MURAT SEVİNÇ
Sıradan insanlar bu kez havaalanında katledildi. Şu ana dek 44 kişi yaşamını yitirdi. Çok sayıda yaralı var. Durup dururken yüzlerce insanın, ailenin, çoluk çocuğun yaşamı karardı. Henüz üstlenmemekle birlikte eylemi İŞİD’in yaptığı ilan edildi. Hiç kimse için sürpriz olmadı. Yarı resmi ideoloji halini aldığı Türkiye’de IŞİD’in yüz binlerce sempatizanı, binlerce militanı olduğu herkesin malumu. Otobüste, metroda, yanımızda duran insanın hemen güneyimizde kafa kesen canileri takdir etme ve hatta onlardan biri olması ihtimali var…
Ancak bu kez ölenler Alevi, Kürt ya da solcu ‘topluluğu’ olmadığı, siyasi kimlikleri nedeniyle katledilmedikleri için, iktidarın tepkisi biraz daha farklı oldu. Tam da Rusya’dan özür dilemişken. Tam da İsrail ile anlaşmışken. İktidar, Suruç’tan başlayarak bombalarla parçalanan yurttaşları için ilk kez ‘yas’ ilan etti. İlk kez, öldürülenlere insan ve yurttaş muamelesi yaptı. Suudi diktatörüne üç gün layık görülen yasın, hiç olmazsa bir günü…
Katliamın ardından doğal olarak oradan hızla uzaklaşmak isteyenler oldu. Bazı taksi şoförleri fırsattan istifade o insanlardan 100 dolar talep etti. Kimi taksi şoförleri, yurttaş olanları kabul etmedi. Kimi taksi şoförleri o akşam daha fazla kazanmak istedi. Yüzde 99’u Müslüman olduğu iddia edilen Türkiye’de o taksi şoförleri muhtemelen Şaman idi…
Katliamın ardından yayın yasakları geldi. Makul ve anlaşılabilir gerekçeler ile açıklanamayacak türden yayın yasakları. İnternet yavaşlatıldı. Her zaman olduğu gibi…
Katliamın ardından daha önce Brüksel patlaması sonrası yayın yasaklarını eleştiren bir AKP milletvekili, şunları söyledi: “Yayın yasağını eleştirenler, umarım böyle bir patlamada can verirler.” Milyonlarca insan bu yasakları eleştiriyorken, o milyonların meclisteki temsilcisi, ‘ölüm’ diledi…
Katliamın ardından bir diğer AKP milletvekili twit attı: “Kılıçdaroğlu’nun siyasette yaptığını, diğer yoldaşları bombayla yapıyor. Lanet olsun!” İlk an heyecanıyla eylemi PKK’nın yaptığını düşünmüştü. Yoldaşlık ‘tespitinde’ çuvalladı. Her kim yaparsa yapsın, böylesine bir katliam ardından ana muhalefet partisi liderini ortak gösterebildi, ulusun bir diğer temsilcisi. Hani ‘zamanın başbakanı’ tarafından “Alevi değil misin?” denilerek defalarca pervasız ayrımcılığın hedefi yapılmış muhalefet liderini…
Katliamın hemen ardından, memleketi 14 yıl yöneten partinin köklü mensubu ve Devlet Başkanı’nın danışmanı olan bir anayasacı, “Havaalanı gibi korunaklı bir yere nasıl girilir?” sorusunu yöneltti. Bizlere…
Katliamın üzerinden henüz 24 saat geçmemişken Devlet Başkanı, Saray’da ‘kamu kaynaklarıyla sevaba girme’ etkinliklerinin bir parçası olarak verilen iftarda, konuşma yaptı. Onlarca insanın yaşamını karartan İŞİD mensuplarının ‘cehennemde yerlerini hazırladıklarını’ duyurdu yurttaşa. Laik Cumhuriyet’in yurttaşı, katillerin cehennemlik olduğu ‘resmi açıklaması’ karşısında, kendisini eskisinden daha huzurlu ve güvende hissetti…
Katliamın ardından yas ilan edilmişken ve insanların acısı henüz çok canlıyken, bazı cenazeler henüz gömülmemişken, iktidar mensupları bir köprünün açılışını yaptı. Konfetilerle kutladı. Coşkulu konuşmalar eşliğinde. Kimi yurttaş köprü üzerinde göbek attı. Üç bakan, sırıtarak selfie çekti. Meclis’te kimi vekiller eşzamanlı ‘açılış’ kurdelesi kesti…
Katliamın ardından, kuşkusuz hiç bir kamu görevlisi istifa etmedi. Kimse sorumluluk almadı. İstifa bir Hıristiyan adetiydi. Yerli ve milli tavır, arsızlıktı. Ayrıca güvenlik zafiyeti yoktu. Katledilenler ‘şehit’ sıfatıyla ödüllendirildi…
Katliamdan sonraki bir gün içinde, 10’un üzerinde asker, gencecik yoksul aile çocukları, çatışmalarda vefat etti. Bombalarla, tuzaklarla katledildi. Doğrusu, şu hengamede neredeyse haber dahi olamadı…
Katliamın ardından muhalefet TBMM’de konuya dair ‘araştırma önergesi’ verdi. Önerge iktidar mensuplarınca reddedildi. İktidar, “Saldırı TBMM tarafından araştırılmasın” dedi…
Katliamın yaşandığı gece ve sonraki gün, TBMM’de yüksek yargıyı hallaç pamuğu gibi atan yasa görüşüldü, oylandı ve kabul edildi. Eğer AYM doğru kararı vermezse, Türkiye’nin yargı sorunu tümüyle çözülmüş olacak!
İşte son üç dört gün içinde bunlar oldu. Her şey olağan akışında. Ölenler ve yakınları dışında herkesin günlük yaşamı, hemen hiç etkilenmeden sürdü. TV’lerde düzinelerce zevzek, terör vs. yorumladı. Kumbarasını dolduran baygın bakışlı, bıyıklı, büyük mü büyük din alimleri, akşam ekranlarında cennete girmenin yollarını anlatmaya devam etti. Bayram planları yapıldı. Kadir gecesi mübarek edildi…
Unutmadan, bugün Sivas katliamının da yıldönümü. Türkiye’nin henüz ‘şah’ olduğu, İŞİD zihniyetinin dallanıp yeşerdiği, yeşertildiği yıllar. 2 Temmuz 1993. Keşke Aziz Nesin o sözleri sarf etmeseydi değil mi! Dindar necip milletimizin hassasiyetleriyle oynamak ona mı kalmıştı. Hepimizin gözleri önünde, tekbirler eşliğinde ateşe verildi otel. ‘Acaba’ yoktu, ‘belki’ yoktu, her şey gözümüzün önünde, devletin nezaretinde oldu ve bitti. Şimdi Sivas davasının zamanaşımı başvurusu AYM’ye taşınırken, AYM üyelerinden biri, zamanın sanık avukatlarından. Belli ki, çok iyi bir avukat…
Sık aralarla katliamların yaşandığı ve artık ‘şahbaz’ olmuş Türkiye’de, 2016 yılında yurttaşın öncelikli hedefi hayatta kalabilmek. Evet, hayatta kalabilmek. Kalabilenlerinki ise cezaevine girmemek ve işinden atılmamak. Sıradan insan, Türkiye toplumu ve idare nezdinde, yurttaş ve insan olarak hiçbir değerinin olmadığının farkında. Hâl böyleyken Ecnebinin yatıp kalkıp bize özenmesi, kıskançlık sergilemesi boşuna değil…
Not 1: Bu arada, Türkiye’deki tezlerin yaklaşık üçte birinde ağır intihal, yani bilim hırsızlığı tespit edilmiş. Çok doğal değil mi? Ya ne olacaktı? Bu kadar hıyar hangi bostanın mahsulü zannediyorsunuz. Ancak rakam fazla iyimser bana kalırsa. Yahu bu memlekette YÖK’ü intihalciye kurdurmadılar mı zamanında!
Not 2: Olup bitene dair iki yazı: Ümit Kıvanç ve Soli Özel’in makalelerini öneririm.