ALTAN SANCAR
altansancar@diken.com.tr
@altansancarr
Kamuoyunun vergi uzmanı olarak tanıdığı Ozan Bingöl, Türkiye İşçi Partisi’nin Ankara 3’üncü bölge 1’inci sıra milletvekili adayı oldu. Vergi zamlarını, bütçedeki vergileri, tüketim ürünlerinden alınan vergileri kamuoyunun kendisinden takip ettiği isim, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’na girebilmek için 14 Mayıs’ta çıkacak sonuçları bekliyor.
TİP Ankara İl Başkanlığı’nda görüştüğümüz Bingöl, adaylığı neden kabul ettiğini, vergiler alanında bundan sonra yapacakları çalışmaları, millet ittifakının cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’na bakış açılarını ve 15 Mayıs sabahı ekonomide beklenenleri Diken’e anlattı.
Türkiye sizi ‘vergi uzmanı’ olarak tanıyor. Şimdi buna siyasetçi kimliği ekleyerek, Meclis’e girme yarışına katıldınız. Bu iki kimliği nasıl birleştirdiniz?
Vergi kimliği üzerinizde olduğu sürece politikadan bağımsız hareket etmemiz mümkün değil. Vergi politik, vergileme ideolojiktir. Vergi dediğimiz iş, parlamento çatısı altında oluşan bir durum olduğu için, vergi ister istemez siyasetten de parlamentodan da bağımsız değildir.
Ben hep bu ülkeye gerçek demokrasinin neye ne kadar vergi ödediğini bilen ve bu vergilerin akıbetini soran, sorgulayan bir toplumla geleceğine inandım. Rasyonel oy davranışı da aslında bununla birlikte gelecektir. Bir ülkede vergi bilinci ne kadar yüksek olursa, hak arama bilinci de o kadar yüksek olacak.
Vergi, oy ve demokrasi birbirinden bağımsız değildir. Sıkı sıkıya birbirine bağlı üç kavramdır.
Tam da oraya gelmek istiyorum. Siz bir üçleme yapıyorsunuz? Bunlar arasındaki ilişkiyi biraz daha açar mısınız?
Nasıl vergilendirildiğimiz oy davranışımızı etkilemiyorsa, o zaman oy davranışımız bugün nasıl vergilendiğimizi belirliyor maalesef. Çünkü vergi kanunla konulur, kanunla yapılır ve kanunla değiştirilir. Yani parlamento çatısı altında olur.
Bizim önümüzdeki seçimlerde kullanacağımız oy ve bu oyun sorumluluğu var. Çünkü bu oyu akılcı olarak kullandığımızda aslında bizim yarın bir gün nasıl vergilendirileceğimizi de vergilerimizin nasıl harcanacağını da vergilerimizin şeffaf bir şekilde kamuoyuyla nasıl harcandığının paylaşılacağını da belirleyeceğiz.
Burada da örnek vermek istiyorum. ‘O cetveli’ diye bir cetvel var. Yani, ordu envanteri cetveli. O cetvelinde orduya alınacak Mekkare cinsi beygirin, yani yük hayvanının göğüs çevresinin kaç santim olacağı, boyunun ne kadar olacağı, kilosunun ne olacağı, kaç liradan alınacağı, bütün şeffaflığıyla yazılmış. Müthiş. Aynı bütçede tek kalemde ‘diğer müteahhitlik giderleri’ diye 30 milyar liralık bir gider var. Hiçbir şey belli değil. Şimdi bu kabul edilebilir mi burada? Şeffaflıktan bahsedilebilir mi?
Merkez Bankası bilançosuna bakıyoruz; bir önceki yıl 8 milyar olan diğer kalemi, 2022’de 89 milyar olmuş. Siz 89 milyar liralık bir harcamayı, ‘diğer’ diye açıklayamazsınız. Bu muhasebe ilkelerine de kamu maliyesine de aykırıdır. En önemlisi bütçe hakkına aykırıdır.
Tüm bu konular Meclis’te Plan ve Bütçe Komisyonu’nda konuşuluyor. Hatta bütçenin asıl orada ele alındığını biliyoruz. Siz Meclis’e girer ve bu komisyona katılırsanız izleyeceğiniz yol ne olacak?
Başta söylemeliyim ki, bizim kendimizi Meclis’e taşıma gibi bir derdimiz yok. Türkiye İşçi Partisi’nde bu mücadeleyi büyüten dört arkadaşımıza destek olmak için buna talibiz. O sayıyı dört değil de on dörde çıkarabilirsek, Meclis hiç görmediği bir muhalefeti, gerçek, samimi, sahici muhalefeti görmüş olacak.
Ben bir tek şey için orada olacağım: Halkın çıkarı ve halkın yararı için, halkı meclise taşımak için orada olacağım. Benim gidip gitmemem önemli değil. Plan Bütçe Komisyonu’nda halkın yararına, halkın çıkarına olan her şeyin arkasında, bir gram halkın zararına olacak her şeyin karşısında olacağım.
Bugüne kadar işçiye, çiftçiye, emekliye, memura, emekçiye, dar gelirliye verilmeyeni; tek kalemde kur korumalı mevduat sahibine 200 milyar lira olarak verenlerden hesabı soracağım. İşsizlik maaşından aldığı damga vergisini, milyonluk Euro ödemeli konut satışından almayanlardan hesap sormak için oradayım. Adaletsiz gelir dağılımını, adaletsiz paylaşımı, adaletsiz bölüşümü bu halka reva görenlerden hesap sormak için oradayım. Yani bunların hepsinin hesabını sormak için oradayım.
Son 21 yılda toplanan 9 trilyon 443 milyar 831 milyon lira verginin akıbetini sormak istiyorum. Yirmi milyonun üzerinde bordrolunun gelir vergisi dilimlerinin, mevzuatın yanlış kurgulanması ve sair sebeplerle gizli gizli kırpılmasına sebep olunduğunu, bunun güncellenmesi gerektiğini söylediğimizde, maliyetinin 200 milyar olduğunu söylemek istiyorum.
‘Kemal Bey cumhurbaşkanı olmayı hak eden bir isim’
Kılıçdaroğlu’nun adaylığına açık destek veren partilerdensiniz. Ozan Bingöl olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
Erkan Baş’ın çok güzel söylemi var: İkinci turda oy vereceğimiz adayı, niye birinci turda çıkarmıyoruz? Kemal Bey, Türkiye demokrasisine 400 kilometrenin üzerinde bir yolu sadece hak, hukuk, adalet için yürümüş bir isim. Bir sabah bir başka parti grup kurabilsin, temsiliyeti olsun diye vekil vermiş. Bir barış ve uzlaşı dili geliştirerek, aslında demokrasi tarihine adını şimdiden yazdırmış.
Cumhurbaşkanı olmayı da zaten hak eden bir isim. Türkiye İşçi Partisi olarak da bu işin ilk turda bitmesi açısından Kemal Bey seçilsin istiyoruz. Biz de halkın oluşturduğu bir slogan var: ‘Bir oy Kılıçdaroğlu’na bir oy TİP’e. Bu slogan gerçekten Türkiye İşçi Partisi’nin bir sloganı değil. Kendiliğinden, anonim olarak ortaya çıkan bir slogan.
Ortak yanlarınız da var; hesap uzmanlığı gibi…
Evet, Kemal Bey’in bu anlamda vergiye bakış açısı da ortak aslında, şeffaflık özellikle. Kemal Bey ya da bizim gibi düşünen herkes şeffaflığı önemseyen herkes niye bunu düşünür? Çünkü devletin bütçesinin yüzde 80’ninden fazlası vatandaşın doğumdan ölüme, ekmekten suya, iğneden ipliğe ödediği vergilerle oluşur. Bu vergilerin nasıl toplandığıyla nerelere, kimlere, nasıl harcandığının hesabını her yönetici vermek zorunda. Yani ülkeyi sevk ve idare edenler, vatandaşın her delikli kuruş vergisinin hesabını vermekle yükümlüdür. Vatandaşlar da ödedikleri her delikli kuruş verginin hesabını sormakla yükümlüdür. Aksi halde şeffaflığa ulaşamayız, gerçek demokrasiye de ulaşamayız.
Vergileri ve bütçeyi yakından takip ettiğiniz için sormam gerekli, buraya değil de buraya harcansa çok daha iyi sonuçlar doğurur dediğiniz bir örnek verir misiniz?
Ülkemizde Tip 1 diyabet olan 30 bine yakın çocuğumuz var. Bunların her gece, üç dört kez
ebeveynleri kalkıp parmaklarından kan alıp kan şekerini ölçmek zorundalar ki bir şeker komasına girmesinler. Otuz bin çocuğumuza şartsız, koşulsuz, bu zulmü yaşatmamak için, glikoz ölçüm sensörü verilse, bir yılda maliyeti bir milyar lira. Ama bu ülkenin bütçesinden baskı, cilt masrafı adı altında çıkan para bir yılda 9 milyar. Daha 2015 ve 2016’da 150-200 milyon arası olan baskı, cilt masrafı 2022’de 9 milyara ulaşmış.
Bir tarafta 30 bin çocuğa glikoz ölçüm sensörü verip ebeveynlerinin gece uykularını bölmeden, çocukların parmakları her gece üç dört kez delinmeden yaşama şanslar var. Bir tarafta da kime neyin bastırıldığı, neyin ciltletildiği belli olmayan 9 milyarlık bir harcama var. Maliyede “Kaynak çok ama maalesef herkese yok” diye bir söz vardır.
Bu ülkede iki temel sorun var; Bir, toplanırken adaletsiz bir vergi, harcarken adaletsiz bir gelir dağılımı. Yani toplanırken de adaletsiz, harcanırken de adaletsiz bir sistem var. Geliri adil dağıtmak istiyorsanız, vergiyi adil toplayacaksınız.
Bu ülkedeki en temel sorunlardan biri, paylaşım ve bölüşüm sorunudur. Bir diğer emek kavramının, emekle uğraşanların ya da emek gelirinin en az sermaye geliri kadar vergisel olarak korunmaması sorunudur. Emek gelirinin pozitif ayrımcılığa tabi tutulmaması sorunludur. Yani siz bu anlamda emeği sermaye gelirine göre vergisel olarak korumak zorundasınız.
Bizim bizatihi verginin varlığına itirazımız yok. Verginin kimden, nasıl, hangi ölçü ve kriterlerle toplandığına ve bu toplanan paraların kimlere, nasıl, hangi ölçülerle harcandığına itirazımız var. Şimdi sizin elmastan, pırlantadan almadığınız ÖTV, mutfak tüpünden veya doğal gazdan, tırnak makasından, törpüden alınıyorsa, bu vergi sistemini artık konuşmaya gerek yoktur. ‘Temsilsiz vergileme olmaz’ ilkesinin yok sayıldığı, bütçe hakkının rafa kaldırıldığı, optimal vergileme sınırlarının aşıldığı, torbadan çıkan kanunlarla mevzuatın yamalı bohçaya döndüğü ve sürekli vergi aflarıyla mükelleflerin etik dışılığa itildiği bir vergi sistemi, meşruiyetini yitirmiş bir vergi sistemidir. Baştan aşağı bir düzenleme gerekir.
‘Alkolden alınan ÖTV yaşam tarzına müdahaleye dönüştü’
Sizinle aynı partiden aday bir isim de dikkat çekici. Tekel Bayiler Platformu Başkanı Özgür Aybaş da vergi dairesi gibi çalışan tekel bayileri temsil ediyor. Tekel ürünlerine uygulanan vergileri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aslında dünyada da alkol ve tütün üzerindeki vergileme rejimi biraz böyledir. Sağlığa zararlı ürünlerden vazgeçirmek ya da bunlara olan ulaşılabilirliği azaltmak için vergi argümanı kullanılabilir. Bizde alkoldeki vergilemenin toplum sağlığını korumakla bir ilgisi kalmamıştır. Gelir odaklı bir maliye yönetimi uygulaması vardır. Hatta alkolden alınan ÖTV bir vergi politikası aracı olmaktan çıkıp, bir yaşam tarzına müdahale aracına dönmüştür. Çünkü 2010 yılında bir litre alkolde 51 bir lira olan ÖTV, bugün 736 lira düzeyine gelmiştir. Buradaki verginin toplum sağlığını korumakla bir ilgisi kalmamıştır. Yetmemiş, kaçak, merdiven altı ürünlerde de aradaki marj yüksek olduğu için ortaya çıkmıştır. Aslında toplum sağlığını korumak için uygulanan bir vergi, toplum toplum sağlığını bozan bir unsur haline gelmiştir.
Ankara’daki rakiplerinizden biri de Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay. YSK da istifa etmelerine gerek olmadığı kararını verdi. Yarış nasıl adil olacak?
Adil olmayacak tabii ki. Bu yarışı adil hale getirecek tek unsur var, o da halkın iradesi. Halkın iradesinin üzerinde başka hiçbir güç düşünmüyorum ben. Biz zaten dört arkadaşımızın Meclis’te yaptığı onurlu ve büyük mücadeleye destek vermek için bu işe girdik. Halkın çıkarlarını meclise taşımak için girdik.
Türkiye Cumhuriyeti’ndeki antidemokratik uygulamalar; seçimlerdeki baraj uygulamasından tutun da hazine yardımı uygulamasına kadar devam ediyor. Sadece beş siyasi partiye 85 milyonun vergilerinden 4,5 milyar lira ödendi.
Saadet Partisi yıllardır bu ülkede oy alan, belli bir kitlesi olan, seçmen kitlesi olan ve bunlar da vergi ödeyicisi olan vatandaşlar. Saadet Partisi’nin niye hazine yardımı yok? Niye Türkiye İşçi Partisi’nin yok? Şimdi burada bir demokrasiden bahsedebilir miyiz? Bahsedemeyiz!
Benim mücadele ettiğim yerde Sayın Fuat Oktay var, Cumhurbaşkanı Yardımcısı yani. Altında makam arabaları, korumaları, kamu kaynakları… Vergilerimizle finanse ettiğimiz Fuat Oktay benle yarışacak. Şimdi benim rekabet edebilmem mümkün mü? Mümkün. Bir tek şeyle mümkün. Halkın iradesi halkın oyuyla mümkün. Yoksa aksi halde rekabet eşitliğinden bahsedemeyiz zaten.
Şimdi partimizdesiniz. Burada çayı bir arkadaşımız yapıyor. Burada sahada çalışan genç arkadaşlarımız, gönüllü arkadaşlarımızdan niyetli olanlar var. Akşam için birinin annesi çorba hazırlamış. Getirip burada ısıtıp yiyorlar. Baktığınızda burada rekabet eşitliğinden bahsedemeyiz. Bizim tek güvendiğimiz halkın oyu ve halkın iradesi. Başka da bir şeyimiz yok.
Benim açımdan en önemli soruya gelmek istiyorum. Kuşku yok ki bir seçim ekonomi uygulanıyor. Bizi 15 Mayıs sonrasında ne bekliyor? Bunu kazanandan bağımsız olarak soruyorum…
Meclis’teki dört arkadaşımızın öne çıkmasının en temel nedeni sahicilik oldu. Ben de sahici bir cevap vermek istiyorum. 15 Mayıs sabahı kim iktidar olursa olsun -biz zaten muhalefete talibiz- ek bir bütçe kaçınılmaz. Yeni vergiler, vergi artışları, tek seferlik vergiler kaçınılmaz.
Çok net konuştunuz…
2023 yılı bütçesi Meclis’ten geçtikten sonra, ocak itibarıyla bütçe açığı hedefi 659,4 milyar lira. Biz zaten 660 milyar liralık bir açık ile yola çıkmışız. Üstelik bir de 6 Şubat’ta çok ama çok acı sonuçları olan bir deprem yaşadık ve yurttaşlarımızı kaybettik. Bunun yaklaşık 100 milyar dolar maliyetinin olduğu söyleniyor. Şimdiki dolar kuruyla baktığımızda yaklaşık 2 trilyon liraya yakın. Bunun yanında EYT’lilere verilen emeklilik hakkını eklemek gerek çünkü bu da bütçede yoktu. Bayram ikramiyelerinin artışı bu bütçede yoktu. Maaş artışı bu bütçede yoktu ve daha neler verileceğini, neler vaat edileceğini bilmiyoruz.
Kabaca baktığımızda yaklaşık üç veya üç buçuk trilyon lira civarı bir bütçe açığı bekliyoruz.
Zaten hedeflenen vergi geliri 3 trilyon 673 milyardı bu yıl için. Bunları koyduğumuzda ve 3 trilyon açık olacağını düşündüğümüzde bu bütçe zaten 15 Mayıs sabahı itibariyle kendini yeni bir bütçeye devredecektir. Kısacası ek bütçe kaçınılmazdır.
Kim gelirse gelsin, hangi siyasi parti iktidar olursa olsun 15 Mayıs sabahından sonra vatandaş
yeni vergilerle, vergi artışlarıyla ve acı reçeteyle karşılaşacak. Biz tam da burada 15 Mayıs’ta yurttaş bizi Meclis’e taşırsa bugüne kadar kemer sıkma işi hep dar gelirliye, asgari ücretliye ve belki de sıkacak bir kemeri bile olmayan işçiye düştü. Artık o bol göbekli, geniş göbekli vatandaşlara düşecek. Eğer acı bir reçete yazılacaksa, bu reçetedeki ilaçları önce ekonomiyi bu hale getirenler içmelidir.