Gün geçmiyor ki ülkemiz gastronomisinde üzücü bir gelişme olmasın. En kötüsü de önemli bir değerimizin bir daha yeri doldurulamayacak bir biçimde ortadan kayboluvermesi. Belki daha da vahimi bunun önlenememesi, hiç kimsenin farkında olmaması, olanların da sesinin çıkmaması…
Hep doğru adres olarak kaldı Elmaslar. Ben, eşimle birlikte İstanbul’dayken her yaz bir kez bile olsa kıvırcık kuzu pirzola yemeyi âdet edindim. Bir anlamda ‘Milor Ailesi Anayasası’nın değiştirilmez bir maddesi oldu senede bir mangalda kuzu pirzola. Tokmakla dövülüp canı çıkmayan, biraz tuzlanıp orta-az pişmiş ve elle yenen olağanüstü kalem pirzola. Sadece bizde değil, hiçbir yerde ben Elmaslar kalite ve lezzetini yakalayan pirzola yemedim.
Geçenlerde Eminönü Meydanı’na aile ritüelini yerine getirmek için uğradığımızda Elmaslar’ın yerinde ıvır zıvır, çikolata-mikolata bir şeyler satan bir dükkânın açıldığını gördüm. Ne olmuştu? Mal sahibi bunları çıkarıp kendi yer açmış ve yarım asırlık dükkân, muhtemelen kuzu söz konusu olunca İstanbul’un en önde gelen kasabı, sessiz sedasız buharlaşıp uçuvermiş. Milli değer ve kültür hazinesine önem veren bir ülkede isyan çıkar ama gözünü rant, ruhunu kıskançlık ve haset bürümüş bir yerde kimsenin kılı kıpırdamaz.