CANAN COŞKUN
canancoskun2@gmail.com / @canancoskun
Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin Kasım 2015’te öldürülmesiyle ilgili üç polis ve bir PKK’lının yargılandığı davanın ikinci duruşması bugün Diyarbakır 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
Duruşmayı HDP milletvekilleri Dersim Dağ ve Mahmut Tuğrul, DBP Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz, CHP Genel Başkan Yardımcısı Özgür Özel, milletvekilleri Sezgin Tanrıkulu ve Alpay Antmen ile çok sayıda insan hakları savunucusu izledi.
Duruşma salonuna Covid-19 önlemleri kapsamında yaklaşık 80 seyirci alındı.
Sanık polislerin tutuklanması talebi reddedildi ancak yurt dışına çıkışları yasaklandı. Bir sonraki duruşma 14 Temmuz’da yapılacak.
Tahir Elçi’nin eşi Türkan Elçi’nin katıldığı duruşmaya sanık polisler Mesut Sevgi, Fuat Tan ve Sinan Tabur, Malatya, Hatay ve Elazığ’dan Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla katıldı.
Duruşma, mahkeme başkanının bir önceki celse reddedilen duruşmaya katılma taleplerinin şüpheli sorgularından sonra alınması kararından geri döndüklerini söylemesiyle başladı ve söz hakkı Türkan Elçi’ye verildi.
Elçi’nin sözleri bir önceki duruşmada mahkeme başkanı tarafından engellenmişti. Türkan Elçi’nin davaya katılma talebine ilişkin sözlerinden öne çıkan kısımlar şöyle:
Türkan Elçi’nin beyanı
“Bilindiği üzere 132 gün önce bu salonda uzun yılların ardından açılan bir cinayet dosyasının adalet arayışının ilk adımları atılacaktı, umutluyduk. Beş yılı aşkın bir zaman da geçmiş olsa umutluyduk. Toplumda yaşadığımız genel atmosfer düşünüldüğünde umut sözcüğü çoğu insan için inandırıcılığını yitirmiş olabilir, fakat gerçek bir mağdur hiçbir zaman umut etmekten vazgeçmez, vazgeçemez. Çünkü umut onların yaşam dayanağıdır. Çoğu kayıp yakınından dinlediğim hikâyelerde gidenlerin günün birinde kapıdan içeriye gireceklerine, geri döneceklerine inandıkları gibi ben de adaletin tecelli etmesi gerektiğine hep inandım.
132 gün önce ‘Adalet dağıtıcısı olarak addedilen makamınıza saygımız var, çünkü mağdur vekili olarak yapılan haksızlıkların adaletle buluşması için hukuka inanan bir insanın ruhunun mahkeme duvarlarında izi var’ şeklinde meramımızı anlatacaktık. Fakat saygı duyduğumuz makam bizi dışarıya atmakla tehdit etti. Makamınıza birilerini salondan atma olanağı tanındığını bilebilecek durumdayız. Fakat bir yetki, vicdani ve empati gibi değerlerden uzaklaştığında ortada iletişimi koparacak ve güveni sarsacak bir güç kalır. Oysa hukuk düzeni, güven duygusu içinde bir yaşamı vadeden bulunmaz bir nimettir. Benim gibi bir mağduru dışarıya atmakla tehdit etmek oldukça kolay bir davranıştır. Çünkü arkanızda bir mülkün devasa gücü var. Bizim arkamızda ne devlet gücü ne devlerin gücü ne de sırtımızı yaslayacağımız duvarlarımız var. Bizimle sürekli beraber yürüyen ölülerin sesleri var, hepsi o kadar.
Adaletin gerçekleşme olanağı bu salondadır, onu gerçekleştirme yükümlülüğü de bu makama düşmektedir. Aynı zamanda bu makamın, yükümlülüğünü yerine getirirken objektif olduğu kanısını uyandırmak zorunluluğu vardır. İlk duruşmada usul tartışması hususunda gösterilen direnç, sanıkların salonda hazır bulundurulması konusunda da gösterilmiş olsaydı, yargılamanın sıhhatle yapılmasının olanakları yaratılsaydı, taraflara objektif yaklaşıldığına, adaletin tecellisi için gayret edildiğine kanaat getirilecekti. Zımni de olsa bir yargıç, taraflara meylini hissettirdiğinde eşitlik ilkesinin varlığından söz etmek ne derece doğru olacaktır? Bir yargı makamı kendini adaletin hizmetinde değil de devletin bir memuru olarak görüyor ve sanık sandalyesinde devletin menfaati için çalıştığını iddia eden polisleri yargılama hususunda hassas davrandığını hissettiriyorsa bunun keyfi bir yaklaşım olduğu, keyfiliğin vicdanları yaraladığı da bilinmelidir.
Sonu bir mabedin ayakları altında dramla biten bir senaryonun yazarlarının bulunup cezalandırılması huzur ve güven içinde bir ülkede yaşamamız açısından elzemdir. O daracık sokakta başrolleriyle, figüranlarıyla oynanan oyunun senaristinin, yönetmeninin, kurşunu sıkanın bilinemeyeceği veya işlenen suçun taksirle olduğu inandırıcı değildir. Hukuk devleti ilkesi gereği, yaşadığımız mağduriyetin hukuksal çözümünü yargı mekanizmasına bırakmayı gerektirir. Yetkililerin yaşanan mağduriyet karşısında sessiz kalması, olanakların adaletin tecellisi için kullanılmaması, hukuka ve makamlara olan güveni zedeler.
İşlenen cinayetle kanayan yaranın onarılma görevinin yargıya düştüğü, kamu düzeninde karşılaşılan her türlü haksızlığın yargı makamlarınca çözülebileceği, adaleti tesis edebilme rolüyle toplumsal barışın ve huzurun sağlanacağı unutulmamalıdır. Yargı toplumsal yaraları adaletle onarma işleviyle mükelleftir. Yargı makamlarının adalet dağıtıcısı olarak tanrısallaştırılmış işlevini yerine getirmemesi, suçluların cezalandırılmaması neticesinde yargı hanesinde tarih boyunca hatırlanacak bir leke olarak yerini alacaktır.”
Tahir Elçi’nin ağabeyleri Ömer Elçi ve Mehmet Elçi de şikâyetçi olduğunu ve davaya katılmak istediğini söyledi.
Hak savunucularının katılma talebi reddedildi
Elçi’nin ağabeylerinden sonra müdahil avukatlar söz aldı. Tahir Elçi’nin 15 Ekim 2015’te CNN Türk’te Ahmet Hakan’ın hazırlayıp sunduğu Tarafsız Bölge programına katılmasından sonra ölüm tehdidi aldığını ve hakkında çok hızlı bir şekilde dava açıldığını kaydeden avukatlar, Elçi’nin öldürülmesine ilişkin davanın ise yavaş ilerlediğini söyledi. Diyarbakır Barosu, Tahir Elçi Vakfı, Gaziantep, Van, Mardin, Şanlıurfa, Ankara, Şırnak baroları, İnsan Hakları Gündemi Derneği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Özgürlük için Hukukçular Derneği, Çağdaş Hukukçular Derneği ve İnsan Hakları Derneği de davaya katılma talebinde bulundu. Mahkeme, Tahir Elçi’nin eşi Türkan Elçi, ağabeyleri Mehmet Elçi ve Ömer Elçi ve Diyarbakır Barosu’nun davaya katılma talebini kabul etti, diğer talepleri ise reddetti.
‘Ateş etmeyin’ talimatını hatırlamadı
Katılma taleplerinden sonra sanıkların sorgusuna geçildi. Olayda yaralanan ve sanıklığının yanında müşteki de olan polis Sinan Tabur ifadesinde şunları söyledi:
“Olay günü haber merkezinin anonsuyla Dört Ayaklı Minare’de görev aldım. Yaklaşık 25 metre uzaklıktaydık oraya. Meydandan silah sesi gelince silahın ağzına mermiyi verdim. Silah seslerinden önce koşanları gördüm ve iki el ateş ettim. Peşinden koşan kişi de beni 4-5 metre geçtikten sonra ateş etti. Karın boşluğumdan yaralandım. Benim bulunduğum yer duvara 1-2 metre uzaklıktaydı. Toplam altı el atış yaptım. Benim bulunduğum yerden minarenin ayakları bile görünmüyordu. Tahir Elçi’yi görmedim. Hedef gözeterek ateş ettim. Silah seslerinden sonra zaten herkes çekilmişti, sokakta kimse yoktu. Yaralandığım için şikâyetçiyim ve davaya katılmak istiyorum.”
Tabur, avukatların çapraz sorgusu sırasında sokakta istihbarat şubeden bildiği kimseyi görmediğini, tüm sivil polisleri tanımadığını, kendisinin bulunduğu yerden Tahir Elçi’ye doğru ateş edemeyeceğini söyledi. Tabur, idari soruşturma geçirmediğini, yalnızca yaralandıktan sonra müfettişlere ifade verdiğini belirtti. Tabur’a iddianamede TEM şubede görevli ekip amir vekilinin ‘olay anında ısrarla vatandaşların ve polislerin hedef olmaması için yüksek sesle atış yapılmaması’ şeklinde ifade verdiği hatırlatıldı ancak Tabur böyle bir şey olmadığını söyledi. Sivillerin olduğu bir yerde nasıl ateş edileceği ile ilgili özel bir eğitim almadıklarını da ekledi.
‘Hedef olduğum için başka yere atandım’
Tabur’dan sonra sanık polis Mesut Sevgi’nin sorgusu yapıldı. Sevgi, şunları söyledi:
“Bizim oradaki görevimiz kayıt yapmaktı. Basın açıklamasının bitimine doğru bir ihtiyar adam geldi. Başkanla (Tahir Elçi) konuştular. Başkanla benim aramda 1-2 metre mesafe vardı. Konuşma bitmeden önce sokağın başından silah sesi geldi. Geri dönüp baktığımda iki kişinin koştuğunu, birinin silahlı olduğunu gördüm. Önce ayaklarının olduğu yere ateş ettim. Tahir Elçi atış alanımın dışındaydı o esnada. İki ya da üç el atış yaptım. Mermim azdı, şarjörüm bitti. O sırada istihbarat şubeden bir polisi yerdeydi, onun silahını aldım. Tahir Elçi’nin vurulma anını görmedim. Herkes ambulans ve silah istedi ama kimse başkana yardım etmedi. İhtiyar adamla konuşma yaparken biz not alıyorduk. Güvenlik eksenli bir iş yapmıyoruz basın açıklamalarında.”
Sanığın çapraz sorgusunda avukat Mahsuni Karaman, olay yaşandıktan sonra Sur İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne çağrılıp çağrılmadıklarını sordu. Sanık polis hatırlamadığını söyledi. Avukat Neşet Girasun da sanık polis 2016’nın başına kadar Diyarbakır’da görevli olduğunu söylediği için diğer sanık polis Sinan Tabur’un 2019’a kadar görevde olduğunu, kendisinin neden hemen başka yerde görevlendirildiğini sordu. Sevgi de hedef olduğunu, bu yüzden başka yere atandığını söyledi.
Olay akşamı görüntüleri izlemişler
Sanık Mesut Sevgi’den sonra sıra sanık Fuat Tan’a geçti. Tan, şunları söyledi:
“Olay günü saat 10.15’te sorumlu olduğumuz amir tarafından arandım. Dört Ayaklı Minare’nin önünde baro tarafından açıklama yapılacağını ve ekibimi orada görevlendirmemi söyledi. Mesut ve Halil’le oraya gittik. Basın açıklaması 10.30’da başlayacaktı. Bir basın mensubu beklendiği için saat 10.40’ta başladı. Açıklamadan sonra Tahir Elçi yaşlı bir teyzeyle konuştu. Teyze ayrılınca yaşlı bir amca geldi. Elçi onunla konuşurken bizim bulunduğumuz yere doğru silah sesleri geldi. İki şahıs bize doğru geliyordu. Bir tanesi silahlıydı ve bize doğru ateş etti. Mesut’a doğru gelince ona ateş etti. Şahıs sonra yönünü değiştirdi. Benim hedefime girince ateş ettim ama kaç el olduğunu hatırlamıyorum. O sırada etrafta kimse yoktu. Sinan Tabur’un yaralı olduğunu gördüm. Sonra ambulanslar geldi. Tahir Elçi’nin vurulduğu anı görmedim.”
Sanık Tan, çapraz sorgusu sırasında görüntüleri olay akşamı izlediğini söyledi. Avukat Tuğçe Duygu Köksal da kimle ve nerede izlediğini sordu. Sanık polis de TEM şubede sanık polislerden Mesut ile birlikte izlediğini söyledi. Bunun üzerine olay tutanağının neden akşam 21.00’de tutulduğu soruldu. Sanık Tan, bilmediğini söyledi.
Sanıkların tutuklanması talebi reddedildi
Sanıkların sorgusundan sonra müdahil avukatlar, soruşturmanın derinleştirilmesine ilişkin taleplerini sonra sunacaklarını söyledi. Mahkeme de ara kararında firari sanık Uğur Yakışır’ın yakalanmasının beklenmesine, iki gizli tanığın sesleri ve görüntüleri değiştirilerek duruşmada dinlenmesine, olay hakkında bilgisi olan beş tanığın duruşmaya çağrılmasına karar verdi. Sanık avukatlarının olay yerinde keşif yapılması talebinin sonra değerlendirilmesine hükmeden mahkeme, sanıkların tutuklanması talebini ise reddetti ancak yurt dışına çıkışlarını yasakladı.