LEVENT GÜLTEKİN
acikcenk@gmail.com
@acikcenk
Yazımın başlığını gören kimi okurlar ‘Türk mü demeliyiz, Türkiyeli mi?’ tartışması yaptığımı düşünebilir ama konu bu değil.
Türk olmak ile Türkiyelileşmenin farklı şeyler olduğunu anlatmaya çalışacağım.
Türkiyelileşme kavramı 2015’te HDP’nin siyaset anlayışındaki değişimi tanımlamak için kullanıldı.
Yani bir anlamda HDP’nin kimlik siyasetinden vazgeçip bir Türkiye partisine dönüşme tartışmaları bu kavram üzerinden sürdürüldü.
Ama Türkiyelileşme sadece HDP’yi ilgilendiren bir konu değil. Bütün partileri, kurumları, sivil toplum örgütlerini, hatta bu ülkenin vatandaşı her bir bireyi kapsayan bir tartışma.
Çünkü bana göre Türkiyelileşmek demek, yaptığımız her işte bir toplum kesiminin, bir inancın, bir kimliğin yararını veyahut kişisel çıkarımızı değil, toplumun bütününün, yani ülkenin yararını öncelikli görmek demek.
Yani Türkiyelileşmek, her ne yapıyorsak ülkenin yararını, iyiliğini, toplumun bütün kesimlerinin huzurunu, refahını her şeyin üstünde tutma anlayışıyla hareket etmeyi anlatıyor.
Bu bağlamdan baktığımızda bütün partileri, kurumları, hatta her bir bireyi ‘Ne kadar Türkiyeli’ tartışmasına dahil edebiliriz.
Çünkü Türkiye’de inanç, mezhep, kimlik eksenli siyaset yapmayan parti neredeyse yok denecek durumda.
Mesela MHP ne kadar Türkiyelileşmiş bir parti?
Ya da AK Parti gerçekte Türkiyelileşmiş bir parti mi?
Veyahut herhangi bir parti için Türkiyelileşme sürecini tamamlamış diyebilir miyiz?
Kurulduğu günden beri bir kimliğin istismarını yapan, toplumun bütününün değil bir kesiminin çıkarlarına göre siyaset üreten, toplumun büyük kesimiyle kavga eden, onları ezmeyi, yok etmeyi bir amaç haline getiren MHP, gerçekten Türkiye’nin yararını birinci öncelik olarak mı görüyor?
Mesela MHP için Irak’taki Türkmenler mi daha kıymetli yoksa bu ülkenin evladı Diyarbakır’daki Kürtler mi?
Aynı sorular AK Parti için de geçerli: Uyguladığı siyasette öncelik ülke yararı mı?
Toplumun bütününün yararını mı gözetiyor yoksa temsil ettiği toplum kesiminin çıkarını mı?
Aldığı her kararda, yaptığı her işte, uyguladığı her politikada Türkiye’nin yararını gözetmek mi birinci önceliği, yoksa istismar ettiği inancı ve oy aldığı toplum kesiminin çıkarı mı?
Veyahut İYİ Parti; gerçekten ne kadar Türkiyeli bir parti?
Mesela siyasetini toplumun bütün kesimlerinin yararını gözetecek bir anlayışla mı sürdürüyor, yoksa oy alabileceği toplum kesimlerinin dikkatini çekmek amacıyla mı bir siyaset üretiyor?
Sorunların hangisine ülke yararını daha fazla gözeten bir anlayışla yaklaşıyor?
Veyahut CHP ve diğerleri?
Ben Türkiye derken inanç, kimlik, mezhep, yaşam tarzı gibi bütün farklılıklarıyla bir araya gelen toplum kesimlerinin oluşturduğu bir bütünden bahsediyorum.
Çünkü bana göre Türkiye bu insanların oluşturduğu ülkenin adı.
Türkiye’nin yararını öncelikli görmek demek, bütün toplum kesimlerinin yararını, huzurunu ve mutluluğunu gözetmek demek.
Türkiyelileşme, sadece partileri değil, bu ülkede yaşayan her birimizi ilgilendiren bir konu.
Hangimiz ne kadar Türkiyelileştik?
Ya da hangimiz ne kadar Türkiyeliyiz?
Mesela bir müteahhit inşaat yaparken ülkenin mimari estetiğine katkı sunmayı düşünmüyor, sadece edeceği kâra göre hareket ediyorsa Türkiyelileşmemiş demektir.
O müteahhidin Türkiyelileşmesi demek, ülkenin mimari estetiğine, çevre hassasiyetine olumlu katkı vermeyi de en az elde edeceği kâr kadar dert etmesi demektir.
Ya da bir öğretmen; çocuklara eğitim verirken o çocukları ülkenin geleceği kabul edip bu hassasiyetle mi işini yapıyor, yoksa bir görev icabı işini yapıp alacağı maaşa mı bakıyor?
Bir öğretmen ancak kendisine emanet edilen bütün çocuklara ülkenin geleceği gözüyle bakıp bu sorumlulukla hareket ederse Türkiyelileşir.
Veyahut bir senarist ya da film yapımcısı.
Çok izlenmek ve nihayetinde çok para kazanmaktan başka derdi bulunmayan, bu amaçla da çatışmayı, kadına şiddeti, kabalığı, hoyratlığı, kabadayılığı yücelten dizi/film yapımcılarına, senaristlerine Türkiyelileşmiş diyebilir miyiz?
Yazdığı senaryo, çektiği dizi ya da filmle bu topluma zarar mı veriyorum endişesi taşımıyorsa o senarist veyahut yapımcı için Türkiyelileşmiş diyebilir miyiz?
Bir senaristin ya da film yapımcısının Türkiyelileşmesi demek, çektikleri dizilerle, filmlerle iyiliği yüceltmeyi, iyi insan olmaya teşvik etmeyi, nihayetinde bütün toplumu yukarı çekmeyi kazanacağı para kadar öncelikli görmesi demektir.
Peki yazarlar, gazeteciler, aydınlar gerçekten Türkiyelileşmiş mi?
Kimileri, yazılarında, konuşmalarında, düşüncelerinde sadece bir toplum kesiminin veyahut bir partinin yararını değil de bütün toplumun, ülkenin yararını mı gözetiyor gerçekten?
Her bir toplum kesiminin aydını, yazarı, gazetecisi var.
Onlar adına yazıyor, onlar adına konuşuyorlar.
Hepsinin de birinci önceliği dahil olduğu toplum kesiminin veyahut yakın durduğu partinin çıkarını gözetmek.
Bana göre herkesten önce aydınların, yazarların ve gazetecilerin Türkiyelileşmesi gerekiyor.
Yani sözcülüğüne soyundukları toplum kesimlerinin çıkarı için değil, ülkenin bütününün yararını öncelikli görerek yazıp konuşmaları gerekiyor.
Peki işinsanlarımız ne kadar Türkiyeli?
Servetine servet katmaktan başka derdi bulunmayan, ülkenin başka hiçbir sorunuyla ilgilenmeyen, işçisinin mutluluğunu önemsemeyen, dahası ülkenin refahını yükseltmek yerine kendi refahını yükseltmeyi tek amaç olarak gören işinsanı için Türkiyelileşmiş diyebilir miyiz?
İşinsanlarının Türkiyelileşmesi demek, ülkenin kazanımını kendi çıkarlarının önünde tutmaları demektir.
Ancak gereksiz ilaç yazmamayı, işini doğru yapıp hem hastasına hem ülke ekonomisine zarar vermemeyi bir yaklaşım olarak benimsemiş bir doktor Türkiyelileşmiş bir doktor olabilir.
Bu kriteri bütün meslek gruplarına, hatta bu ülkedeki bütün bireylere uygulayabiliriz.
Yukarıda da dediğim gibi her ne yapıyorsak ülke yararını kendimizin veyahut dahil olduğumuz toplum kesiminin çıkarından daha üstün görmüyorsak hiçbirimiz Türkiyeli değiliz.
Türkiyelileşme konusu Selahattin Demirtaş’ın son açıklamalarıyla yeniden tartışılmaya başladı.
Demirtaş, sorunlarımızın çözümü için başta kendisi ve partisi olmak üzere hepimizi Türkiyelileşmeye çağırıyor.
Bu sese kulak ve karşılık verecek bir toplumsal akla ihtiyacımız var.
Ülkemizi toparlamak, herkes için yaşanabilir kılmak, huzurlu ve sağlıklı bir hayat sürmek için HDP’nin Türkiyelileşmesi yetmez, yetemez.
Çünkü Türkiyelileşmeyen her parti, her yazar, her işinsanı, her senarist, her birey yaptıklarıyla veyahut yapmadıklarıyla bu ülkeye zarar veriyor.
Bu nedenle bütün partilerin, sivil toplum örgütlerinin, yazarların, aydınların, gazetecilerin, akademisyenlerin, doktorların, işinsanlarının, senaristlerin, sanatçıların… hepimizin Türkiyelileşmesi gerekiyor.
Hepimiz Türkiyelileşmezsek ortak duyguya sahip bir toplum olamayız ve burayı yaşanabilir bir ülke yapamayız.
Üstelik başkasının Türkiyelileşmesini beklemek yerine kendimizden başlamak en doğrusu.
Çünkü biz Türkiyeli olmadan kimsenin Türkiyeli olmasını bekleyemeyiz.