Örneğin İstanbul’da sahil şeridi özel işletmelerin işgali altında. Kabataş, Karaköy, Kalamış… gibi noktalarda yapılmış veya yapılması planlanan birçok projeye yönelik mücadele, kent hakkı için önemli bir eksen oluşturuyorsa da birçok alanın kullanımının halka yasak olması büyük oranda kanıksanmış durumda. Son olarak, kemer sıkma bahaneli ihalelerde de yine kıyıların satılmak istenmesini kıyılara erişim sorunu ve mücadelesi bakımından önemli bir başlık olarak not düşelim.
Zaten gün geçmiyor ki kıyılarımız özelleştirilmesin. Dün BirGün’de Aycan Karadağ da duyurdu. Ege ve Marmara Bölgeleri’nin en güzel koyları işgal tehdidi altında. Her gün yeni projelerle bu alanlar daha da tehdit ediliyor. Üstelik bu projeler sit alanlarını da kapsıyor. Bazılarına bakalım… Çanakkale’de, Deka Mineral Maden Sanayi ve Ticaret A.Ş., Biga Armutlu Burnu mevkiinde bir rıhtım projesi gerçekleştirmeyi planlıyor. Şirket, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na ÇED sürecinin başlatılması için başvuruda bulunmuş. Bakanlığın burada da kayıtsız yatlara yapmayı vaat ettiği gibi kirlilik ve erişim eksenli adil bir değerlendirme yapmasını bekliyoruz.
Karadağ’ın haberindeki bir diğer proje de Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı Altyapı Yatırımları Genel Müdürlüğü’ne ait. Çeşme-Şifne Yat Limanı projesini hayata geçirmeyi planlıyormuş. Proje kapsamında, toplam 65 bin metrekarelik alana 460 kapasiteli bir yat limanı!
Kıyılarımızdaki yapılaşma, endüstrileşme vb tehditlerin toplumsal, ekolojik, iktisadi boyutlarıyla açıkça ortaya koyan bu örnekler “denizler halkındır” söylemiyle çelişir bir nitelik taşıyor. Öte yandan, bu gidişatın tek panzehiri şüphesiz ki mücadele. Halka açık alanların giderek daraldığı Karaköy rıhtımda bir alanın “Le Vapeur Magique” adlı vapura özel rıhtım olarak kapatılması girişiminin, gelen tepkiler üzerine durdurulması gibi örnekler bu açıdan umut verici.