ERDEM ARDA GÜNEŞ
Defalarca komşuları tarafından işgale uğramış, kanlı bir iç savaş yaşamış, yine de etnik, dini azınlıkların bir denge içinde yaşayabildiği Ortadoğu’nun güzel ülkesi Lübnan’dan çıkan farklı bir indie rock grubu Mashrou’ Leila 30 Eylül’de İstanbul’a Salon İKSV’ye konser vermeye geliyor.
Ortadoğu’da rahatsızlık yaratan, Ürdün’de geçtiğimiz aylarda yasaklanan ama bir yandan da ABD’den Avrupa’ya dünyanın pek çok yerinde festivallerinde kalabalık konserler veren Mashrou’ Leila renkli, ritmik, sesi yüksek çıkan bir politik figür. İstanbul konserlerinden önce solistleri Hamit Sinno ve gitaristleri Firas Ebu Fakher ile müzikleri ve dünya görüşleri hakkında konuştuk.
Müziğiniz Ortadoğu, Avrupa ve hatta ABD’de giderek daha çok ilgi çekmeye başladı. Bugünün uluslararası müzik piyasasında bir Arap müzik grubunun batıda başarılı olması çok sık karşılaştığımız bir durum değil. Sizin sırrınız, şansınız ya da farkınız ne?
Hamit: Bir noktada, belki de akıl sağlığımızı korumak adına, yeterince iyi olduğumuz için bu kadar mesafe kat ettiğimizi düşünmek zorunda hissediyorum. Yine de, herhangi bir bağımsız sanatçının müzik endüstrisindeki başarısının onun nereli olduğundan ayrı olarak hiçbir şekilde kolay olmadığını düşünmüyorum. Bu alandaki zorluklar aşikâr ki; Arap dünyasındaki sanatçılar için çok daha çetinleşti. Sanırım, biz sıklıkla çeşitli söylemlerimizle çıkıntı olmanın avantajıyla doğru zamanda, doğru yerde olduk.
Cesursunuz, Lübnan Başbakanı Saad Hariri’nin önünde ‘Al-Hajiz’ / ‘Kontrol Noktası’ isimli şarkınızı söylediniz, bu şarkının içinde “Sen tokmakçısın” gibi hakaret içerikli sözler vardı ve politik açıdan oldukça eleştirel bir şarkı. Üzerinizde politik baskı yok mu, sizi eleştiren siyasetçiler?
https://www.youtube.com/watch?v=Ywbfa_KqSTc
Hamit: Tabii ki var. Kısa süre önce Ürdün’de yasaklandık. Lübnan’da ve Ortadoğu’nun başka yerlerinde defalarca sansür girişimi oldu. Ortadoğu hakkında çeşitli oryantalist klişelerle istismar edildik. Size uzun süre karşılaştığımız çeşitli politik, sosyal, kültürel baskıları anlatmaya devam edebilirim ama yine de herkes bunların çeşitli türlerine maruz kalıyor ve günün sonunda önemli olan bütün bunlara rağmen yaratmayı başardıklarınız.
Firas: Sanat, politika ya da sosyal konularda etkili olmaya başladıktan sonra, [yaptığınız iş] bir noktada propagandaya dönüşebiliyor, buradaki tehlike çok büyük. Biz yazdığımız şarkılarda ve verdiğimiz röportajlarda eleştirel olmaya çalışıyoruz.
Suriye’deki iç savaş Suriye’den sonra en çok Lübnan ve Türkiye’yi etkiliyor. Bu iki ülke, milyonlarca mülteciye ev sahipliği yapıyor, dünyadaki tüm ülkelerden daha fazla. Türkiye 3 milyon, Lübnan 2 milyon mültecinin kaçış noktası oldu. Öte yandan Suriye’nin onyıllardır Lübnan’ın içişlerine müdahale etmesi var… Suriye’deki durum sizi nasıl etkiliyor?
Hamit: Genellikle günlük bir kalp kırılma kaynağı bu. Koca bir ülkenin yıkımını görmek denge bozucu, dünyanın bunu durdurmak için çok az şey yaptığını görüyorken özellikle… Kendimi beceriksiz ve aciz hissediyorum. Onu geçiyorum, durumun korkunçluğuna rağmen, Lübnan’da Suriyeli birçok insanla tanışmak benim için bir ayrıcalık oldu. Her zaman Lübnan’da karşılaştıkları ırkçılıktan dolayı özür dileme ihtiyacı duyuyorum. “Kurbanı suçlama” durumunun bu şekilde ortaya çıkışını görmek beni aşırı derecede hayal kırıklığına uğrattı ve aydınlattı diyebilirim.
‘Arap Baharı’ hakkında ne düşünüyorsunuz? Gerçekten işler iyi yönde gitmeye başladı mı bu coğrafya için, yoksa daha fazla savaş ve kaos mu getirdi?
Hamit: Bence bu konuda konuşmak için çok erken, politik değişim uzun bir süreç ve sonuçlarını bu kadar kısa sürede görebileceğimizi zannetmiyorum.
En popüler şarkılarınızdan biri Shim el Yasmine’in konusu iki erkek arasındaki aşk ve Tayf Beyrut’ta saldırıya uğrayan bir eşcinsel gecekulübü hakkında ve buna benzer başka şarkılar… Eşcinsel ilişkinin dava konusu olabileceği bir ülkede (Lübnan ceza kanunun 534. Maddesi eşcinsel ilişkiyi suç sayıyor) açıkça LGBT haklarını savunuyorsunuz. Kendi ülkenizde ve bu coğrafyada homofobiyle uğraşmak zor olmuyor mu?
Hamit: Zor olduğunu söylemeye gerek bile yok tabii ki çok zor ama neden zor olduğunu tanımlamak da kolay değil, çünkü biz sadece kendi kariyer tecrübelerimizi biliyoruz. Sektörden bir arakesit alıp incelemeye kalktığınızda tüm bunlar daha açıkça görülüyor ve temsilin korkunç baskıcı bir bakışla birleştiği anlar haricinde kültür endüstrisinin özneyi tamamen ortadan kaldırmakta olduğunun farkına varıyorsunuz.
Yine de bence sonuçta mühim olan ‘bütün bunlara rağmen’ ne yapabildiğiniz. Aciliyeti olan konu bizim etrafımızı saran kültürün hetero-ataerkil bir yapı tarafından şekillendirilmesine verilecek bir cevap. Bu sistemin koyduğu engeller farklı, muhalif görüşleri olan insanların bu engeller karşısında uzlaşmaya razı olmalarına neden olan olmamalı.
Kısa bir süre önce Arap müziğinde alternatif seslere daha fazla yer açılmasını sağlamak amacıyla bir kitlesel fonlama kampanyanız olmuştu #ArapPopunuİşgalEt başlığıyla, alternatif müzikle ne kadar ‘başarılı’ olunabilir?
Firas: Şimdiye kadar ki yolculuğumuza bakarsak, alternatif müzik yapmakla başarılı olmak arasında bir bağlantı olduğunu söylemem zor olur diyebilirim. Başarı yolculuğu uzun ve zorlu. Ayrıca öncelikle kendimiz için bir yer açmaya çalıştık ve fark ettik ki bu gerçekten hiç kolay değilmiş. Siz başarılı olduğumuzu söylüyorsunuz, bunun pek çok faktörü var bence, öncelikle, grubun beş üyesi arasındaki çeşitlilik ve farklılık. Bu grup kendi içinde bir diyalektik geliştirdi ve bizi bireysel olarak sürekli kendimizi geliştirmeye zorladı ki bu da grup içinde çok olumlu bir dinamiğe neden oldu.
İkincisi, eğitimimizle alakalı olmalı, bizler tasarımcıyız, sanatın her alanıyla ilgiliyiz, sinema, fotoğrafçılık, edebiyat ve diğerleri… Bu da ortak ve ayrılan yönlerimizi görme ve tanımamıza imkânı sağlıyor, böylece de müziğimizi ve sözlerimizi şekillendiriyoruz. Üçüncüsü biz insafsız insanlarız bence, kültürü obsesifçe tüketiyoruz, her gün uyandığımızda işimizi zenginleştirecek bir şeye adıyoruz kendimizi ki bu da ‘çalışma saati’, ‘kendimize ayırdığımız saat’ gibi ayrımları ortadan kaldırıyor ve düşününce bu çok da yorucu bir şey aslında. Liste uzayıp gidiyor, aşırı derecede eleştireliz, orijinal olmaya çok değer atfediyoruz, sosyal çevremiz ve ailemizden oluşan bir çember var etrafımızda bizi dürüstçe eleştirip yüreklendiriyorlar.
Salon İKSV’de 30 Eylül’de gerçekleşecek konserinizin biletleri günler öncesinden hızlıca tükendi. Türkiye’de giderek artan özellikle gençlerin oluşturduğu bir kitleniz var… 4 Eylül’de de Bursa’da Nilüfer Festival’indeydiniz, nasıldı?
Firas: Bursa harikaydı, dünyanın her yerinden genç aktif insanların müziği desteklemek için oluşturduğu kalabalığı görmek bizi çok mutlu etti. Festival ekibi de çok profesyoneldi ve onlarla çalışmak ve onlar için çalmak bizi çok mutlu etti.
Hamit: İstanbul’a gelip yeniden bizi destekleyenlerle buluşmak için sabırsızlanıyorum.