AYŞEGÜL KASAP
aysegulkasap@diken.com.tr
@aysegul_kasap
Yayıncılık sektörü en zor dönemlerinden birini yaşıyor. Bunda en önemli etkenler hammaddede dışa bağımlılık ve Türk Lirası’ndaki görülmemiş değer kaybı.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Telif Hakları Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre bu yılın ilk iki ayında basılan kitap sayısı son dokuz yılın en düşük düzeyinde. Sektörün küçülme hızıysa dikkat çekici. Basılan kitap sayısı bir yılda yüzde 20, iki yıllık dönemde yüzde 40 azaldı.
Yayıncılığın bugünü ve geleceğini Türkiye Yayıncılar Birliği Yönetim Kurulu başkanı Kenan Kocatürk ve Aras Yayıncılık’ın yayın yönetmeni Rober Koptaş’la konuştuk.
İki isim de yayıncılıktaki zorlukların temel nedeni olarak kurdaki artışı ve kağıtta dışa bağımlılığı görüyor: “Türkiye’nin mutlaka ve mutlaka kağıt endüstrisini tekrar hayata geçirmesi lazım.“
Kocatürk, yayıncıların sermayesinin zam yağmuru karşısında erdiğini belirtti: “2014’ten bu yana en düşük seviyelere kadar geriledi kitap üretimi. Daha da hızlanarak devam edeceğini düşünüyoruz.“
Koptaş, kitap fiyatlarındaki zammın girdi maliyetlerindeki artıştan daha düşük olduğunu, zararına kitap sattıklarını anlattı: “Herkes bu durumu göz önüne alarak plan yapmak zorunda. Pek çok kitap yayımlanmayacaktır. Yayınevleri de buna göre belli oranda küçülmek durumunda kalacak ve bu tabii ki de çok can yakıcı.”
Türkiye’de kağıt talebini karşılamak üzere 1934’te kurulan SEKA, 1998’de özelleştirme kapsamına alınmış, 2005’te Sümer Holding’le birleştirilerek kapatılmıştı.
‘Her hafta zam’
Aynı zamanda Uluslararası Yayıncılar Birliği yürütme kurulu üyesi de olan Kocatürk, kağıt fiyatlarındaki artışı şöyle anlattı: “Neredeyse her hafta döviz bazında zam geliyor, TL bazında değil. Bunun nedeni de tabii yurt dışındaki kağıt üretici firmaların Türkiye’deki ithalatçı firmalara daha az kağıt veriyor olması. Hammadde fiyatlarının da artması nedeniyle kağıt fiyatlarında bir artış var. Türkiye’nin ihtiyacı olandan daha az bir kağıt tedariki var. Bu sebeple fiyatlar artıyor.”
Kocatürk fahiş artışı daha iyi resmedebilmek içim 2021’in başıyla şimdiki fiyatları kıyasladı.
Buna göre Ocak 2021’de 650 dolar olan birinci hamur kağıdın fiyatı şimdi 1600 dolar. Kitap için kullanılan kağıtlarsa geçen yılın başında 800 avro civarındayken şu anda 1000 avro.
Avro bazında yaklaşık yüzde 50 artmış. Üstüne TL’deki değer kaybı da eklenince birinci hamur kağıttaki artış neredeyse üç kata varmış.
‘2014’ten beri en düşük üretim’
Kocatürk masrafların sadece kağıtla sınırlı kalmadığını da söyledi: “Birçok girdimiz ithal girdi, matbaa malzemeleri, kalıplar boyalar vb… Dövizin yükselmesiyle etkileniyoruz. Tabii bütün şirketler gibi bizim de elektrik, doğalgaz, su giderlerimiz var. Bununla beraber taşıma ve ambalaj giderleri de var. Mesela kitapları kolilerle gönderiyoruz. Kolilerin fiyatları da her hafta değişiyor. Bütün bunlarla beraber yayıncı da çok emin olmadığı bir kitabı basmaktan imtina ediyor.
Bizim piyasamız şöyle; eskiden kitap kağıdında matbaa hizmetlerinde vadeli şekilde yayıncılar ödüyordu. Dağıtıcılardan ve kitapçılardan da ödemelerini vadeli alıyordu. Şimdi kağıdını peşin ödeyeceği bir sistemde çok emin olmadıkları kitapları basamıyor yayıncılar. Zaten düşüşte. 2014’ten bu yana en düşük seviyelere kadar geriledi kitap üretimi. Daha da hızlanarak devam edeceğini düşünüyoruz.”
Bu durumda en çok risk altındakiler yeni yazarlar. Öngörülemez ortamda eserlerinin basılması neredeyse imkansız. Çünkü yayıncılar zaten çok satanların tekrar baskılarında bile zorlanıyor.
‘Yayıncının sermayesini eritiyor’
Zararına satış da söz konusu. Kocatürk şöyle devam etti: “Bütün yayıncı arkadaşlarımız bu dönemde ayakta kalmayı ve okurla bağını -çok güçlü bağ var- düşünerek, elleri titreyerek, kar etmek için değil de bir kitabın ne kadar satılabileceğini de düşünerek fiyatları belirliyor.“
Yayıncılar yüzde 40-50 ek maliyetle karşı karşıya. Örneğin kasımda basılan bir kitap bugün yeniden basıldığında yüzde 40 daha maliyetli: “Burada yayıncının sermayesini eriten bir durum var ve yayıncı kendi elindeki ürünün fiyatını bu oranlarda artırmadı. Yüzde 20 zam yaptı. Ama bugün yayıncıların kitap fiyatlarının artırması kaçınılmaz.
Geçen yılın başında 28 liraya sattığımız kitaba şimdi 45 lira fiyat koymak durumundayız. Yeni üretirsek. Eski kitaplarımızı bu kadar artırmadık. Yayıncılar okurlarıyla bağını korumak için sermayelerinin erimesine rağmen çok büyük zamlar yapmadı.”
İflas edenler oldu
Yayıncılar okurlarıyla bağını korumak için yüksek enflasyona direniyor ama bu küçülme ya da iflas risklerini de getiriyor.
Kocatürk halihazırda küçük ölçekli yayıncılardan iflas edenler olduğunu söyledi: “Birçok arkadaşın çok zorlandığını görüyoruz. Burada sermayesi güçlü olmayan küçük yayıncı arkadaşlarımız faaliyetlerini sürdüremez hale gelebilir.”
Yayınevlerinin kitapların maliyeti düşsün diye asgari 2 bin adet bastığını belirten Kocatürk, bu sayının yarıya düştüğünü anlattı: “1000 basıp yılda 100-150 tane satılan kitap varsa, yayıncı arkadaşlar bu büyük maliyetlere girmek yerine dijital teknolojiyle, matbaa makinesiyle fotokopi makinesi arasında bir üretim yöntemi geliştirdi. Orada 25-50-100 tane gibi daha düşük miktarlarda kitap basıyorlar. O zaman da bunların birim maliyeti yükseliyor.”
‘Sürdürülebilir değil’
Yayıncılar çalışanlarını korumak için de direniyor. Bütün çalışanların maaşlarını bu süreçte gözden geçirip enflasyonun üstünde zerinde zam yapmışlar. Kocatürk, “Fakat ayarlasak ne olacak? Bu iki üç ay sonra anlamını yitirdi. Bu enflasyon çalışanlarımıza yaptığımız maaş ayarlamalarını neredeyse eritti” dedi.
İstemeseler bile birçok üretim giderini kısmak zorundalar. Kocatürk şimdiye kadar ekibinden vazgeçen olmadığını söyledi: “Çünkü kadrolarımızı kendimiz yetiştiriyoruz aslında. Yayıncılığın okulu yok. Arkadaşlarımızı kendi içimizde tutuyoruz ve böyle zor bir dönemi beraber aşma derdindeyiz. Sürdürülebilir bir şey mi değil.”
‘Türkiye kağıt endüstrisini tekrar hayata geçirmeli’
Kocatürk’e göre yayıncıların dijital ya da e-kitaba yönelmesi de çözüm değil: “Dijital okumalar, herkesin kendi deneyimleri de var. 30 ila 45 dakikadan fazlasını okuyamıyorsunuz dijitalde. Göz yoruluyor bırakıyorsunuz. Basılı kitap için geçmişten beri çok söylenir bitecek diye ama basılı kitabın yerini bir şeyin tutmadığını görüyoruz.
O nedenle Türkiye’nin mutlaka ve mutlaka kağıt endüstrisini tekrar hayata geçirmesi lazım. Türkiye’de kağıt fabrikaları Türkiye’deki yayıncılık sektörünün yüzde 5’lik ihtiyacını ancak karşılıyor ve bu kitap kağıdı değil, birinci hamur. Biz devletten sübvansiyon istedik kağıtlarla ilgili. Bunların görüşmelerini yapıyoruz. Yani çiftçiye nasıl bir destek varsa benzer desteğin kültür hayatımızın sürdürülebilmesi ve kültürel çeşitliliğin devam etmesi için de yapılmalı. Umarım sesimizi hükümet yetkilileri duyar. Bunla ilgili iyi niyetli çabalarımızı sürdürüyoruz. Bir çözüm bulmak için de gayret ediyoruz. Umarız söylediklerimiz kale alınır ve değerlendirilir yoksa çok zor günlerin de bizleri beklediğini söylemek yalan olmaz.”
Koptaş: Kitap sayısının azalması kaçınılmaz
Aras Yayıncılık Yayın Yönetmeni Koptaş da kağıt sıkıntısına ve zamlara işaret etti: “Aynı zamanda başka maliyetler de arttığı için pek çok yayıncı önünü göremez durumda. Bu yüzden de kitap sayısının azalması kaçınılmaz oldu. Bizim durumumuzda da aynı şey geçerli. Kağıt tedarikinde de kağıtçılar zorluk yaşıyor. Piyasadaki kağıt oranı, miktarı ve çeşitliliği azaldı. Çünkü dünya çapında da pandemi ve fiyat kaynaklı zorluklar var. Dolayısıyla bütün bu, sadece kağıtla sınırlı olmayan maliyetlerin artması nedeniyle yayıncılar temkinli davranmak zorunda. Sadece temkinle de açıklanabilecek bir durum değil. Ciddi bir nakit ve ödeme sıkıntısı pek çok yayıncı için söz konusu.”
‘Çok can yakıcı bir durum’
Koptaş’a göre kısa ve orta vadede herhangi bir değişiklik olmayacak: “Herkes bu durumu göz önüne alarak planlama yapmak zorunda. Pek çok kitap yayımlanmayacaktır. Yayınevleri de buna göre belli oranda küçülmek durumunda kalacak ve bu tabii ki de çok can yakıcı bir durum. Çünkü yayınevlerinden bahsettiğimizde hem bir kültür ortamından bahsediyoruz hem de o yayınevlerini var eden insanlar, yani çalışanlarının durumundan bahsediyoruz. Pek çok kurum güç koşullarda maaş ödeyecektir. Bu enflasyonist ortamda o oranlarla, o yüksek yüzdeli enflasyonla mücadele edecek zamlar olmayacaktır. Dolayısıyla editörleri çevirmenleri belki yazarları bile aslında bu anlamda zor zamanlar bekliyor diye düşünüyorum, yayınevlerini de tabii ki.
Yayıncı zarar ediyor
Bir örnek vereyim; geçen yıl diyelim ki 40 liraya sattığımız bir kitabı normalde maliyetleri hesaba katarak bugün 100 liraya satmamız lazım. Belki 120 liraya satmamız lazım. Ama bu fiyatları da kitaba koyamıyorsunuz. Elbette zam yapıyorsunuz, elbette fiyatlar okurların pek çoğuna pahalı geliyor. Ama esasen koyduğunuz fiyat o kitabı sattığınızda sizi zarar ettirecek bir fiyat oluyor. Dolayısıyla bu koşullarda yayıncılık gerçekten zor.”
Koptaş yayınevinin bir kitaba fiyat koyduğunda bunun neredeyse yüzde 50’sinin dağıtım payı olduğunu söyledi. Geri kalan yüzde 50’i de çevirmen, kağıt, matbaa, baskı, telif gibi kalemlere gidiyor. Yayınevleri tüm bu dengeler içinde kar etmeye çalışıyor.
Bu girdi maliyetlerinin kitaba yansıtılması durumunda etiketlerde Türkiye koşullarına göre fahiş fiyatlar olacak ve bu fiyatlarda kitap satmak imkansız.
Bu nedenle eğer kitap ‘çok satılan’ değilse ve birim maliyetleri de yüksekse, yayınevi o kitabın satışından zarar ediyor mevcut koşullarda. Kar edebilmesi için kitabın en az 100 bin satması lazım. 1500-2 bin bandında satılan kitaplar yayınevine kar getirmiyor.
‘Can çekişme ortamı’
Koptaş aynı zamanda bir gazeteci. Gazete ve dergilerde tablonun nasıl olduğunu sorduğumuzda şu yanıtı verdi: “Zaten yakın zamanda bizim için kültür dünyamızda önemli iki dergi Notos ve Varlık okurları desteğe çağırdı aslında. Notos bir sayı çıkamadı. Kağıt fiyatını karşılamakta zorluk çektiği için. Bunlar esasen nasıl bir can çekişme ortamında olduğumuzu çok iyi gösteriyor. Dergicilik zaten yel değirmenlerine karşı savaşarak yapılan bir şey. Yayıncılık da öyle. Ama artık bunu yapacak takatimiz bile kalmadı demek oluyor bu.
Ancak çok ticari girişimler belli büyük kurumların desteğini alan girişimler ayakta kalacaktır. Kar etmeye de devam edecektir. Çünkü ölçekler çok daha farklı. Çok daha fazla kitap ve dergi satabiliyorlar. Ya da reklam alabiliyorlar. Ama bizim gibi kültür dünyasının kendi büyüklüğüne göre önemli aktörleri olan yani çapına göre daha önemli işlev gören daha orta boy küçük yayıncılar ve dergiler çok zorlanacaktır. Ve evet orada işte kapanmalar ve geri çekilmeler, küçülmeler kaçınılmaz olmalıdır.”
Yayınevinin sadece matbaa giderleri yok. Diğer işletmeler gibi çalışanları bazında da başka giderleri var. Örneğin en temel ihtiyaçlardan biri olan öğlen yemeği. Bunun için çalışanlara bir kart veriliyor. Ama bu yemek kartları için belirlenen ücretleri bile bu zam yağmurunda öngörebilmek zor.
Normalde işletmeler yemek kartlarının fiyatlarını belirlerken yıllık plan yapar. Günümüzdeyse bu pek mümkün değil. Zira 40 liralık bir öğlen yemeğinin fiyatının yarın aynı kalacağının garantisi yok: “Gün geliyor 30-40 liraya bir öğlen yemeği yemek yayınevi çalışanı açısından imkansız hale geliyor. O zaman yayınevi buna yine zam yapmak zorunda ama onun karşılığı ve kaynağı var mı? Yok. Sürekli aslında her yerden bütçenizi yiyen bir durumla karşı karşıyasınız.”