HÜRREM SÖNMEZ
Büyük insanlığın toprağında gölge yok / sokağında fener / penceresinde cam / ama umudu var büyük insanlığın /umutsuz yaşanmıyor.
Nazım Hikmet Büyük İnsanlık şiirini 1958 yılında yazdı. 57 yıl sonra dün Halkların Demokratik Partisi (HDP) ‘Büyük İnsanlık‘ başlıklı bir seçim bildirgesiyle Türkiye halklarını selamlayarak “Umudunu al da gel” dedi.
İlk öğrendiklerimizin en son unuttuklarımız olduğu iddiasıyla örtüşür şekilde, benim seçim kampanyası dendiğinde, bunca yıl sonra aklıma hâlâ ‘müreffeh Türkiye‘ tamlaması gelir, Özal’lı Demirel’li yıllardan kalma. Lâkin aradan geçen 30 senede bir türlü refaha eremediğimiz gibi aksine, ‘Türkiye büyüyor, ekonomik göstergeler bilmem şu kadar’ vs. diye diye bu cehennemde bulduk kendimizi.
Birilerinin servetinin büyüdüğü şüphesiz. Belki onların serveti arttıkça Türkiye de büyümüş sayılıyordur bilmiyorum. En son âhkâm keseceğim konudur ekonomi ama bildiğim şey o büyümenin bize nelere mâl olduğu.
Kuşlar bile terk etti bizi
Yanımız yöremiz iş cinayeti artık, işçilerin alın teriyle yetinmeyip kanıyla sulanmış beton yığınlarına döndü kentlerimiz. Isındığımız kömüre madencilerin kanı bulaştı, zeytin ağaçlarımız yok edildi, derelerimiz kurudu, kuşlar bile bizi terk etti.
Yaşadığımız şehirlerde sevdiğimiz her ne vardıysa elimizden kayıp gitti bir bir, sokaklar, sinemalar, ağaçlar, hâtıralarımız dahil. Evet ‘büyüyen Yeni Türkiye‘ böyle bir şeydi işte, kadınların nefes alamadığı, çocukların öldürüldüğü, yoksulların üzüm gibi ezildiği bir iklim.
İşte bu Türkiye’e HDP’nin dün açıklanan seçim bildirgesi hani yangın yerinde ilk kurtarılacaklar gibi, insan olduğumuzu hatırlamamız, insan olarak kalabilmemiz için, birlikte, eşit ve özgür yurttaşlar olarak yaşayabilmemiz için, müşterek hayalimiz ve arzumuz olabilecek bir ilkeler bütünü aslında.

Fotoğraf: DHA
HDP’nin en önemli vurgusu
Eksikleri vardır mutlaka, soru işaretleri de olur, olmaz değil. ‘Nasıl hayata geçecek bütün bunlar’ diye düşünebiliriz dinlerken. Ama bir vurgu çok önemli: “Koşullar ne olursa olsun silahsız çözüm ve eşitliğe, adalete dayalı yaşamı ortak vatanda sağlamak.”
Belki de hep duyduğumuz ama ahir ömrümüzde görmek nasip olmayan ‘neşede ve kederde bir olmak‘ denen şey uzak bir masal ülkesi değildir.
Nasıl bir hayat istiyoruz?
Şimdi biz en azından bir konuda karar vermek zorundayız artık. Bütün bu yaşadıklarımızdan sonra, nasıl bir hayat tasavvur ediyoruz? Eşitsizlik ve adaletsizliğin yeryüzüne egemen olduğu şu dünyanın yerine nasıl bir dünyanın hayalini kuruyoruz. Kredi borcunu ödemek için belki bir ömür köle gibi çalışacağımız, bilmem ne rezidansındaki huzursuz evlerimiz midir? Etrafımızı sarmış AVM’lerden birine gittiğimiz, Starbucks’dan kahve alıp Suriyeli çıplak ayaklı çocuklara baktığımız, gazeteyi açıp kocası tarafından öldürülen kadınları, devlet şiddetine kurban verilen çocukları, düşüncesini ifade ettiği için tutuklanan insanları okuduğumuz bir hayat mıdır hayal ettiğimiz?
Önceki gün Akdeniz’de bir göçmen teknesinde 700 insan öldü. 250 kadın ve çocuk ambarlarda kilitliydi, bu mudur örneğin hayal ettiğimiz dünya? Yoksulların daha yoksul, zenginlerin daha zengin, himayesizlerin daha himayesiz olduğu, tüketerek tükendiğimiz bir dünya mıdır istediğimiz?
HDP ‘can havliyle‘ barajı geçsin diye verilen oydan fazlasını hak ediyor
Uzunca zamandır, felaketten kurtulmak için HDP’nin barajı aşması gerektiği ve bu nedenle HDP’ ye oy verilmesi gerektiği yönünde bir algı oluştu toplumda. Yanlış bir algı da değil. Zira HDP nin seçim barajını aşması elbette ki çok önemli, AKP’nin sandıkta geriletilmesi de. Milyonlarca insanın iradesinin mecliste temsil edilmesi de hayati önem taşıyor elbette.
Ama bizim artık şu içinde bulunduğumuz karanlıktan çıkmak için yeni bir dil kurmaya, kendimizle yüzleşmeye ve bu hesaplaşmayı bir neticeye bağlamaya ihtiyacımız var. O yüzden can havliyle oy vermekten daha fazlasını, neyi nasıl söylediğine kulak verilmesini de hak ediyor şu seçim bildirgesi en azından.
Hangi onuru savunacağız?
13 yıllık AKP iktidarı boyunca yüzleşme ve kendi içimizde hesaplaşma için epey fırsatımız oldu. Çünkü zorlu insanlık imtihanları sundu bu hükümet bize. Her gün bir yenisini önümüze koymaya da devam ediyor.
Örneğin dün Soma’da madencilerin duruşmasında, 301 insan ölmüşken işveren avukatı “Bu olaya en çok üzülen şirketin CEO’ sudur, savunmaktan onur duyuyorum” diyor.
Babasız kalmış çocukların, evladını yitiren annelerin yüzüne bakarak, peki biz hangi onuru savunacağız böyle bir dünyada, hangi tarafta duracağız? Bu günler geçtiğinde çocuklarımıza ne anlatacağız haysiyete dair, insanlığa dair? Seçimlerin, sandığın ve hatta hangi partiye oy verdiğimizin dışında ve ötesinde, yerimiz insanlığın yanıdır demeye ihtiyacımız yok mu?
‘Hayaldi gerçek oldu’ diyeceklerimiz başka
Yeni bir yaşam biçimini inşa etmek, yeni bir dil kurarak başlar bana göre. Toplumun tüm farklı kesimlerinin ve tüm ezilenlerin beklentilerine cevap verecek, siyaseti kısır polemiklerden çıkarıp, ortak geleceğin inşasına talip olacak bir dil kurarak söze başlamak mühim. Bu sözün içinde bir hayalimiz olması gerek, o hayali gerçeğe dönüştürecek inancımız.
Köprüler, havaalanları, AVM’ler, Tower’lar değildi bizim ‘Hayaldi gerçek oldu’ diyeceklerimiz. Gerçek olur mu bilmesek de inanmaya ve umut etmeye ihtiyacımız olan günlerde HDP yeni ‘insanca‘ bir dil kuruyor şimdi, somut cümleler kuruyor bize.
‘Ama umudu var büyük insanlığın, umutsuz yaşanmıyor’ diyor ya şair, umudumuz var evet. Balkonunda sardunyalara su veren yaşlı kadına, yağmur altında bisiklet süren çocuğa, ağaçlara, kuşlara bakıp beslediğimiz bir umut, insana dair bir umut.
Bir diğer şairden alıntıyla, belki de sadece ‘Serin bir rüyanın hatırınadır çektiğimiz dünya ağrısı’ (Birhan Keskin).