkında kamuoyu oluşturduğu değerlendirilmiştir” denilmiştir!
Halbuki Ahmet Davutoğlu’nun şikayetine rağmen 8 Nisan 2015 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Atilla Taş’ın bu tweeti ile ilgili siyasi ifade özgürlüğü gerekçesiyle ve hem de AİHM içtihadına atıfla kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Ama gel gör ki 10 Ağustos 2014 tarihli bu tweet ‘örgüt üyeliği’ için delil olarak tekrardan Atilla Taş’ın karşısına çıkabiliyor.
Bir başka örnek vermek gerekirse, Atilla Taş’ın 15 Kasım 2014 tarihli “Edison bu günleri görse, ampül’ü icad etmezdi!” tweet’i de ‘hükümet aleyhinde kamuoyu oluşturduğu’ gerekçesiyle dava dosyasına eklenmişti.
İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi tutukluluğun devamına ‘kamu güvenliği ve milli menfaatlerin benzeri risklerden korunması’ gerekçesini verirken herhalde Atilla Taş’ın bu tweet’ini göz önünde bulunduruyordu.
Son bir örnek de Atilla Taş’ın gazete yazılarından sunmak gerekir. Atilla Taş darbe girişiminden iki sene önce Meydan gazetesinde aşağıda alıntı yapılan yazıyı yazmıştır.
İddianamenin ek klasöründe yapılan tespitte “FETÖ/PDY’ye yönelik yürütülen soruşturmalar ile alakalı kamuoyunda algı oluşturduğu değerlendirilmiştir” denilmektedir. Fakat, bu değerlendirmeden Atilla Taş’ın hangi tarihte algı oluşturduğu anlaşılamamaktadır. Eğer yazının yazıldığı tarih olan 27.05.2015 tarihinde bu algıyı oluşturdu ise Atilla Taş neden o tarihte soruşturulmadı?
Dahası Atilla Taş bu yazısında Barış Manço’nun ‘Lambaya püf de’ şarkısını seslendirdiğini belirtmiş ve “Umarım neşelenirsiniz” demiştir. Atilla Taş’ın yorumu belki Barış Manço’yu mezarında ters döndürmüştür ama yaşadığımız siyasi konjonktürde Barış Manço hakkında yakalama kararı çıkartılmadığına şükretmek durumundayız.
Keşke tahliye olmasaydı
İlk soruşturmanın absürtlüğü bir nebze 31 Mart 2017 tarihindeki tahliye kararıyla giderilirken, tekrardan tutuklanmayla bu sefer Atilla Taş daha ağır bir suçlamayla karşı karşıya kalmıştı. Hem de ‘Keşke tahliye olmasaydı’ dedirtecek kadar. Peki bu daha ağır suçlamayı gerektirecek deliller neydi?
İkinci soruşturma dosyası ekleri ve iddianame incelendiğinde gazete yazıları ve tweetlerine ek olarak yeni bir delil bulunmadığı açıkça görülüyor. Hatta Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü Digitürk’e bile yazmış ve verilen cevapta Atilla Taş’ın (Murat Aksoy’un ve diğer bir çok gazetecinin) Digitürk aboneliklerinin olmadığı belirtilmiş. Abonelikleri olsa ne olurdu, anlamak mümkün değil. Savcılık, şüphelilerin ‘FETÖ/PDY’ ile irtibatlı demek vakıf, banka okul vs. kurumlarla üye, müşteri olup olmadığının tespitini de istemiş. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na bile yazılmış. Atilla Taş ile ilgili hiç bir şey bulamamışlar. Daha önemlisi ‘Bylock’ kullanmadığı tespit edilmiş. Bank Asya’da da hesabı hiçbir zaman olmamış. Aramışlar ama bulamamışlar. Ne olur ne olmaz diye pasaportunu da iptal etmişler.
Organik bağ nerede?
Bütün bunlar araştırılırken bu dosyadan tutuklu veya yargılanan 13 gazeteci arasından herhangi bir organik bağ olup olmadığı hiç araştırılmamış. Birçoğunun birbirlerini bu tutuklamalar ve davalar vesilesiyle tanıdığı bu 13 darbe girişimcisi arasındaki illiyet bağı ortaya konulmamış veya nasıl beraber hareket ettikleri belirtilmemiş ve bu yönde de hiç bir iddiada bulunulmamış.
HTS kayıtlarından bir şey çıkar mı?
HTS kayıtları yeni dönem iddianamelerinde sıklıkla karşımıza çıkıyor. Özellikle Cumhuriyet davasında da bu kayıtların tek başına yeterli delil olmadığı sıklıkla dile getirilmişti. Aslında istihbarat verisi niteliğindeki bu verilerin neden yargılama dosyalarında yer aldığını da anlamak mümkün değil. Fakat, hakimler ve mahkeme heyetleri iddianameler üzerinden yürüdükleri için sanıklar ve avukatları “Falanca ile 2010 yılında bir defa 68 saniye konuşmuşsun, neden?” veya “Üç sene önce Gayrettepe’de ne yapıyordun” gibi sorularla muhatap oluyor. Ama konuşmuş da ne olmuş veya Gayrettepe’den otobüse binmişseniz ne olmuş, soran yok. Cinayet davası olsa ve husumetiniz olduğunuz birisi öldürülmüş olsa ve “Sen bu adamı defalarca ölümle tehdit etmiştin, orada ne işin vardı?” diye sorsalar anlarım. Fakat, yargılanan gazetecilerin durumu böyle değil. Darbeyle suçlanıyorlar ve ben hala anlamış değilim Gayrettepe’de olmaları yargılayanlara ne ifade ediyor.
Benzer şekilde, “Falan tarihinde yurt dışına çıkmışsınız”, “Kıbrıs’a neden gittiniz” gibi yurt dışı ziyaret veya gezileriyle ilgili de sorular soruluyor sanıklara. Hani “Ayda bir Pensilvanya’ya gidiyormuşsunuz, açıklayın” tipi bir soru gelse anlayacağım veya “Falancayla Kıbrıs’ta resimleriniz var, açıklayın” deseler. Atilla Taş’a da sorduklarında son duruşmada, “Ben sanatçıyım, sık sık yurt dışına giderdim” dedi ve “Kazakistan’da Amerika’da konser verdim. Tunus’ta Mısır’da klip çektim. Londra Belediye Başkanı Sadiq Khan bana ‘Bu sesle nasıl şarkıcı oldun’ diye sordu. ‘Burası Türkiye. Bu sesle şarkıcı da olursun. İki tweet atıp iki ağırlaştırılmış müebbetle de yargılanırsın’ dedim” ifadelerini kullandı.
HTS kayıtlarına gelince dosyada bu 13 sanık arasında yapılan konuşmalar (eğer varsa) tespit edilmemiş ve kendi aralarında bir organik bağ oluşturulmamış. Dolayısıyla, neden aynı iddianamede ve yargılamada yer aldıkları meçhul.
Atilla Taş’ın HTS kayıtlarına gelince… Atilla Taş’ın iki defa Ekrem Dumanlı’yla (kapatılan Zaman gazetesinin eski yayın yönetmeni) konuştuğunun tespit edildiği belirtilmiş iddianamede. Tam olarak da 18/07/2015 tarihinde 100 saniye (1,5 dakika), 31/08/2015 tarihinde 117 saniye (yaklaşık 2 dakika) konuşmuşlar.
Darbe mi planlamışlar veya bu iki konuşma Atilla Taş’ın TCK 309. ve 312. maddelerindeki müebbet hapis gerektiren suçları işlediğinin kanıtı mıdır? Tabii ki hayır. Atilla Taş neden konuştuğunu açıklamak zorunda mıdır? Tabii ki hayır. Ama madem ki sorulmuş, açıklamıştır da. Bu konuşmaların Dumanlı’ın torunu olduğunda tebrik edilmek için arandığıyla ilgili olduğunu defalarca belirtmiştir Atilla Taş. Kaldı ki darbe girişiminden iki sene önce yapılan iki telefon görüşmesinin darbe girişimiyle ilişkisini de anlamak mümkün değil, hukuken ise hiç mümkün değil.
Tabii ki bu tek değil, başkaları da soruldu, “Falanca Bylock kullanmış, sen de onunla konuşmuşsun fi tarihinde” gibi. 15 Temmuz darbe girişiminden önce ‘Bylock’ mu vardı veya kim ‘Bylock’ biliyordu? ‘Bylock’ kullanmış birisiyle bilerek veya bilmeyerek konuşmak suç mu? Basın mensuplarının herkesle konuşmuş olması çok mu şaşırtıcı? Bu soruların cevapları sadece bu yargılama açısından değil, bu tip iddiaları içeren tüm yargılamalar açısından önemli.
Hukuk mücadelesine devam
Aslında daha o kadar çok şey var ki yazacak. Fakat tüm bunlar birlikte değerlendirildiğinde Atilla Taş hala neden tutuklu sorusunun hukuken bir cevabı yok. Mahkemelerimiz bu cevabı vermekten kaçınırken AİHM bakalım ne yapacak? Son dönem Türkiye kararları göz önüne alındığında umutlanmak kolay değil. Kaldı ki Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, “Tweet’ten tutuklu bir Allah’ın kulu yok” demişti. Ben de merak ediyorum, Meclis’te “Atilla Taş suçsuzdur” diyecek bir Allah’ın kulu yok mu?
Atilla Taş & Murat Aksoy için İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi’nin tutukluluğun devamına ilişkin kararına bugün itiraz edilecek. Ayrıca, adil yargılanma haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle 3’üncü defa AİHM’e başvuru yapılacak. Bu mücadele de onlar çıkana kadar ve daha da önemlisi beraat edip aklanana kadar devam edecek.
* Prof.Dr., Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi