17 Aralık’tan beri dünya yüzünde başka numunesi olmayan bir olağanüstü hal yaşıyor aslında Türkiye.
Kahvelerde, kafelerde, okullarda, evlerde konuşulan mevzular değişti. İnsanların tape peşinde uyku saati, dili, öfkesi, küfrü değişti. Gezi zamanından beri aslında, siyasetle kurduğu ilişki değişti. Şaşırma, mide bulantısından öğürme eşiği değişti. ‘Normal’i kaydı. Nereye bakacağını, önce neye sinirleneceğini, neyle neyi bağlayacağını bilemez oldu. Ruhen yorucu bir hal bu.
Sorun şu ki belki döneceğimiz bir ev yok. Ya da evden hiç çıkmadık aslında. Tüm sırları ifşa edilmiş bir çekirdek aile gibiyiz şu an. Birbirinin ardından dalavereler çeviren amca oğlunu, dayı kızını herkes biliyor.
Seçim anketleri dolanıyor ortalıkta. Belki ortaya dökülmüş bu yolsuzluk ifrazatına, bu iddiaların yargıya taşınmaması için ortaya konan üstün gayrete, bunlar konuşulmasın diye Twitter’ın, YouTube’un şalterini indirebilecek cürete.
Çocuğu polis tarafından öldürülmüş bir annenin yüz binlerce kişi tarafından yuhalatılabilmesine, protesto edene gaz, hatta dün Van’da olduğu gibi gerçek mermi sıkılabilmesine… Mısır’da, Suriye’de bu kadar ikiyüzlü bir siyaset yürütülebilmesine, bunlar yok gibi davranılmasına.. Yargının, medyanın getirildiği hale..
Ve tüm bunları kaydedip ifşa edecek devasa bir teşkilatı içinden çıkarabilmesine rağmen aynı eve döneceğiz.
Neticede kim hakikaten belediye başkanını seçiyor gibi davranıyor ki?