MESUDE DEMİR
@mesudedemirr
‘Yenidoğan Sağlık Çetesi’ davasıyla ilgili konuşan Türk Tabipleri Birliği (TTB) İkinci Başkanı Prof. Dr. Pınar Saip, Sağlıkta Dönüşüm Programı’yla ortaya çıkan niteliksiz sağlık sisteminin bir bataklık olduğunu, ‘kurutulmadan’ bu ve benzeri sorunların bitmeyeceğini söyledi.
İstanbul’da, Bakırköy 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye devam edilen davanın ikinci gününde TTB ve İstanbul Tabip Odası (İTO) ortak bir basın toplantısı yaptı.
Duruşmadan ardından yapılan basın toplantısında, ‘çete’yle birlikte piyasacı sağlık sisteminin de yargılandığı belirtildi. Olayın münferit olmadığı ve rüşvet ağı ihtimalinin yüksek olduğu vurgulandı.
Süreci TTB olarak yakından izlediklerini söyleyen Saip, mesleğini onurlu yapan tüm hekimlerin söz konusu olay nedeniyle derinden yaralandığını, tüm meslektaşlarının mağdur ailelerin ve bebeklerin yanında olduğunu söyledi.
Neden olan tüm sistemin, içindeki yetkililerin, sağlık il müdürlüğünün ve bu konuyla ilgili olan her sağlık çalışanının en ağır cezaları alması için çok yakından takipçi olacaklarını ifade eden Saip şöyle devam etti:
“Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) bütün varlığını özellikle, özel sektöre, ticari çetelere doğru kaydırması maalesef bu sürecin en büyük sorumlularından biri.
TTB olarak bilim insanlarından, uzmanlık derneklerinden, hukukçularımızdan bir izleme kurulu oluşturduk. Bu olayı çok yakından takip ediyoruz. Gereken her şeyin yapılacağından emin olabilirsiniz.”
İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Osman Küçükosmanoğlu ise kasten öldürmekle suçlananların adil yargılanıp cezalarını almasının öncelikli temennileri olduğunu ancak piyasacı sağlık sistemin de sorgulanmaya devam edilmesi gerektiğini söyledi.
Başlangıçta vatandaşa elma şekeri gibi yutturulan ‘küçük bir fark ödeyerek özel hastanelere de gidebileceksiniz’ propagandasıyla başlayan bu sistemin artık içinde çıkılmaz bir duruma geldiğini belirten Küçükosmanoğlu şunları söyledi:
“1980’lerde özelleştirme başladığında bize ‘Sümerbank, Etibank’ı şurayı vs. satalım, buradan gelen gelirle eğitime ve sağlığa daha çok pay ayıralım, kamu hizmetini iyileştirelim’ diye söylenmişti. Öyle olmadığını gördük.
Hem sağlık hem de eğitimin özel sektörün elinde ne hale geldiğini gördük. Sağlıktaki durum bugün içler açısı. Sistemin bu şekilde yürümesi mümkün değil. Bugün bu çete, yarın başka bir çete, sağlığın diğer alanlarında da olduğunu görmek lazım.
Herkese eşit, ulaşılabilir bir nitelikli sağlık hizmeti sunabilmek için ülkenin kaynakları yeterli. Yeter ki hedeflesin ve istensin.”
‘Bu münferit bir olay değil!’
İTO Genel Sekreteri Dr. Ertuğrul Oruç TTB ve İTO ortak basın açıklamasını okudu.
Ortak açıklamada şu görüşlere yer verildi:
* Bu davada haklarında suç işlediklerine dair kuvvetli kanıtlar bulunan 47 sanık yargılanıyor. Oysa olayın esas faili konumunda olan piyasacı sağlık sisteminin yargılanmasıysa mahkemelerde değil bugün burada olduğu gibi halkın vicdanında yapılıyor. Bu piyasacı sağlık sistemini değiştirecek güç kuşkusuz halkın iradesidir.
* Olay duyulduğu andan itibaren yeni sağlık bakanı, eski İstanbul Sağlık Müdürü Kemal Memişoğlu başta olmak üzere iktidarın sözcüleri, Türkiye tarihinin muhtemelen bu en büyük sağlık skandalını ısrarla ‘münferit’ bir olay olarak niteledi. Mahkeme heyeti de böyle düşünmüş olmalı ki hiç kimsenin veya kurumun davaya müdahillik talebini kabul etmedi. Öyle ya ne müdahilliği? ‘Yorgan gitti, kavga bitti.’
‘Rüşvet ağı ihtimali yüksek’
* Bu skandal olay birkaç nedenden ötürü münferit olarak kabul edilemez. Birincisi, çete üyeleri SGK’nın özel hastanelere geri ödeme sistemini kullanarak çıkar sağladı. SGK’nın özel hastanelerden hizmet satın alma ölçeği ve şekli aynen devam ediyor. Dolayısıyla bugün de bu sistem kötü niyetli olarak kullanılabilir. Hatta şu anda kullanılıyor olabilir. İkincisi, çete üyeleri sağlık sisteminin çok farklı noktalarına yuvalanarak bu çarkı döndürmüşler. Tüm ayrıntılarıyla henüz açığa çıkmayan, belki de çok üst düzey yöneticilere kadar giden bir ağı kullanmışlar.
Yalnızca 47 kişinin sistemi, tam süresi net olmamakla birlikte yıllarca fark edilmeden istismar edebildiğini düşünmek için saf olmak gerekir. Bir rüşvet ağının olma olasılığı yüksek.
Üçüncüsü, belki de en önemlisi, tüm bu skandal olayların gerçekleştirilme motivasyonu daha fazla para kazanmak, daha fazla kar etmektir. Mevcut sağlık sistemimiz buna olanak tanıyor. Daha da kötüsü teşvik ediyor. 20 yıldan fazladır iktidarın uyguladığı ve sağlıkta piyasalaştırmayı hedefleyen “Sağlıkta Dönüşüm Programı” sağlığı alınan satılan bir mal haline getirdi.