FREDERIKE GEERDINK
2006’da Türkiye’ye henüz gelmeden önce Hollanda’da gazeteci bir arkadaşımla konuşuyordum. Yurtdışına çıkmak istiyordum ama nereye gideceğime daha karar vermemiştim. Bana ‘Savaş muhabiri olmayı düşünür müsün?’ diye sordu. Bir saniye bile düşünmeden cevabımı verdim: ‘Hayır! Barış muhabiri olmak çok daha güzel değil mi?’
Bu güzel düşünce o günden beri aklımdan hiç çıkmadı. Tabii, ne kadar güzel? Olaya bakış açınıza göre değişir elbette.
Geleneksel gazetecilik perspektifinden bakıldığında, barış muhabirliğinin pek bir ağırlığı yok. Nihayetinde savaş demek, haber demek. Çatışmalar, ölümler, orduların ilerleyişi, geri çekilişi, silahlı militanlar, mülteci akınları, insanlık trajedileri, bombaların yıktığı şehirler, siyasi dalavereler, müzakereler, dostlar, düşmanlar… E, daha ne istiyorsunuz?
Savaş biter, muhabir gider…

Fotoğraf: DHA
Bir ülkede barış sağlanır sağlanmaz muhabirler orayı hemen terk eder ve bir sonraki savaş alanına gider. Sonuçta bir düşünün… Artık Kuzey İrlanda’yı ve Belfast’ı, Kosova ya da Falkland Adaları’nı haberlerde hiç izliyor musunuz?
Türkiye’ye gelmeye karar verdim. Devletle PKK arasında silahlı mücadelenin süregeldiği ama topyekun bir iç savaşa sahne olmayan ya da başka bir ülkeyle savaşmayan bir ülke. Burada hiç istemediğim şeyi yapmak, yani cephelerden bildirmek durumunda kalmayacaktım.
Türkiye aynı zamanda birçok alanda ilginç gelişmelerin yaşandığı bir ülkeydi; olan biten hakkında yazıp, haberleri yurt dışına kolaylıkla satabilecektim. 2006’da sıcak bir konu olan AB süreci, kadın hakları, azınlık hakları, ekonomi, turizm, politika, laiklik ve İslamcılık…
Barış süreci haberle dolu
2013’te başlayan barış süreciyle birlikte aklıma yeniden barış muhabiri olma fikri geldi. Diyarbakır’a taşınma sebebim buydu. Devletle Kürt hareketinin bu işi nasıl başaracağına şahit olmak son derece ilginç olmayacak mıydı? Ve uzun zamandır uğruna mücadele edilen anadilde eğitim, bölgesel otonomi ve siyasi tutukluların salınması gibi insan hakları ne zaman yürürlüğe konacaktı?
PKK’nin dağdan inip kalıcı olarak silah bırakışını haberleştirmek harika olmayacak mıydı? Kürtler özerk Kürt bölgesini nasıl yönetecekti? Türkiye’de sadece Kürtlerin değil, aynı zamanda Türklerin ve diğer grupların kimlikleri nasıl değişecekti? Bunların hepsi birçok medya kuruluşu açısından savaş kadar çekici değil ama ben bu haberleri parlatabilecek kadar deneyimli bir gazeteciydim.
Bir anda her şey sallandı
Son birkaç haftadaysa korktum. Eğer Kobani düşerse, barış süreci sona erecekti. Sonra sokaklarda çatışmalar başladı. Sadece Kürtlerle güvenlik güçleri arasında değil, hem değişik Kürt gruplarının kendi aralarında hem de ellerinde sopa ve bıçaklarla koşan milliyetçi Türklerle Kürtler arasında…
Bir anda, barış dolu bir gelecek gerçekten sallantıda gibi göründü. Ya PKK ile devlet arasındaki savaş yeniden başladığı gibi Türkiye’de bir de iç savaşa gömülürse ne olacaktı?

Fotoğraf: Reuters
Birçok kişinin ikinci olasılıktan korktuğunu ve ‘iç savaş’ kelimelerini telaffuz bile etmek istemediğini biliyorum. Ben de telaffuz etmiyordum; şu an ilk kez kullanmamın nedeni de barış hakkında yazıyor ve şimdi tehlikenin çok büyük ölçüde azaldığına inanıyor olmam.
Süreç Erdoğan’ın elinde
HDP bu hafta Öcalan’ı ziyaret edecek ve bence onun ateşkesi sonlandırması çok düşük bir ihtimal. Kobani halen direniyor ve askerin PKK’ye son saldırısının bir yenisi olmadı.
Kürt hareketi barış istiyor. Fakat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da sürece gereken katkıyı yapması önemli. Bir yol haritasının çizilmesi harika ama eylemler kelimelerden daha değerlidir ve henüz hükümetin kayda değer bir adım attığını görmedik.
Sonuçta barış süreci Erdoğan’ın elinde. Ve benim bir barış muhabiri olarak kariyerim de. Lütfen beni savaş muhabiri olmaya mecbur bırakmayın.