
MUSTAFA ALP DAĞISTANLI
mustdagistanli@gmail.com
İki hafta önce ele aldığımız ‘yapmak‘ fiilinin bir eşlikçisi varsa o da ‘bulunmak’. ‘Yapmak’la beceremedikleri işleri ‘bulunmak’la halleder yazıcılarımız. ‘Bulunmak’ da yeni bir dil dikeni değildir. Bakın, bizim gibi, Ataç’ı da ta o zaman çileden çıkarmış:
Sözlerine çeki düzen vermeğe özenenler de var ama onlar da bir başka türlü, şöyle düpedüz söylemekten kaçınıyor, ille edebiyatça bir deyiş arıyorlar. Yolda gelirken bir araba görmüşler: “Bir araba gördüm” diyemiyorlar: “Bir araba görmüş bulunduğumu hatırlamaktan kendimi alamıyorum” gibi bir şey uyduruyorlar. Bulunmak, hatırlamak, kendini alamamak sözlerinin burada ne işi var diye sormayın, onları kullanmak deyişe bir güzellik, bir kibarlık veriyormuş. Allah gelsin haklarından!.. (Günlerin Getirdiği)
Ataç üzülecek ama Allah da gelemedi haklarından. Gelebilmiş olsaydı, Zeynep Oral Cumhuriyet’teki köşesinde şöyle yazmazdı:
Sezen Aksu’ya linç girişiminde bulunanlara en güzel yanıtı, yine bu toplum verdi.
Şöyle kurardı: “Sezen Aksu’yu linç etmeye kalkışanlara en güzel yanıtı yine bu toplum verdi.”
ArtıGerçek de şöyle demezdi:
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Almanya Die Welt gazetesinin Türkiye muhabiri Deniz Yücel’in açtığı davada Türkiye’nin insan hakları ihlalinde bulunduğuna hükmetti.
“… insan haklarını ihlal ettiğine karar verdi” derdi.
Gazete Duvar şöyle yazmazdı:
Merkez Bankası, 1 Aralık Çarşamba, 3 Aralık Cuma ve 10 Aralık Cuma günlerinde de döviz kurlarında yaşanan yükseliş sonrası piyasaya müdahalede bulunmuştu.
“… müdahale etti” deyiverirdi (Bu cümlede ‘yaşanan’ gereksizlik de gözümüzden kaçmadı tabii).
Hele şu cümleyi kurmaya yeltenmezdi bile:
Türkiye’deki diğer şirketlerin aksine THY bu süreçte çalışanları ile herhangi bir iletişimde bulunmadı.
Kötü Türkçeden geçtik, Türkçe değil bu. ‘… iletişim kurmadı’ artık kimsenin aklına gelmiyor herhalde, ‘bulunmak’ fiilinin büyüsüne kapılmış herkes. Bir iri laf etme, bir iddialı görünme, bir edebiyat paralama hevesidir gidiyor, yayılıyor. Eh o zaman Trabzon Köprübaşı belediye başkanı da
Vatandaş kendi kendine söylemlerde bulunuyor
der tabii, şu sade “Vatandaş kendi kendine konuşuyor” ya da “söylenip duruyor” sözü aklına niye gelsin?
Maç anlatan adam, “Sakatlığı bulunan Maradona bu hafta kadroda yok” diyor. ‘Sakat olan Maradona…’ demek varken.
“Parsellerde zemin + 4 kat sınırlaması bulunuyor”muş. Hayır efendim, bulunmuyor, ‘sınırlaması var’.
Diken’de de var bu dil dikeninden:
Twitter hesabından paylaşımda bulunan Ertem, beş-altı yıl önce bir kadın hayranının tüm konserlerine geldiğini, daha sonra sürekli karşılaştığını ifade etti.
Doğrusu ve güzeli şu: “Ertem, beş-altı yıl önce bir kadın hayranının tüm konserlerine geldiğini, daha sonra sürekli karşılaştığını Twitter hesabından paylaştı.”
Şunlar ve benzerleri hep çirkin Türkçedir, kaçınmalı: ricada bulundu, yardımda bulundu, şikayette bulundu, öngörüde bulundu, tavırda bulundu… / rica etti, yardım etti, şikayet etti, öngördü, tavır gösterdi…
Yine de işler biraz değişti Ataç’tan beri, durum daha da kötüleşti. Deyişe güzellik, doluluk, hımhımlık verdiğini düşünenler yine var yukarıdaki örneklerde gördüğümüz gibi, ama artık bir kalıp, bazı kelimelerin ayrılmaz parçası, bazı fiillerin tamamlayıcısı olup çıktı ‘bulunmak’.
“O görünen kalabalığın yarısı sivil polisti” ifadesinde bulundu.
İfadede bulunulmaz, çünkü Türkçede böyle bir ifade bulunmaz! Zaten burada konuşan kişi de öyle acayip şeyler yapmamış, sade bir şekilde ‘demiş’. İşte bunlardan çok var: değerlendirmesinde bulundu, açıklamasında bulundu, yorumunda bulundu, iddiasında bulundu… Bunların hiçbirinin Türkçede yeri yok. ‘Bulunmak’ fiilinin bu kullanımı, başka bir sorun öbeğinin de parçası, onu da gelecek hafta ele alacağız.
Gördüğünüz gibi, kimse sade olmaya çalışmıyor, sadeliği değerli bulmuyor, kimse laf kalabalığından kaçmıyor, tam tersine, daha büyük kalabalıklar yaratmaya çalışıyor. Halbuki sade yazmaktır değerli olan. Ama tabii, en zor şey de sade yazmaktır.
Mithat Cemal Kuntay, Mehmet Akif’le Babanzade Ahmet Naim arasında geçen bir anekdotu aktarıyor:
Akif: Madem sen beğeniyorsun, demek yazdıklarım o kadar fena değil.
Babanzade Ahmet Naim: Fena değil de söz mü? Çok güzel. Hele o kolaylık!
Akif: Fakat yazarken bilsen ne kadar terliyorum.
Babanzade Ahmet Naim: Fakat okurken ter kokusu bilsen ne kadar duyulmuyor.
Hergün okuduğumuz yazılarda, kulağımıza çalınan konuşmalarda dil güzelliğine rastlamadığımız gibi, ter dahil her tür pis kokuya maruz kalıyoruz. Çekilir işkence değil. Yazılarımızı, Hilmi Ziya Ülken’in deyişiyle, “kelime gürültüsü”nden kurtarmaya çalışmalıyız.
‘Bulunmak’ fiilinin doğru kullanımına güzel bir örnek verip, fazla ter kokusu bırakmadan çekileyim. Bir Kerkük türküsü:
Kar etmez ahım sen gülizare
Onulmaz işler güzelim dilde bu yare
Olsam da geçmem bin pare pare
Sevmiş bulundum güzelim gayrı ne çare
Güftenin tamamını şurada okuyabilir, türküyü şurada dinleyebilirsiniz.
Dil Meydanı
Bu Mektup bölümünü okurların sorup okurların cevapladığı, farklı yorumların ve görüşlerin boy gösterdiği bir alan olarak değerlendirmek istiyoruz. Katkılarınızı bekleriz.
Adına
Artık hemen her cümlede ve yersiz kullanılan ‘adına’ kelimesi de güzel bir değerlendirme gerektiriyor. Mutlu Dağdelen
Dolayısıyla
Hemen her cümleye ‘dolayısıyla’ hatta ‘dolayısiyle’ diye başlıyorlar. Sözlüklere bakıyorum, bu kelimenin ‘dolaylı olarak, doğrudan ilgili olmayarak’ anlamına geldiğini görüyorum. Bu bilmişler hangi anlamda kullanıyorlar bir türlü çözemedim.
“Şeklinde konuştu” diyorlar. “İfadesini kullandı” diyorlar. “Açıkladı” demiyorlar, “Açıklama yaptı” da demiyorlar; “Açıklamalarda bulundu” diyorlar. Bir şeyin bulunması için onun aranması gerektiğini bilmiyorlar. Raci Aksop
Yönelik
İşaret ettiklerinizin yanısıra, ‘yönelik‘ kelimesinin olur olmaz kullanılması ve sıfatların ‘olumlu’, ‘olumsuz’a indirgenmesi de üzücü. Sümbül Eren
Gerçekleştirme
“Yıldız futbolcunun uçağı iniş gerçekleştirdi!” dedi adam, şimdi Akdeniz Üniversitesi’nde medya derslerine giriyor.
KRT, TELE1, HalkTV gibi kanallara yazıyorum, “Lütfen” diyorum, “Eylem gerçekleştirilmez, görüşme gerçekleştirilmez, antrenman gerçekleştirilmez, vs.” Ama arkadaşlar hepsini gerçekleştiriyor sağolsunlar. Bu fiil de virüs gibi girdi dilimize ve ben düzeltmekten usandım artık. ‘Aynen’i söylemiyorum bile! Hasan Kulaç
Yeni bir dil
Az önce Sn. Murat Sevinç’in Yavuz Sabuncu anılarını okudum. 60 yaşındayım. Son 20 yılımızın köylüleştirildiği bir süreci yaşıyoruz. 99 yıllık Cumhuriyet, 150 yıllık parlamenter demokrasi tarihimizde yaşanması gereken bir süreçmiş diye düşünüyorum. Oysa ki kurtuluş savaşında bu ülkenin köylüleriydi sürece katkı sunan. Köy Enstitüleri sonrası durum normaldir. Rahmetli Oktay Akbal’ın okuduğum ilk kitaplardandır, Önce Ekmekler Bozuldu.
Yavuz Sabuncu’nun belirttiği gibi, “Bunlar bir daha gitmezler”. Zira, aynı köylülük dünya genelinde yaygınlaştı. Düşüncem, dünyayı Müslüm Gürses’in “Dünyayı Garipler Yakacak” şarkısında belirttiği gibi, göçmenler yakacak ve yepyeni bir dil oluşacak. Köylülüğün olmadığı. Şadan Teneş
Dolgu maddesi
Konuşma ve yazışmalarda bolca kullanılan ‘plastik kelimeler’den bahsederken, yeni neslin her cümleye, bazen de bir kaç kez, serpiştirdiği ‘işte-hani-yani’ gibi sözcüklerin de farkında mısınız? Ben bunlara ‘dolgu maddesi’ sözcükler diyorum. Eskilerin ‘efendime söyleyeyim’ gibi, cümle içinde hiçbir anlamı olmayan, tercüme etmeye kalksanız bir karşılığı olmayan deyişleri vardı, şimdikiler bundan beter ve ne yazık ki çok örneği var. Bir de yabancı kelimeleri dilimize uygularken doğrusunu söyleyebilsek, logar yerine rögar, tretuvar yerine trottuar, koordineli yerine koordine mesela… Ayda Arkayın
Noktasında
Bazı okurlarımız, mesela Şehriban Candoğan, ‘noktasında’ kelimesini ele almamızı istedi. Tanıl Bora, Birikim‘de yazmıştı ‘noktasında’yı. Tanıl Bora’ya da çok istek gelmiş bu konuda. Demek, yaygın bir rahatsızlık kaynağı. Umarız hiç olmazsa birkaç kişinin kulağına küpe olur Tanıl’ın yazısı. Şöyle demek daha doğru galiba: Bir kulaklarından girer de öbürüne küpe olur umarız.
Keyfi
Öneri istemişsiniz, çok var ama özellikle şu ‘keyfiyet’ sözcüğünün kullanımına ilişkin yazarsanız büyük sevaba girersiniz. Koca koca insanlar ‘keyfilik’ yerine kullanıyor, hayret. Murat Sevinç
(Kubbealtı Lugatı‘ndan aktaralım:
Keyfi: İsteğe, arzuya bağlı, kanun, nizam ve kurala değil yapanın kendi isteğine uygun olan.
Keyfiyet: 1. … nitelik. 2. İş, mesele, husus, vaziyet.)
‘Dertleşme yapmak’
Dilin hâline, özellikle de şu “yapmak” meselesine memleketin hâline olduğu kadar kahroluyorum. İniş yapıyoruz, kalkış yapıyoruz, giriş-çıkış yapıyoruz, heyecan yapıyoruz, alkış yapıyoruz, vicdan yapıyoruz, keder yapıyoruz; kısaca dilin içine yapıyoruz. Şimdi buna bir de gelecek zaman’ı olmakla karşılamak eklendi: “Uçak birkaç dakikaya kadar iniş yapıyor olacak”, “Yarın size geliyor olacağım”, “Seni bekliyor olacağım”, vb…
Bu iş önce televizyon sunucularıyla başladı sanırım, şimdi en ummadığınız yazarlar bile kullanır oldular. Artık kimse girmiyor, giriş yapıyor, çıkmıyor çıkış yapıyor. Bunda internetteki ‘enter’ yerine ‘giriş yap‘ komutunun da payı olmalı. Zamanında “İki baaayan kapıdan heyecan yaparak giriş yaptılar” başlıklı bir yazı, bir de “Giriş yapmayın, çıkış yapmayın, dilin içine yapmayın” başlıklı bir başka yazı yazmıştım, ama tabii “Kim takar Yalova kaymakamını!” durumları…
Çaresi var mı bilmiyorum, sadece hemdert bulunca ‘dertleşme yapmak‘ istedim. Oya Baydar
Dili seven dikenine katlanmaz
Sevgili okur,
Herşey gözümüzün önünde kirleniyor, farkında olunmayacak gibi değil. Dilimiz de kirleniyor gözümüzün önünde, ama pek farkında değil gibiyiz ya da umurumuzda değil sanki.
Hergün çeşitli kirliliklerle ilgili haberler, yorumlar, görüşler okuyoruz. Bu kirliliklere karşı mücadele edenlerimiz de var. Dilimiz de mesela denizlerimiz kadar kirli. Bu kirli dili kullanıp öbür kirlilikleri anlatmaya çalışıyoruz bir de.
Türkçeyi elbirliğiyle kirlettik. Temizlemek, güzel bir dilin yaygınlık kazanmasını sağlamak için de elbirliği gerek. Artık neredeyse herkes hergün yazdığına göre, iş hepimize düşüyor demektir. Elbirliğiyle kirletmek için çabaya gerek yoktur, ama temizleyici elbirliği için özel çaba, uyanık bilinç gerekir.
Bu sayfa, dilimizi temizleme iddiasıyla boy göstermiyor kuşkusuz, yanlış ve kötü kullanımları, dilin dikenlerini gösterebilmeyi amaçlıyor. Kullandığımız dile dikkat kesilme hassasiyeti yaratabilmeyi, özenle yazma alışkanlığını uyarmayı umuyor.
Elbirliği, dedik. Katkılarınız bu diken ayıklama alanını daha yararlı, sağlam, şenlikli bir yere döndürecektir. Hem burada yayınlanan yazılar hem de dille ilgili her tür eleştiri, görüş, öneri, uyarınızı şu adrese bekliyoruz: mustdagistanli@gmail.com