Psikolojik rehberlik olanaklarının yetersizliği, okulda olmalarına karşın eğitimden uzaklaşmalarına neden oluyor. Disiplin ve ders başarısı gibi konular özellikle ortaokul ve liselerde önemsenmiyor.
Sınıfta kalmanın zorlaştığı sistemde herkes okulu bitirebiliyor. Görünüşe göre devlet okullarında öğretmenler ve öğrenciler kaderlerine terk edilmiş durumdalar.
Devlet okullarında manzara o kadar kötü ki ekonomik koşulları iyi olmayan aileler bile özel okullara yönelmek zorunda kalıyor. Kimi veli, yalnızca çocuğunun can güvenliği için bu kararı veriyor. Ailelerin önemli bir bölümü de özellikle AKP’nin eğitimdeki dayatmalarını hafifletmek için bu yola başvuruyor. Varını yoğunu okul parası olarak ayıran, kredi çekerek çocuğunu okutmaya çalışan bir kesim var. Ortaöğretimde çocuğunun eğitimine aile bütçesinin önemli bölümünü ayıran ailelerin nefesi liseden sonra tükeniyor. Paralı üniversiteye gitme oranları liseden sonra ciddi oranda düşüyor.
Kimse mutlu değil. Devlet okulunda, özel okulda çalışan öğretmenler değil. Öğrenciler değil. Devlet okuluna gidenler eğitim alamıyor, özel okula gidenlerde eğitim bilinci gelişmiyor. “Nasılsa babamın parasıyla okuyorum, sınıfta kalmam” anlayışı genel yaklaşım. Temeli olmayan bir şımarıklık gelişiyor yani…
Bir de emekli maaşıyla geçinemeyen öğretmenler var ki durumları çok hüzünlü. Çalışmak zorundalar… Tıpkı 74 yaşında, öğrencisi tarafından öldürülen İbrahim Okutgan öğretmenimiz gibi.
Kuşaklar geliyor, kuşaklar gidiyor. Eğitimde karamsar tablo değişmiyor. Şimdi sahnede Yusuf Tekin var. “Yen sistem” dayatma sırası onda. Atanmışı, atanamışı, çalışanı, emekli çalışanıyla öğretmenler; devlet okuluna, özel okula giden öğrencileriyle ve aileleriyle bir kere daha deney canlısı muamelesi görüyoruz.
İktidar gibi eğitimin kaderi de değişmeli.