İzmir’deki depremde yıkılan binalardan Rıza Bey Apartmanı’ndaki ölüm ve yaralanmalara ilişkin davada savunma yapan tutuklu sanıklardan binanın betonarme statik proje müellifi ve sürveyanı, inşaata hiç gitmediklerini söyledi.

İzmir’de 30 Ekim 2020’de İzmir’in Seferihisar ilçesi açıklarında meydana gelen depremde 117 kişi hayatını kaybetmişti. Yıkılan ve en fazla can kaybının yaşandığı Rızabey Apartmanı’nda 36 kişi can vermiş, 17 kişi yaralanmıştı.
AA’nın haberine göre haklarında ‘bilinçli taksirle birden fazla insanın ölümüne ve yaralanmasına neden olma’ suçundan dava açılan dördü tutuklu dokuz sanığın yargılanmasına, 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edildi.
Savunma yapan tutuklu sanık, statik betonarme proje müellifi ve inşaat mühendisi T.P., hakkındaki suçlamaları reddetti.
Bina için 1993’te kanunlara uygun şekilde inşaat ruhsatı alındığını ve sorumluluğun müteahhit, sürveyan ve fenni mesulde olduğunu savunan T.P. inşaatı kontrol etmek gibi bir sorumluluğu olmadığını iddia etti.
T.P. şunları söyledi: “Yıkıldığını izlediğimde zemin kattan yıkılmaya başladığını gördüm. Binanın üzerinde, projesine uygun olmadan yapılan ve ek yükler getiren balkon kapatmaların olduğunu gördüm. Bunlar tehlikeli olabilir. Ciddi inşaat hataları var. Yıkılmasındaki sebep, binanın 1999 ve 2005 depreminde hasar almasına rağmen gereği yapılmaması. Suçlu olmadığımı düşünüyorum.”
Fay hattıyla ilgili bilgileri yokmuş
Binanın 27 yıl önce yapıldığını, o dönemde fay hattıyla ilgili bilgilerinin olmadığını, deprem yönetmeliğinin de çok farklı olduğunu anlatan T.P. savunmasını şöyle sürdürdü: “Yaptığım projenin uygulamasıyla ilgili bir kontrol yapmadım, böyle bir talep de gelmedi. Fenni mesul diye sorumlu bir arkadaş vardı. İmzaladık projeyi verdik, inşaatı nasıl yaptılar bilmiyorum. O dönemdeki kanunlara göre fenni mesul sorumludur. İnşaata hiç gitmedim, müteahhidi tanımam. İnşaat ruhsatı alındığını bile bilmiyordum. İnşaat Mühendisleri Odas’ının da mesul olduğunu düşünüyorum.”
T.P, bir müşteki avukatının, “İnşaatın projeye uygun yapılmadığını görüp uyarsaydınız sonuç farklı olur muydu” sorusuna, “3 bin proje hazırlamışımdır. Hepsini kontrol etme imkanım yoktur. O inşaatın fenni mesulü, müteahhidi vardır. Telefonum hep açıktır. Sorsalardı” yanıtını verdi.
‘Herkes sorumluluğu birbirine atıyor’
Bu sırada bir müşteki avukatı, “Proje çizilmiş, atılmış ortaya. Herkes sorumluluğu birbirine atıyor. Sorumluluk kimde? O tarihte yapı denetim firmaları yoksa kimler denetliyordu” diye sordu.
‘Birinin isminin yazılması gerekiyordu’
Tutuklu sanık sürveyan D.K. ise internetten baktığında ‘sürveyan’ kelimesinin anlamının ‘en alt düzeydeki teknik eleman olduğunu, inşaatın yalnız iş güvenliği ve düzenini sağlayan kişi olduğunu’ gördüğünü söyledi..
Çalıştığı inşaat şirketinde zaman zaman mimari proje çizimine de yardım ettiğini ifade eden D.K. şöyle devam etti: “Ofis içi çalışıyordum. Hangi kanun ve yetkiyle gözetmenim ben? Hiç inşaat alanına gitmedim. İnşaat ruhsatı için müracaat ediliyordu. Belediye zorunlu tutuyordu. Sürveyan kısmını imzalamak durumunda kaldım. Birinin isminin yazılması gerekiyordu. Şantiyeye hiç gitmedim. İmzayı prosedür gereği attım.”
Müşteki avukatları, D.K.’nin savunmasından sonra inşaatı yapan şirket hakkında tüm avukatların katılımıyla suç duyurusunda bulunacaklarını söyledi.