KAAN SEZYUM
@kaansezyum
Her hafta bir öncekinden daha tuhaf geçiyor. Normalde böyle olmaması gerekirdi. Demek ki ülkecek ilerliyoruz ama hangi yolda ilerliyoruz tam çözemedim. Araç çok sallıyor şu anda, yol biraz bozuk galiba. Kaptan gaza abanma, tüm yolcular zordayız!
Adamlık çok güzel, gelsenize
101. dönem kaymakamlarımız bu şekil. Hepsi erkek. Kaymakam dediğin adam olur zaten. Adam gibi ümmetin adam gibi yöneticisi. Bir sıkıntı oldu mu adam gibi duracak, adam gibi oturacak, adam gibi yiyecek, adam gibi adam olacak bir adamlık bu. Adamlığın dibi kaymakamlığa çıkıyor.
Arada önce Lütfü var sanki. Lütfü, ne işin var orada evladım?
Hayatı Star gibi yaşamak
Paris’te insanlar çalışma saatlerinin devlet tarafından kanırtılması ve emeklilik yaşının ölüm yaşına yaklaştırılması konusunda rahatsız olduğu için sokaklara döküldü. Polis dünyanın her yerinde polis. Sadece bazı ülkelerde olaylardan sonra sıkıntı yaratan polislere de sıkıntı yaşatılıyor, sonrasında da adalet yerini buluyor. Neyse, biraz de bizden bahsedelim. Star, nefis bir manşete imza attı. Amanpour’u göreve çağırdı. Kullandığı görsel ise Euro’16 güvenlik tatbikatından çıktı. Ya sevgili Star, bari gerçek bir eylemden görsel kullansaydın.
İnsanın içi yağ dolu olunca demek ki doğru bir şey derken bile saçmalamayı başarıyor.
Bazı yayın organlarının kütle yağ endeksine dikkat etmesi lazım. Geçtiğimiz birkaç yılda fena yağ bağlamışlar.
Ya o kadar laf ettim, buna da şükür… Sabah gibi dandik fotoşop da yapabilirlerdi, en azından Reuters’den fotoğraf satın almışlar.
Endişelenecek bi şey yok
Reyiz bu hafta Fransa’daki olaylardan dolayı çok endişelendi. Neden endişelendi anlamıyorum aslında. Bizde olan olaylarda binlerce bina yıkılıyor, gençler hayatını kaybediyor ama suçlu bir türlü bulunamıyor oysa ki. Acaba Fransız halkı için mi endişelendi? Milyarları tek bir düşünce altında birleştirecek bir liderde bu endişelerin olması gayet doğal. Sen herkesi düşünürsün.
Paris’te ortamlar böyle…
Bizimkinde de şöyleydi…
Uygunsuz davranan her memur zaman kaybetmeden tespit edildi, adil bir şekilde yargılandı ve cezasını çekti, kanuna aykırı davranan her vatandaş da insani bir şekilde etkisiz hale getirilip haklarında gereken işlemler yapıldı diye hatırlıyorum. Özellikle polisimiz gaz bombalarını atan silahları her zaman göstericilere değil, havaya doğru tuttukları için Avrupa, Amerika, İsrail, Katar ve BAE’den övgüler aldı diye anımsadım.
Ne yazıyorsa o!
Hazır ebedi ve limitsiz milli liderimizden bahsetmeye başlamışken, bu hafta yaptığı ve yine milyarlarca insanı ilgilendiren, yaşam tarzlarını belirleyen bir açıklamasını sizlere hatırlatmak isterim.
Kendisi ülkemiz için her zaman en iyisinin daha da iyisini yapmış eşsiz bir vakıf olan TÜRGEV’de yaptığı konuşmada: “Zürriyetimizi artıracağız, neslimizi çoğaltacağız. Nüfus planlamasıymış, doğum kontrolüymüş, hiçbir Müslüman aile böyle bir anlayış içinde olamaz. Allah ne derse, Peygamberimiz ne derse o” dediler…
Gerçekten ibretlik bir paylaşım… Lakin, aklım hep “Eğer hastalanırsam ilaç da mı almayacağım, tedavi de olmayacağım, kendi kendine iyileşmeyi mi bekleyeceğim?” sorularını soruyorum. Umarım milyarlarca Müslüman bu açıklamadan sonra zürriyetlerine özen gösterir. Dünyadaki en iyi şey zaten kalabalık olmak. Mesela yedi çocuğunuz var, karınız artık doğum yapmaktan bitmiş, evde “Hangi çocuğumuzu düzgün bir okulda okutsak?” diye loto çekilişi yapabiliyorsunuz. Ne güzel değil mi? (Talih oyunları da kadere dahil mi acaba?)
Bunu seven bunu da sevdi: “Doğum kontrolü diye diye soyumuzu kuruttular. eğer böyle giderse 2037 yılında türkiye yaşlı bir nüfusa sahip olacak”, “Sezeryana karşıyım, kürtaj cinayettir. medya her defasında Uludere diyor. Ben de diyorum ki; her kürtaj bir Uludere’dir”, “Bu ülkede yıllarca bir doğum kontrolü ihaneti yaptılar ve neslimizi kurutma yoluna gittiler.”
Artık üzerimizde oynanan bu büyük oyunu görün lütfen ve üremek için sevişin.
Paralel mastürbatörler iş başında, Türkiye büyük oyunu gör
Hazır zürriyet dedik, o zaman gelin biraz da cinselliğin ve kadın erkek ilişkilerinin adeta cinsel açlığın Afrika’sı gibi bir ülkede yaşanan korkun olaylara bakalım… Metro Turizm Yönetim Kurulu Başkanı Çiğdem Öztürk, otobüsteki mastürbasyon skandalı nedeniyle bir kadın olarak büyük üzüntü duyduğunu belirterek, “Bundan dersimizi aldık” dedi.
Yaşanan olaydan dolayı bir kadın olarak çok büyük üzüntü duyduğunu belirten Öztürk, “Yaşanan olay çok üzücü, aslında toplumsal bir sorun. Türkiye’de otobüste, minibüste, takside, yolda yürürken sokakta, hatta ana caddede, okulda, camide, her yerde başınıza gelebilecek olan bu tehlikeyi hissettiğiniz bir durum” dedi… İki kere cami demesi beni biraz korkuttu.
Bu arada Çiğdem Hanım özür dilerken, şirketin başındaki beyefendi olayı hemen paralele bağladı. Paralel mastürbatörler iş başında. Türkiye büyük oyunu gör.
Umarım bu olaylardan sonra TDK gerekli önlemleri alır ve ‘paralel’ kelimesine yeni bir tanım getirir. Mesela: Paralel: 1. Başınıza kötü bir şey geldiğinde suçu atacağınız şey, olgu, örgüt ya da terör organizasyonu. 2. Anca sonsuzda kesişebilen iki doğru parçasının geometrik durumu. 3. (Argo) Çok ağır bir hakaret. Böyle ‘Gulu gulu’ ya da ‘Çapulcu’ gibi… Örn: Paralel pislikler, yine noktaları birleştirmiş, bütün noktalar bize çıkıyor!
Piyasa vitrini…
Bu hafta altın ve döviz kaybettirdi. Altınlarını Bülent Ersoy’a yatıranlar kazandı. Bülent Hanım da kazandıklarını balıklara yedirdi. Özellikle Bülent Hanım’ın boynundaki altın zincir piyasalarda şok etkisi yarattı, “Bunlarda söylediklerinden fazla altın varmış, altını düşürün” diye konuştular… Şaka bir yana Amerika’nın ne giydiğini bilmeyen hiphopçılarına verilebilecek en büyük cevabı Bülent Hanım’ın mega kolyesi vermiş.
Heykelleri de vururlar
Öncelikle haber metninde “Müslümanlığı yakışmıyor” yazmış, büyük ihtimalle dedemiz “Müslümanlığa yakışmıyor” demiş olabilir, onu düzeltelim ve haberin analizine geçelim… Şimdi habere göre dedemiz Erzurum’da otururken, televizyonlardan (herhalde tv satan bir dükkanın önünde) çıplak heykeli görmüş…
Bi saniye, ne zamandan beri tv’ler çıplak herhangi bir şey gösteriyor. Neredeyse bazı kanallar artık belgesellerde hayvanları bile mozaikleyecek hale geldi. Picasso tabloları, eski posterler, bikinili insanlar yani aklınıza gelip gelmeyen ne varsa mozaiklenirken, öncelikle heykelin televizyonlarca mozaiklenmeden gösterilmesini kınıyorum. Çünkü çıplaklık hayatımızı kaydırabilir. Geçen yıl istemediği anda birden internetten indirdiği dizide kadın memesi gören bir arkadaşım hala komada. Ben çıplaklıktan kaçmak için dizilerin sadece sesini dinliyorum. Onda bile çıplaklığı hissedebiliyorum.
Aynen böyle devam. Heykele saldıralım, resimleri parçalayalım, şiirleri kitapları okumasak da yasaklayalım, ne de olsa ‘yakışmıyor…’ Ne de olsa onca eser insanlığın ilerlemesine, gelişmesine, yeni bir şeyler bulmasına yaramadı.
Hazır yaşıyorken neden daha iyi hayatlar isteyelim ya da insanların istedikleri gibi yaşamalarına engel olmayalım ki. Herkes bu dede gibi olsa, ne güzel bir ülke olacağız, mesele iki üç meme değil, anlamadınız mı? (Bu arada üc meme görmek isteyen eski Total Recall’a baksın –bilimkurgu filmi kendisi-)
* Dedeyi İzmir’e getiren bir motivasyon, diğer insanlara neler yaptırır? Düşünmek bile istemiyorum.
Yurtta TOKİ, cihanda TOKİ
Numi açıkladı. Operasyonlar sırasında 6 bin 320 bina yıkılmış. Sokağa çıkma yasağı kalktıkça insanlar evlerine gidip yerlerinde sadece moloz bulabiliyor. Sorun yok, butik ülke değiliz, bir yıktıysak bin dikeriz… Aynı ağaç gibi.
Zamanında kahvelerin favori geyiği olan ‘Ya şu doğuya atom bonbası atıcan, her yeri dümdüz edecen..’ neredeyse gerçek olmuş…
Kahvelerin izbe ortamından şu günlere gelmek de büyük başarı. Neyse ki başımızdakiler terörün her şeyi yıkarak, herkesi tutuklayarak engelleneceğini, şiddete daha da çok şiddetle giderek kalplerin ve halkların kazanılabileceğini çok iyi biliyor. Kesin o 6320 binanın hepsi de terörist doluydu. Zaten İstanbul’daki İnsaniyet Zirvesi’nde “Çatışma ortamında her taraf da insani kuralları uygulasın” bildirisine de imza atmadık. İstediğimiz gibi yıkarız.
Deliliğin evrenselliği ilkesi
Küreselleşme nefis bir şey. 80’li yıllarda ilk duyduğumda ‘dünyanın her yerindeki zenginlerin şişmanlaması’ gibi bir kavram olduğunu düşünmüştüm. Şimdi anlıyorum ki çok da farklı bir şey değilmiş.
Bu hafta Kötü Kore resmi yayın kuruluşları (Bizdeki havuz medyasının daha kalitelisi ve daha gelişmişi gibi düşünün) Amerika’daki seçimler için Trump’ı desteklemeye başladı. Tabii ki bu saçma davranışın sorumlusu Kötü Kore’nin başındaki hastalık, dobi çocuk. Mesela ona sorsanız “Diktatör değilim, olsam yerinde duramazdın” der… Güzel insanlar her zaman birbirini kenefte bulmuyor sanırım.
Egemenlerin hukuku
Fetih kutlamalarıyla ilgili çok şey söylendi ve yazıldı. Ben iki noktaya dikkat çekip kaçacağım.
1. Neden ‘Diriliş’ değil de ‘Yeniden Diriliş’? Çünkü zombi miyiz kardeş, ölüp ölüp dirilelim. Yani eğer ‘Osmanlı’nın dirilişi’ desek, tamam, o kafalara geliyoruz ama sanki ‘Osmanlı yeniden dirildi’ dersek, arada bir kere dirilip sizlere ömür olması gerekiyor. Maalesef bunu da ben demiyorum, Türkçe diyor.
2. Fatih’in resmini çok göremedim. Yerine yeni Fatih’imizi gördüm. Acaba bu durum ‘Artık yeni bir çağ başlıyor, yeni Fatih bu, bu böyle bilinsin’ anlamına mı geliyo?
3. Egemen neden ‘ekipler’e selam yolluyor? Kim ya o ekipler?
4. ‘İki’ dedikten sonra bununla birlikte ‘dört’ nokta yaptı.
Egemen’i yeniden diriltmek elimizde arkadaşlar!
Robotlar rüyalarında elektronik kıspet görür mü?

Tübitak’ın tuhaf projeleriyle kafanız karıştıysa, bilimde ve teknolojide nerelere gidebileceğimizi görmek istiyorsanız, ürettiğimiz robotlara biraz bakalım da rahatlayalım… Robot da olsa önce insan demişiz işte, ne uğraşıyorsunuz?
Zaten robotların da amacı insan gibi olmak. Robotlar bir gün gelecek, “Ben de yağlı güreş tutmak istiyorum” diyecek, işte o günden önce buna hazırlanıp “Abi biz sana yağlı güreş yükledik zaten doyasıya tut güreşini, hem yağ sana da yarar” diyebileceğiz.
Mevzu Skynet değil, hala anlayamadın mı?
Sıcak müzik havası
Havalar hazır ısınmışken sizlere nefis bir albüm önermek istiyorum. Alın bu albümü deniz kıyısında, ovalarda, vadilerde ya da Maslak’ta plazalarınızın içinde dinleyin. Her türlü iyi gelecek.
Eğer hoşunuza gittiyse bir de şuna bir bakın. Ben ikinci parça ‘Lover come back to me’yi çok seviyorum. (Daha önceki yazılarda da eklemiş olabilirim, olsun bi daha dinlemeniz için iyi bir fırsat olur. Kesin paralelciler yeniden eklemiştir yazıya bu linki)
Kapatırken
Haftayı kapatırken umarım hala reyizin üniversite diploması var mı yok mu tartışmalarına girmiyorsunuzdur. Sonuçta bu kadar şeye inandınız, bir diploma mı sizi bozacak?
Bakın ben size ne diyeyim, bu dünyaya binlerce diploma gelebilir ama sadece bir reyiz geliyor. O yüzden şimdi susun ve fiili durumun yasallaşmasına çalışın. Ya ben demiyorum, Binary dedi. Hatta tam metni şu şekilde: “Yapmamız gereken en önemli iş, fiili durumu yasal hâle getirmek ve bu kafa karışıklığını sona erdirmektir. Bunun en iyi yolu yeni anayasadır, başkanlık sistemidir.”
Yani fiili durum yasalara aykırı, kapiş?