Başarısızlık, elbette ülkenin doğal reflekslerinden biri olarak kabul edilen ve her alanda bir tarz olarak benimsenen ‘kaotik ortam’ gerçeğini bir kez daha sahaya sürüyor ve spor basını kanadına da sonsuz malzeme veriyor. Lakin ben işin orasında değilim, ben daha çok Milli Takımlar Direktörü Fatih Terim’in, Çek Cumhuriyeti maçı düzenlenen basın toplantısında konuya ilişkin açıklama yaparken kullandığı, ‘Eline ahlaksızlık fırsatı geçmeyenlerin ahlaklıyım diye böbürlenme hakkı yoktur’ ifadesindeyim.
Bence böylesi bir ‘teşhis’ futboldan hayatın geneline uzanan bir yolda yüklü bir felsefi tartışmanın da kapılarını aralıyor… Evet, oturduğunuz yerden başta ahlak olmak üzere her şey üzerine fikir yürütebilirsiniz ama önemli olan eyleme geçmek ve bu esnada gireceğiniz sınavların üstesinden gelebilmek, bu aşamalarda olabildiğince ayakta kalabilmektir. Aslında son olarak ifade ettiklerim de neredeyse tersi olmayan ve ‘ideal’ tanımlanan yaklaşımların kısa özetidir.
… Lakin bütün tablo içinde, hele hele 1973’ten beri izlediğim Milli Takım’ın 41 yıllık tortusunu da göz önüne alarak söylüyorum, biz zaten üst düzey bir takım değiliz. Her turnuvada yer almak gibi bir geleneğimiz de yok (nadiren yer aldığımız turnuvaları ‘Üçüncülük’ unvanıyla bitirmek daha bir geleneksel tavrımız gibi gözüküyor!). Dolayısıyla yenilginin ya da başarısızlığın bu oyunun parçası olduğu gerçeğini bize daha çok Milli Takım hatırlatıyor. Madem takım ‘Eski’si gibi, ‘Eski Türkiye’nin futbol alanındaki temel düsturlarından biri olan ‘Gururumuzla yenildik’i ‘Yeni Türkiye’de de devreye sokalım derim…