CANAN COŞKUN
canancoskun@diken.com.tr
@canancoskun
Narkotik polisi tarafından 2010’da gözaltına alındıktan sonra işkence görüp tehdit edilen Onur Yaser Can’ın intihara sürüklenmesiyle ilgili bilirkişi ve dört polisin yargılandığı davanın ikinci duruşması bugün görüldü.
Duruşmada, Can’ın çıplak aramaya maruz bırakıldığı emniyette gözaltında bulunan Yavuz Koç ifade verdi. Koç, “Soyun dediler, soyundum” dedi. Mahkeme, o dönem görevli polislerle ilgili ‘işkence‘ ve ‘görevi kötüye kullanma’ suçundan yapılan şikâyetlerin dosyasının istenmesine karar verdi.
İstanbul 41’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşma, yoğun katılım nedeniyle adliyenin büyük salonlarından İstanbul 14’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nin salonunda yapıldı. Can’ın kardeşi Ezgi Sevgi Can’ın katıldığı duruşmayı CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve TİP Milletvekili Ahmet Şık da izledi.
Duruşmada ilk olarak sanık polis amiri Hakan Aydın ifade verdi. Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla duruşmaya katılan Aydın’ın yanında Bursa Barosu’ndan gözlemci bir avukat bulundu.
Aydın, kimlik tespiti sırasında emniyetten ihraç edildiğini söyledi. Mahkeme başkanı Nursel Bedir’in savunmasını sorması üzerine Aydın şunları söyledi: “Üzerime atılı suçlamaları kabul etmiyorum. Söz konusu dönemde teknik ve fiziki takip amiri olarak görev yapıyordum. Söz konusu soruşturma belgelerinde imzam yoktur. Örgütlü suç bürosundaki belgede imzam var sadece. O evrakla ilgili de herhangi bir bilirkişi tespiti yoktur. Can’ın fiziki takibinde vardım. Yakalamayı yapan kişiler Muhammet Ongun ve Onur Ülker’di. Yakalama sırasında ben yanlarında değildim. Nerede tutulduğunu bilmiyorum, emniyete getirildiğini biliyorum sadece. Savcıyla da görüşmedim. Örgütlü suç dosyasına göre, hedef şahıslardan uyuşturucu madde satın aldı. Üzerinde arama yapıldığında da orada yoktum.”
Aydın’a Fatih başsavcılığında tanık sıfatıyla verdiği ifade hatırlatıldı. İfadeye göre, Aydın Onur Yaser Can’ın çıplak arandığını söylüyordu. Aydın, anlattıklarının prosedürle ilgili olduğunu, ifadesinin tutanağa yanlış geçirildiğini iddia etti.
‘Ekipler ne yapacağını bilir’
Başkan Bedir’in sorusu üzerine arama talimatını savcının verdiğini ama karakoldaki aramanın talimatını kimin verdiğini bilmediğini söyledi ve şöyle devam etti: “Yakalamadan sonra ekipler ne yapacağını bilir, inisiyatif onlardadır. Bununla ilgili takipsizlik kararı verildi, kesinleşti. Ben neden tekrar ifade veriyorum bilmiyorum. Bildiğim kadarıyla yeni bir delil de yok.”
Can ailesinin avukatlarından Çınar Aksoy, güvenlik kamerası kayıtlarına göre, emniyete girerlerken Can’ın yanında polisler Onur Ülker, Muhammet Ongun ve Hakan Aydın’ın da olduğunu hatırlattı. Aydın da karşılık olarak “Bu soruyla nereye varmak istiyorsunuz” dedi.
Daha önceki yargılamada polislerden Soner Gündoğdu’nun Hakan Aydın’ın talimatıyla arama yapıldığını hatırlatılınca da “Bu iddiayı kabul etmiyorum” dedi.
‘Suçla mücadele yöntemimizi açıklamayacağım’
Avukat Aksoy, Can’ın satın aldığı marihuananın polis tarafından bilinmesine ve nezarethaneye alınmayacağına rağmen neden ikincinde defa arandığını sordu. Aydın da “Açılan davanın konusuyla ilgili bir soru değil bu, bunun dışındaki sorulara yanıt vermeyeceğim. Suçla ilgili mücadele yöntemlerimizi açıklamayacağım” diye yanıt verdi.
Onur Yaser Can’ın gözaltına alındığı gün kamera kayıtlarının bozulmasıyla ilgili teknik eleman olup olmadığı sorulduğunda da bu konuda bilgisi olmadığını savundu. Kendilerini denetleyen savcının Muammer Akkaş veya Abdullah Yıldırım olup olmadığı sorulduğunda da hatırlamadığını öne sürdü.
‘Bilgilerden hangisi doğru’
Can’ın gözaltına alınmasıyla ilgili sahte olduğu tespit edilen yakalama tutanağında ‘hareketlerinden şüphelenildiği için’ yakalandığı belirtiliyordu. Hakan Aydın’ın imzasının bulunduğu fiziki takip ve tespit tutanağındaysa teknik takiple yakalandığı yazıyordu. Avukat Aksoy, bu tutanaklardaki bilgilerden hangisinin doğru olduğunu sordu. Aydın da “Neyin doğru olduğu resmi kayıtlarda var. Bilgim yok o tutanakla ilgili” dedi.
Muammer Akkaş ve Metin Topuz bağı
Aile avukatlarından Çiğdem Şat da, Can’ın karakola getirilirken yanında Hakan Aydın’ın bulunduğuna ilişkin kamera kayıtlarından alınan görüntüleri ekrandan gösterdi ve yanındaki kişinin kendisi olup olmadığını sordu. Aydın da “Olabilir, böyle bir tişörtüm vardı” diye yanıt verdi.
Şat, polisler hakkında takipsizlik kararını firari savcı Muammer Akkaş’ın verdiğini, Hakan Aydın’ın da ‘FETÖ’ suçlamasıyla ihraç edildiğini hatırlattı. Aydın’a Akkaş’ı tanıyıp tanımadığını sorduğunda tanımadığını söyledi. Şat, ‘FETÖ’ suçlamasıyla tutuklu bulunan ABD konsolosluğu çalışanı Metin Topuz’u tanıyıp tanımadığını ve Can’ı uyuşturucu operasyonuyla ilgili muhbir olarak kullanmak isteyip istemediklerini sordu. Aydın da öyle bir amaçlarının olmadığını iddia etti.
Çıplak aranan tanık mahkemede
Hakan Aydın’dan sonra Can’ın çıplak aramaya maruz bırakıldığı karakolda aynı gün çıplak aranan tanık Yavuz Koç ifade verdi. Koç, Sevgi Can’ın sorusu üzerine “Çıplak arama yapıldı” dedi ve şöyle devam etti: “Vatan emniyete gittik. Narkotik şubede ne kadar kaldım bilmiyorum. Arkam dönük olduğu için içeride kaç kişi olduğunu da bilmiyordum. ‘Soyun’ dediler soyundum. Bir temas olmadı. Odaya ilk girdiğimde dört-beş polis vardı. Arkam dönük olduğu için içeri kimin girip çıktığını bilmiyordum.”
İki polisin doktor kontrolü sırasında odada olduğunu söyleyen Koç, güvenlik kamera kayıtlarından elde edilen fotoğraflardaki kişilerden birinin kendisi olduğunu söyledi.
Milliyet gazetesinin adı kullanıldı
Koç’tan sonra Can’ın gözaltına alındıktan sonra kendisine olayla ilgili danıştığı avukat Candan Kaplan tanık olarak dinlendi. Kaplan’ın anlatımına göre, polisler Yaser Can’ı “Ailene ve işyerine ulaşırız” diyerek tehdit etmişti. Yaser Can’ın bu nedenle çok korktuğunu söyleyen Kaplan, “İkinci kere ifadeye çağrıldığını, ifadesine ‘Hacı’ diye tanımadığı birini eklediklerini, imzalamaya mecbur bırakıldığını söyledi” dedi.
Avukat Kaplan, olayla ilgili emniyete gittiğinde garip bir durumla karşılaştığını belirterek şunları anlattı: “Gizlilik kararı olduğunu, bu nedenle herhangi bir evrak veremeyeceklerini söylediler. Polis Muhammet’in dosyayı yanında götürdüğü için başka gün gelmemi söylediler. Emniyet müdürüyle görüşmeye gittiğimde bir kadın polis gelip ifadeyi bulduğunu söyledi. Müvekkilimi de yeniden ifadeye getirmemi söyledi. Emniyetten çıktıktan sonra ifadeyi Onur Yaser Can’a okudum, çünkü ona hiçbir ifade tutanağını vermemişlerdi. Polislerin tavrından çok şüphelendim. Bu kadar önemsiz bir olaydan dolayı bu kadar olay çıkmaması gerekirdi. Yaser Can ‘Anlatmadığım bazı şeyler var’ demişti. Ertesi gün ifadeye gideceğimiz için orada konuşacaktık. Ertesi gün intihar haberi geldi. İntihar haberinden sonra polisler aradı. İfadeye gelip gelmeyeceğini sordular. Telefonu kapattıktan sonra bir kere daha arayıp Yaser Can’ın psikolojisinin bozuk olup olmadığını sordular. Sonra tekrar arayıp adli sicil dosya numarasını istediler. Yaser Can’ın intihar ettiğinin duyulmasından önce Milliyet gazetesinden aradığını söyleyen biri, intihar olayını duyduklarını, işkence iddiası olduğunu ve bilgi almak istediğini söyledi. Olay daha hiç duyulmamıştı oysa. Sonra bu numarayı geri aradım, ama orası Milliyet gazetesi değildi.”
Tanık olarak dinlenen diğer kişi de Onur Yaser Can’la birlikte çalışan Elif Özdemir’di. Özdemir, ilk günden itibaren çok başarılı, özenli ve yetenekli olan Can’ın çıplak aramaya maruz bırakıldıktan sonra duygu durumunda kötü bir değişim olduğunu anlattı. Tanık olarak dinlenenlerden biri de Yaser Can’ın arkadaşı Cihan Pehlivan’dı. Pehlivan’ın anlatımına göre, polisler Yaser Can’ı uyuşturucu satıcısı olarak yargılanacağına dair şeyler söyleyerek korkutmuştu.
Narkotik’teki ‘FETÖ’ imamı
Ezgi Sevgi Can, tanık anlatımlarından sonra söz aldı. Sanık polislerden Hakan Aydın’ın ‘FETÖ üyeliği’ suçlamasıyla ceza aldığını ve bu cezanın kesinleştiğini söyledi. Aydın’ın ‘Narkotik Şube’deki FETÖ imamı’ olduğunu söyleyen Can, “Onbinlerce insanın takip ettiği bu dava konusunda işkenceye dair mahkemenin duyarlı olmasını rica ediyorum” dedi.
Duruşma savcısı da o dönem Narkotik Şube Müdürlüğü’nde görevli polislerle ilgili ‘ağırlaştırılmış işkence’ ve ‘görevi kötüye kullanma’ suçlamalarıyla yapılan şikâyetlerin dosyasının istenmesini talep etti. Mahkeme, ara kararında bu dosyanın istenmesine karar verdi. Sanıkların duruşmaya katılma zorunluluğunun devamına karar veren heyet, sanıklarla ilgili ‘işkence‘ iddiasına yönelik suç duyurusunun hükümle birlikte değerlendirilmesine hükmetti. Heyet, ayrıca aralarında Yaser Can’ın da şüpheli sıfatıyla yer aldığı operasyon dosyasının istenmesine de karar verdi. Bir sonraki duruşma 3 Şubat 2023 saat 14:00’te yapılacak.
Ne olmuştu?
Onur Yaser Can, 2 Haziran 2010’da, narkotik polisi tarafından gözaltına alındı. İfadesi alınırken ne ailesine ne de avukata haber verildi.
İfade tutanakları da imzalatılmayan Onur Yaser Can, doktor muayenesine götürüldüğünde polisler onu doktorla yalnız bırakmadı. Serbest bırakıldıktan bir gün sonra yeniden emniyete çağrıldı. Polisler, daha önce düzenlenen ifade tutanakları iptal etti ve Can’ın aleyhinde ifadeler içeren yeni ifade ve tutanaklar imzalattı.
Can, ifadeleri alabilmek için avukatla birlike başvuruda bulunduysa da emniyet bu talebe olumlu yanıt vermedi. İmzası eksik olduğu gerekçesiyle emniyete tekrar çağrıldı. Emniyete gitmesi gereken günün akşamı yaşamına son verdi.
Onur Yaser Can, mektubunda çırılçıplak soyularak dövüldüğünü, kendisine polise yalvaran gençlerin sesleri dinletilerek muhbirlik yapmasının istendiğini anlatıyordu.
Can’ın ölümünden sonra anne Hatice Can da 2014 yılında oğlu gibi yaşamına son verdi, baba Mevlüt Can da sağlık sorunları sebebiyle 2019’da yaşamını yitirdi. Aileden geriye yalnızca Onur Yaser Can’ın kardeşi Ezgi Sevgi Can kaldı.
Onur Yaser Can’ı intihara sürükleyen olay nedeniyle iki polis hakkında takipsizlik kararı verilmişti. İki polisin yalnızca resmi belgede sahtecilikten altı yıl beş ay hapsine hükmedilmişti.
Mahkeme, bu kararla birlikte, işkence evrakını değiştiren beş polisle ilgili suç duyurusunda bulunmuşsa da valilik polislerin soruşturulmasına izin vermemişti. Can ailesinin avukatının karara itiraz etmesi üzerine istinaf mahkemesi talebi kabul etti ve 11 yıl sonra polislerin yargılanmasının yolunu açtı.
İstanbul başsavcılığı da, Can’ın gözaltına alınması sırasında görev yapan, ölümünün ardından belgeleri değiştiren dört polis ve bu konudaki belgeleri yok etmekle suçlanan bilirkişi hakkında iddianame düzenledi. İddianamede, şüpheli polislerin Onur Yaser Can’ın gözaltına alınması ve salıverilmesi ile ilgili belgelerde değişiklik yaptıklarının saptandığı, bilirkişinin de imaj kayıtlarını yok ederek aynı suçu işlediği belirtildi.
Dört polis ve bir bilirkişinin ‘kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği’, ‘resmi belgeyi bozma, yok etme veya gizleme’ suçlarından cezalandırılması talep ediliyor.