
İHSAN DAĞI
@Ihsandagi
Seçimlere hala uzun bir süre varken hem psikolojik hem söylemsel üstünlük, hem de taktik ve moral üstünlük artık muhalefette. Bir yandan ekonomik kriz, işsizlik, geçim sıkıntısı, öte yandan da ‘AKP seçimi kaybedecek’ algısı iktidar partisini her geçen gün biraz daha yıpratıyor.
AKP 2002’den bu yana her seçime favori parti olarak girdi ve kazandı. Şimdi ilk defa bir seçime doğru AKP’nin ‘kazanamayacağı’ konuşuluyor.
KONDA son anketinde AKP+MHP’nin oyunu yüzde 42, CHP+İYİ Parti’nin oy oranını da yüzde 44 olarak açıkladı. Metropoll’e göre seçmenin yüzde 54’ü gelecek seçimleri AKP’nin kaybedeceğini kanısında; kazanacağını düşünenlerin oranı ise yüzde 38.
Neredeyse 20 yıl sonra ilk defa, AKP’nin gelecek seçimleri kaybedeceği fikrini kamuoyu ‘satın almış’ görülüyor.
Seçimleri kimin kazanacağına ilişkin ‘beklenti’ önümüzdeki seçimlerdeki katılım düzeyini, kampanyaları, adayları, siyasi partilere yapılan bağışları ve hatta sonucu etkileyebilir.
Öncelikle, son zamanlara kadar AKP’nin gücüne güç katan ‘yenilmez parti’ algısının sarsılması iktidar partisi için ciddi bir sorun. Bir kısım seçmenin, özellikle de AKP tabanını oluşturan muhafazakar-sağ seçmenin kazanandan yana olma eğilimi güçlü. 70 yıldır tek başına veya koalisyon ortağı olarak iktidara tutunan bu kitle iktidardan uzak düşmek yerine, kazanacak olana doğru hareketlenebilir.
Aslında bunu gözlemliyoruz şimdiden; iktidar partisi, tabanının bir kısmını İYİ Parti’ye, bir kısmını da DEVA ve Gelecek Partisi’ne kaptırıyor. CHP’ye gidenler de az değil. Önemli bir kesim de ‘kararsızlar’ kitlesine katılıyor. DEVA ve Gelecek Partisi’nin Millet İttifakı’na katılarak ‘iktidar alternatifi’ blokta yer alması AKP sonrası dönemde de iktidara tutunmak isteyen muhafazakar-sağ seçmenin bu partilere geçişlerini artırabilir.
Beklentinin seçim sonuçlarını etkileyici yönlerinden birisi de kaybedeceği düşünülen partinin seçmenlerinde sandığa gitmeme eğiliminin yüksek olması. ‘Zaten kaybettik, işimize bakalım‘ diyen seçmen oy vermemeyi tercih edebilir.
Anketlerde protesto oyu ve kararsız seçmenin yüksek çıkmasının nedenlerinden birisi iktidar partisinden umudu kesenler. ‘Umutsuzluk ve yenilmişlik duygusu’ geçmişte muhalefet partileri aleyhine işlemiş, seçmeni arasında oy verme eğilimini düşürmüştü. Şimdi benzer bir durumun iktidar partisinin tabanında gözlemlenmesi kuvvetle muhtemel.
‘Kaybediyoruz’ algısı, AKP’nin seçim kampanyasını da sekteye uğratabilir. Yıllardır iktidarın gücü ve kaynaklarıyla tabanını, örgütünü, adaylarını mobilize eden AKP bu defa gönüllü, heyecanlı ve aktif çalışanlardan yoksun kalabilir. Seçimden sonra kaynak ve makam vadedemeyen bir parti, tabanını harekete geçirmekte, kampanyaya katmakta, sandığa götürmekte zorlanır.
‘Bu defa kaybedecek’ algısının iktidar partisi için tahrip edici gücü şimdiye kadar kurduğu ve işlettiği ‘patronaj’ sisteminin artık işlemez hale gelmesinde gizlidir. Seçmen, seçimi kazanamayacağını düşündüğü bir partinin artık ‘patron’ olmadığını bilir.
Ayrıca, seçimi kaybedeceği beklenen partinin ‘aday profili’ de zayıflar. Her zaman uzun kuyrukların olduğu, toplumun önde gelenlerinin sıraya girdiği AKP’de bu defa aday olmak isteyenlerin sayısının azalması, adayların profilinin düşmesi kimseyi şaşırtmasın.
Hepsinden önemlisi, seçimi kaybetmesi ‘beklenen’ bir iktidar partisinin ‘sandığa müdahale etme’ potansiyeli olan bürokrasi üzerindeki kontrolü zayıflar. Bürokrasi, kaybedeceği belli olan aktör adına sandığa müdahale etmekten çekinir. Eğer birileri sandıkta usulsüzlük yapmasını istediklerine seçimden sonra ‘koruma’ vadedemiyorsa müdahale ihtimali azalır. İktidarın kağıttan bir ev gibi yıkılmakta olduğunu gören bürokrasi, sandıklara hile karıştırmakta tereddüt edecektir. Dolayısıyla seçimlerde yolsuzluğun, usulsüzlüğün, baskı ve sindirme politikalarının engellenebilmesi için iktidarın sandıkta değişeceği, değişmekte olduğu algısı ‘caydırıcı’ bir rol oynar.
Muhalefet bloku da seçim sonuçlarına ilişkin beklentilerden etkilenir; İktidar partisinin bu defa kaybedeceğine inanan muhalefet kesimlerinde bu inanç çok güçlü bir ‘motivasyon’ kaynağı ve ‘mobilizasyon’ aracına dönüşebilir eğer ‘doğru’ bir biçimde yönetilebilirse.
Değişimin bu seçimle gelmekte olduğuna inanan muhalif kesimlerin seçime katılma eğilimi yüksek olacaktır. Ayrıca, değişim iradesinin oya dönüştüğünü, o oylarla sandıkta kazandıklarını bilen insanlar oylarına sahip çıkacak, sandık güvenliğini sağlamak için organize olacaklardır.
Dahası, iktidarın kaybedeceği beklentisi, şimdiye kadar kıt kaynaklarla siyaset yapmaya çalışan muhalefet partilerine maddi ve manevi kaynak akışı da yaratır. Birden cömert bağışçılar ortaya çıkar. Örgütlenmek, seçim kampanyasını yürütmek, sandık güvenliğini sağlamak için gerekli parasal kaynaklara ulaşılır, kampanyada çalışacak gönüllüler çoğalır. Herkes zaferin bir ucundan tutmak için mobilize olur.
Ayrıca, ‘İktidar gidici’ algısı muhalefetin aday havuzunu genişletir. Geçmişte iktidar koridorlarında görülen uzun adaylık kuyrukları bu defa muhalefet partilerinde karşımıza çıkar. Nitelikli, seçimin kazanılmasına katkı sunabilecek, kazanıldığında da iktidar kadrolarında hizmet üretebilecek nitelikte adaylara ulaşılabilir.
Nihayet, ‘İktidar kaybedecek’ beklentisi yaygınlaştıkça bürokrasi ve yargıda muhalefeti dinleme, uyarılarını ciddiye alma, taraflara eşit ve adil davranma eğilimi, kısaca, daha adil ve eşit koşullarda seçim yapma ihtimali güçlenir.
Ancak bütün bunlar kendiliğinden olmayacak; sürecin maharetle yönetilmesi gerekiyor.
AKP’nin ‘yenilmezlik’ algısı Ankara ve İstanbul’u kaybetmesiyle ağır bir darbe yemişti. Şimdilerde ‘yenilebilir’ olduğu yerleşik bir kanaate dönüşüyor. Bu, muhalefete büyük bir psikolojik ve taktik üstünlük sağlıyor. Soru şu: Muhalefet partileri ve muhalif kesimler bu üstünlüğü seçimlere kadar sürdürüp yönetebilecek mi?