Şimdi, tüm Türkiye ortodoks politikada mutabıkken bilmemiz ve kabul etmemiz, yüreğimiz yetiyorsa sorumluluk almamız gerekenler konular var.
Öncelikle ortodoks politikadan iki temel girdiyi motive etmesi beklendiğinden bahsedeyim öyle devam edelim. Birincisi küresel sermaye akımı (ki Batı’dan gelir), ikincisi küresel ucuz mal akımı (ki Doğu’dan gelir).
Ekonomi yönetiminin mevcuttaki uygulaması birincisine varız, ikincisine ise yokuz anlamı taşıyor. Çünkü ödemeler dengesini iyileştirirken içerideki üretimi feda etmek istemiyor. Fakat birincisinden yani küresel fon akışını çekmekten murat, TL’yi revalüe etmektir. TL revalüe olmayacaksa sermaye akımı da gerçekleşmez zaten (diğer ifadesiyle ödemeler dengesi iyileşmez). TL’yi revalüe etmenin “ortodoks faydasıysa” ikincisidir. Yani değerli kur ile yurtdışından ucuza mal almak… Ve böylece dezenflasyonu motive etmek…
Ekonomi yönetimi bugün öyle ince bir çizgide yürümeye çalışıyor ki; ortodoksinin sadece birinci girdisine başvurup enflasyonla mücadeleyi yurtiçi üreticilerle kotarmayı deniyor. Ucuz ithal malı coşkusuna kapılmadan…
Tabii böylesine hassas bir denge güderken yine ekonomi yönetiminin içinden “velev ki yumuşak iniş yahut sert fark etmez” minvalinde açıklamalar da gelmiyor değil. Bu büyük bir tezatlığa işaret ediyor, benden söylemesi. (Yahut denildiği gibi?)
Ve fakat bu çizgide ekonomi yönetiminin yanında yürümesi gereken yurtiçi aktörler, enflasyonla mücadeleyi tek başına ekonomi yönetiminin kotarmasını bekliyor.
Bencilce…