Türkiye ekonomisinde 2020 yılında ödenmesi gereken dış borcun yaklaşık 169 milyar dolar olduğunu söyleyen Prof. Dr. Selva Demiralp, geçmişteki finansal krizlerde ortaya konan ‘borç çevirme’ performansının aşılamaması halinde, bu borcun 35 milyar dolar ila 50 milyar dolarlık kısmının çevrilemeyeceğini belirtti.

İktisat profesörü Demiralp, BBC Türkçe’deki yazısında ‘corona’ salgınının yarattığı krize yüksek dış borçla yakalanan Türk ekonomisinin buradan çıkış yollarını ele aldı.
Türk ekonomisindeki dış borcun milli gelirin neredeyse dörtte birine denk geldiğini hatırlatan Demiralp, ‘corona’ krizinde en kötü senaryonun ‘ani duruş’, yani sermaye girişinin tamamen durduğu bir senaryo olduğunu ifade etti.
‘50 milyar dolarlık kısım‘
Bunun olası olmadığını belirten Demiralp, geçmişteki finansal krizlerde borç çevirme oranlarının yüzde 70-80 aralığında seyrettiğini kaydederek, “Eğer benzer bir başarı elde edebilirsek 169 milyar dolarlık borcun 35 milyar dolar ila 50 milyar dolarlık kısmı çevrilemez ve bir yerden denkleştirmek zorunda kalınabilir demektir” dedi.
Salgın koşullarının uzaması durumunda bu rakamın yükselmesinin de ihtimal dahilinde olduğunu ifade eden Demiralp, bankaların borç çevirme oranlarının da yine karamsar bir tablo çizdiğini, Türk bankalarının uzun vadeli dış borç ödemesinde uzunca süredir net ödeyici olduğunu söyledi.
Döviz rezervleri
Salgın ortamında döviz bulma imkanlarının daraldığını ifade eden profesör Türkiye’de alınan bazı kararların bu durumu daha da kötüleştirdiğini şu sözlerle anlattı: “2019 yılında ekonomiyi canlandırmak adına faizlerin hızla düşürülmesi, enflasyon düşmeden gelen faiz indirimlerinin reel faizi düşürüp dolar talebinin tetiklemesi, doların değer kazanmaması için Merkez Bankası döviz rezervlerinin tüketilmesi risklerimizi büyük ölçüde artırdı.”
Kaynak nereden bulunacak?
Böyle bir kriz zamanında en güvenilir döviz kaynağının Uluslararası Para Fonu (IMF) olduğunu ancak buna hükümet kanadının çeşitli gerekçelerle sıcak bakmadığını hatırlatan Demirlap, “Kaynak nereden gelecek” sorusunu şöyle yanıtladı:
“(IMF) Stand-by anlaşması ve sıkı sermaye kontrolü alternatiflerini elersek geriye kalan alternatif uluslararası kuruluşlarla yapılacak swap anlaşmaları olabilir.
Yerli para ile yabancı paranın takas edildiği bu tür anlaşmalar daha kısa vadeli olup miktarı da daha düşük oluyor.
Mesela IMF’nin Covid-19 döneminde geliştirdiği swap hattı her bir üye ülkeye ortalama 10 milyar dolarlık bir bütçe ayırıyor.
Gelelim (ABD Merkez Bankası) Fed’in sağladığı swap hatlarına. Öncelikle unutmayalım ki Fed’in açtığı swap hatlarında nihai hedef ABD finansal piyasalarında istikrar sağlamak.
Fed’in swap hattı açılan ülkeler de bu önceliklere göre belirliyor. Fed’in hangi ülkelere swap hattı açtığına baktığımızda 2007-2009 döneminde swap hattı açılan ülkelerle Covid-19 döneminde de yola devam edildiğini, o zaman belirlenmiş olan gruba yeni bir ülke eklenmemiş olduğunu görüyoruz.”