Sıkça duyduğumuz bir söylem var: Kürtler kardeşimizmiş. Kardeşlik en ideal ilişki olarak sunuluyor ve Kürtlere iyi ilişkimizin kardeşlik üzerinden olabileceğini söylüyorlar. “Hepimiz kardeşiz” ve “bu Kürtler daha ne istiyor?” Hikâye bu şekilde kurgulanıyor. Ancak, burada sadece Kürtleri değil sunulan kardeşlik ilişkisini de incelemek gerekiyor. Güçlü olan kartal zayıf kardeşini yuvadan atarak öldürüyor. Bu olay annenin/babanın gözleri önünde oluyor. Bazı kardeşlikler ölüm demek… Kürtler Türkleri ne de Türkler Kürtleri sevmek durumunda/zorunda. Zaten zorlandığımız hiçbir ilişkide sevgi oluşmaz. Sevgi gönüllü ilişkilere verilen addır. Ama birlikte yaşayanların birbirlerinden nefret etmek gibi sevme şansları da var. Sevgi her ilişkinin olmazsa olmazı değildir. Öteki’ni kabul etmek, eşitlik, adalet, empati… İki insanın/toplumun birlikte yaşaması projesini neden kardeşlik dışında farklı bir ilişki biçimi olarak düşünmeyelim? İki tarafın da ötekiyle “göz hizasında bir ilişki kurma” çabası da bir seçenek yani.
“Kürtler kardeşimiz” söyleminde, Türkler bir ağabey pozisyonundan konuşuyorlar. Ancak bu ağabeylik, Kürtlere sorulmadan, onların onayı alınmadan Türkler tarafından kendilerine atfedilen bir pozisyon. Bu “doğal ağabeylik” durumu bir sorun haline gelebiliyor. Jürgen Martschukat Fitness Çağı‘nda Bağımsızlık Savaşı sonrası Amerikalıların İngilizlerden ayrılığı ve bağımsız devlet olmayı ‘ergenlikten çıkıp tam erkek olma’ olarak tanımladıklarını yazar. Yurttaşlık sadece beyaz erkeğe tanınan haktır. Ve bu hakkı elde edenler bağımsızlaşırken kendi ‘azınlıklarını/siyahlarını’ yurttaşlık dışında tutarlar ve eşitliklerine engel olurlar.
Çoğumuz toplumu büyük aile gibi kurgularız. Ailenin babası/otorite kurallar koyan ve uygulayandır. Babanın adil ve herkese eşit mesafede olduğu teorik olarak doğru. Devlet baba bazı çocuklarını çok seviyor. Modern ırkçılık işte bu sevgi üzerinden, pozitif ayrımcılık üzerinden yapılıyor. Sorunlara çözüm olan sevgi bazı durumlarda sorunun nedeni olabiliyor. Almanya’da okuldaki bir öğretmen ‘yabancılar dışarı’ ya da ‘pis Türkler’ diye bağırmıyor. Sınıfta Alman öğrencileri daha çok sevdiğini tutumuyla, adaletsizliğiyle sergileyerek ırkçılığını, faşistliğini gösteriyor. Devlet babanın da Türkiye’de ‘öz çocuklarını’ sevmesi, bu sevgiyi teşhir etmesi ciddi sorun oluyor…