METE ÇUBUKÇU
Cumartesi günü Dolmabahçe Sarayı’nda hükümet üyeleri, HDP heyeti ve devlet yetkililerinin birlikte yaptığı açıklama, tarafları çözüm süreci açısından bağlayan tarihi bir adım. Adımın tarihi olması bundan sonraki sürecin sadece hükümet değil devleti de bağlayacak olmasından kaynaklanıyor.
İkinci mühim husus, sürecin demokratikleşme ve güvenlik paketiyle ilişkisi.
Cumartesi günü açıklanan 10 madde, Abdullah Öcalan’ın 29 Kasım 2014 tarihli ‘Barış ve Demokratik Çözüm Taslağı’ başlıklı metninin özet hali.
Kasım ayındaki alt başlıklardan biri şuydu: Sürecin güvenlik boyutu. O dönem tabii ki ‘İç Güvenlik Paketi’ de gündemde değildi. Ve bu madde detaylandırılmamıştı.
Açıklanan 10 madde arasında öne çıkan, çözüm sürecinde demokrasi-güvenlik ilişkisinin kamu düzenini ve özgürlükleri koruyacak şekilde ele alınması.
Belli ki mutabakata varılmış
Yani 10 madde içinde ‘İç Güvenlik Paketi’ bu kez somut bir şekilde yazılmış. Belli ki Meclis’te kıyametin kopmasına neden olan ‘İç Güvenlik Paketi’nin revize edilmesiyle ilgili karşılıklı mutabakata varılmış.
Açıklamadan bir gün sonra da Pervin Buldan, “’İç Güvenlik Paketi’yle ilgili bazı değişiklikler yapılacaktır. Yasa bu haliyle çıkmayacak” derken mutabakatın bağlayıcı olduğunu hem muhataplarına hatırlatmak hem de kamuoyuna duyurur gibiydi.
Bunun ipuçları da verildi zaten. ‘İç Güvenlik Paketi’ ya revize edilecek ya da tamamen rafa kaldırılacak.
HDP görüşme heyetinden Sırrı Süreyya Önder’e göre bu konuda hükümet tarafından yapılan farklı açıklamalar ‘hükümetteki yarılmanın alameti’ ki bu değerlendirme önemli. 10 madde içindeki ‘İç Güvenlik Paketi’ görüldüğü haliyle “HDP için kırmızı çizgi.” Yani paket bu haliyle yasalaşmayacak.
Ön koşul meselesine gelince… Sırrı Süreyya Önder’e göre, “Bu 10 madde kesinlikle bir ön koşul, hatta müzakerenin başlaması için en temel ve en önemli koşul.”
Önder bir aksilik olmazsa, ‘bu hafta içinde müzakere için görüşmelere başlanabileceği’ görüşünde.
Peki ya Öcalan silahlı mücadeleyi bırakma için kongre toplama çağrısını bir kez daha yapacak mı?
Önder, “Buna gerek yok. Zaten Kandil de görüşünü belirtti, burada bir görüş ayrılığı yok” diyor.
Anlaşılan o ki Öcalan’la Kandil’in farklı düşünmediğini, aralarında sadece nüans olduğunu anlamak ya da ‘Öcalan iyi Kandil kötü’ üzerinden algı oluşturmaya çalışmayı bırakmak gerekiyor.
Silahlı mücadeleyi sonlandırmak ayrı, silah bırakmak ayrı
Diğer bir kavram kargaşası ise silah bırakmayla ilgili.*
PKK Türkiye’ye karşı silahlı mücadeleyi sonlandırmaya hazırlanıyor, toptan silah bırakmıyor. Silahlı mücadeleyi sonlandırmakla silah bırakmak farklı şeyler.
Tabii ki silahlı mücadele sonlandırılırsa çok önemli bir dönüm noktası olacak.
PKK dışarıda silah bırakmıyor. Irak, Suriye gibi ülkelerde yapacağı birçok şey var. Hatta Batı nezdinde bu iki ülkede IŞİD’e karşı mücadele eden en önemli örgüt ki bu tespit doğru. Bu nedenle önümüzdeki süreçte Ortadoğu’daki dengelerde oynayacağı rol söz konusu. Üstüne üstlük özellikle Suriye’de hala IŞİD gibi tehditler varken silah bırakması da mümkün görünmüyor. Ankara da buna ses çıkarmıyor, çıkarması da mantıksız zaten.
Önemli günler yaşıyoruz, hem Türkiye hem çözüm süreci hem de Ortadoğu açısından.
*Sırrı Süreyya Önder: Süreçte gelinen aşamaya ilişkin Öcalan’ın temel belirlemesi de şudur: Bu 30 yıllık çatışma sürecini kalıcı barışa götürürken, demokratik bir çözüme ulaşmak temel hedefimizdir. Asgari müştereğin sağlandığı ilkelerde silahlı mücadeleyi bırakma temelinde stratejik ve tarihi kararı vermek için PKK’yı bahar aylarında olağanüstü kongreyi toplamaya davet ediyorum. Bu davet, silahlı mücadelenin yerini demokratik siyasetin almasına yönelik tarihi bir niyet beyanıdır.
– Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan: Silahların bırakılmasına yönelik çalışmaların hız kazanması, tam anlamıyla bir eylemsizliğin hayata geçmesi ve demokratik siyasetin bir yöntem olarak öne çıkartılması konusundaki açıklamayı önemli görüyoruz.