METE ÇUBUKÇU
Suriye’de umutsuz, sonu belirsiz bir iç savaş sürüyor. Tam anlamıyla yıkıma giden, insani, tarihi hiçbir değerin ayakta bırakmamacasına, bir ‘kurtlar sofrası.’ Ortada devrim filan yok, başlangıçtaki amaçlar da maalesef çok uzakta.
Bu tabloda Esad rejiminin payı çok büyük, diğer pay da muhalifler olarak bilinen kendinden menkul yapıya ait. Şimdi de IŞİD gibi vahşi bir örgüt var artık bu ikilinin yanında.
Akıllarının ucundan bile geçmezdi

Halep… Fotoğraflar: Reuters
Bugünlerde konuştuğumuz, rejimin baskısı altında yıllarca mücadele veren, ayaklanmanın başında Esadsız bir Suriye için yola çıkan Suriyelilerin hepsi umutsuz. Dava arkadşalarının bir kısmı öldürülmüş, diğerleri ya kaçmış ya da ayaklanmanın dışına itilmiş.
Eskiden rejimin uzağındaydılar, şimdi muhalefetin de uzağındalar. Rejim muhalifi bir aktivistin tanımıyla, ‘böyle bir duruma düşecekleri akıllarının ucundan bile geçmezdi.’
İki yıldır Halep’te yaşayan İtalyan gazeteci Francesca Barri konuşmamızda şöyle tanımlamıştı Halep’teki durumu: “Daha önce, Esad yanlıları, isyancılar ve radikal İslamcılar diye üçe ayırmıştım onları ama yanılıyormuşum. Bir de Suriyeliler var dördüncü taraf olarak. Sahipsiz olanlar onlar. Suriye’de Esad’ın veya isyancıların yanında olsun, kiminle konuşursanız konuşun kimse gerçek anlamda bir tarafı savunmuyor, iki tarafa da inançlarını yitirmişler. Çünkü, herkes sadece hayatta kalmaya çalışıyor.”
Suriye’deki kanlı sofraya elini atmayan neredeyse kalmadı. Rejimin yaptıklarının yanısıra, arsızca Suriye’nin üzerine çullanan, Suriye üzerinden çevre ve bölge politikası oluşturmaya çalışanlar, uzak diyarlardan gelerek bölgeye müdahale edenler ya da hiç umursamayanlar. Sağdan sola ya da büyükten küçüğe saymaya gerek yok bunları. Zaten herkes biliyor artık.
Bu nedenle ‘Suriye’nin kaderini Suriyelilerin belirlemesi’ ne kadar gerçekçi belli değil.
Hayatta kalmak için
‘Rejimin sınırları’na kaçanların belli bir bölümü, Esad’ı destekledikleri için değil hayatta kalmak için orada. Yapacak başka şeyleri yok. Sadece Aleviler de değil, Sünniler, Hristiyanlar, Dürziler de var aralarında.
Muhalif bölgelerinde bulunanların başına varil bombaları yağdırılıyor. O bölgede kalan/sıkışanlar muhaliflerden medet umduklarından değil, Esad rejiminden korktukları ve o bölgedeki muhaliflerden çeşitli yardımlar alabildikleri için doyurabildikleri için orada. Halep’te yağmur suyu içenler, yaprak yiyenlerden söz ediliyor.
Suriye muhalefeti Suriye dışında olduğu kadar içinde tartışılmıyor. Çünkü insanların bu konudaki inançları kırılmış. Yani ne anlama geldiği belli olmayan ‘ılımlı muhalefet’ de onlara umut vermiyor.
Yanıtı olan var mı?
Örneğin, ÖSO diye bir yapı hala var mı? Neden ÖSO komutanları Suriye’de alanda değil de sınırın diğer yanında ve ara sıra savaş alanına gidiyor? Suriye muhalefeti denilen sivil yapıyı kim, bu yapı kimi temsil ediyor? Alanda askeri gücü var mı? Bu sorulara yanıtını olanlar var mı?
Silahlı muhalefetin önemli bölümü güçlüden yana duruyor; zorunluluktan ya da isteyerek IŞİD’e biat etmiş durumda. Tabii ki IŞİD sadece bir terör yapısı değil, aynı zamanda ciddi bir zemin üzerinden yürüyerek insanları etkileyen bir yapı. Bu üstyapı ortadan kalksa bile IŞİD benzeri anlayışın etkisi uzun süre devam edecek.
Silahlı muhalefet, örneğin El Nusra, Selefi İslami Cephe, Hazm Hareketi, Türkiye-Katar destekli Tevhid Tugayları, Rakka Devrimcileri, Şemsül Şimal. Bu adları uzatabilir, onlarca daha sayabiliriz. Bu yapılar kime karşı savaşıyor?
Alanda birbirini yiyen, Esad’la savaşmak yerine kendi aralarında kapışan, kendi gündemleri değil başka ülkelerin gündemi üzerinden yürüyen, Suriye sınırları dışında ordu olmaya çalışanlarla nereye kadar gidilebilir ki?
YPG-ÖSO ittifakının sonucu Fırat Volkanı hareketi en elle tutulur birliktelik; küçük, sembolik ama ileriye yönelik bir işbirliğinin nüvesi. Çünkü somut olarak karşısındakilerle savaşıyorlar.
BM Temsilcisi De Mistura’nın bir önerisi var: ‘Durumu dondurmak.’ Demek istediği ‘Herkes pozisyonunu korusun ve yeni bir aşamaya geçilip görüşmeler başlasın.’
Öneri pek kabul edilebilir gibi değil. Esad’ın elini güçlendirir. Zaten sorun IŞİD ya da Esad’ın gitmesi tartışmasından çok, öncelik sırasından kaynaklanıyor.
Uçuşa yasak bölgeler, eğit donat programları ne kadar tutar belli değil. Hepsinin ucu açık. Kimi eğitip donatacaksınız? Eğiteceğiniz kişiler birkaç gün sonra mafyalaşmama, El Nusra’ya ya da IŞİD’e katılmama garantisi var mı? Eğit-donat formülüyle muhaliflerin eğitildikleri ülkelerde Peşaver sendromu diye bir şey var. Ve tabii ki Peşaver’deki okul katliamı çok taze.
Umutsuzluk girdabı
Suriye halkı umutsuzluk girdabında derin bir çukura yuvarlanmaya devam ediyor. Amerikan bombardımanı çare olur mu? Esad rejimini zorlar, belini büktürür mü?
Ve son günlerde çokça sorulardan biri: Neden Halep değil de Kobane?
Hem Kobane hem de Halep aynı mücadeleyi hak ediyor. Halep konusunda anlatılanlar korkunç ve Halep gerçekten 2. Dünya Savaşı’nın kuşatma kentlerini, umutsuzluk ve unutulmuşluğu hatırlatıyor.
Bu iki kenti birbiriyle yarıştırmak anlamsız. Ya da birini ötekisine tercih etmek.