Başbakan’ın ‘mütehakkim’ balkon konuşmasında en fazla takıldığım, “Daha güçlü demokrasiyi getireceğiz” ifadesiydi.
Günahı boynuma ama burada Gezi olaylarının büyük bir şiddetle bastırılma aşamasında sarf ettiği “Polisimizi daha da güçlendireceğiz” ifadesiyle çağrışım ve titreşim oluştu zihnimde. Bir ‘AKP demokrasisi’, ‘çoğunlukçu demokrasi’, nihayet ‘polisiye demokrasi’ kavramlarına doğru ‘uçup gittim’.
… Konuşma, toplumdaki farklılıkları ‘Parti’nin arkasındaki yüksek kitlesel desteğin de eşliğinde ‘İslâmi kimlik’ potasında eritmeye yönelik gidişatın iyice netleştiğini düşündüren bir içerikle karşımıza çıktı. B
u doğrultuda ben Başbakan’ın konuşmasını 2011’den beri yönelinen ‘otoriteryanizm’den bir ileri istasyon sayılabilecek ‘totaliteryanizm’e geçişin manifestosu olarak okudum. ‘
Balkon konuşması’nın hem içeriğine, hem de üslûbuna bakıldığında ‘irredentist’ motivasyonu da hayli yüksek bir totaliter İslâm devleti modelinin ‘Yeni Türkiye’ başlığı altında hepimize takdim edildiği söylenebilir.
Başbakan’dan gerilimi düşürmeye yönelik, toplumun tüm (farklı) kesimlerine güven ve ferahlık verecek bir balkon konuşması bekleyenler hayal kırıklığına uğramış görünüyor.
Yine de Başbakan’ın muhalefete oy verenlere üzülmemelerini, mahzun olmamalarını telkin eden sözleri oldu. Ancak orada da seçim sonuçları doğrultusunda şimdi ‘düğün günü’nde olduğumuzu belirttiği, mahiyeti o ve partisi tarafından belirlenmiş ‘Yeni Türkiye’yle sorgusuz-sualsiz hemhal olma şartı koşulur gibiydi.
Dolayısıyla totaliteryanizm, yani kavramın tam karşılığıyla, tüm toplumsal süreçleri kendi iradesi altında toplayacak, toplumun kendisinde ‘eridiği’ bir ‘Parti-Devlet’ yapılanması arzusu, burada da işlerlikteydi denilebilir.Bu ‘arzu’da ne kadar ısrarlı olunacak, nereye kadar gidilecektir? Türkiye’nin iç şartları ve dış şartlar böyle bir gidişata ne ölçüde el verecektir?..
Hep birlikte (umulur ki!) yaşayarak öğreneceğiz.