
MUSTAFA ALP DAĞISTANLI
mustdagistanli@tutanota.com
@MAlpDagistanli
Şu cümlenin sahibi ortaya koyduğu güzel Türkçeden emin olmalı ki yazdığını bir daha okumamış herhalde:
Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı geçtiğimiz aylarda, Fethiye Göcek Özel Çevre Koruma Bölgesi içerisinde yer alan 4 adet koya yönelik düzenlenen mapa ve şamandıra ihalesinin iptal edildiği açıklanmıştı.
Bu cümlenin doğrusu şu:
Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı GEÇEN aylarda, Fethiye Göcek Özel Çevre Koruma BölgesiNDEKİ DÖRT koy İÇİN AÇILAN mapa ve şamandıra ihalesinin iptal edildiğiNİ AÇIKLAMIŞTI.
Üstelik, dilbgisi olarak yanlış cümle, doğrusundan dört kelime uzun (29 – 25).
Bir örnek daha:
Konya Cihanbeyli İlçe Belediyesi, yurttaşların tapulu arsalarına el koyduğu iddia edildi. İlçe merkezi ve kırsal mahallelerde yaşayan yurttaşlara el koyduğu arazileri fahiş fiyatlarla tekrar satan belediye, kimi zaman ise el koyduğu arazileri asıl sahipleri yerine başkalarına sattığı ileri sürüldü.
Bu iki cümlenin doğrusu da şu:
Konya Cihanbeyli Belediyesi’nin yurttaşların tapulu arsalarına el koyduğu iddia edildi. İDDİAYA GÖRE, BELEDİYE ilçe merkezi ve kırsal mahallelerde el koyduğu arazileri KÂH tekrar TAPU SAHİPLERİNE, KÂH başkalarına FAHİŞ FİYATLARLA SATIYOR.
Üstelik, gramer olarak yanlış bu iki cümle, doğrusundan dokuz kelime uzun (39 – 30).
Bakın Ataç ne diyor:
“Kaleminden çıkanı bir yol okumayan, bir iki yerini düzeltmeyen yazarı pek sevmem: kendini beğenmiş bir adamdır; yanılabileceğini aklına getirmiyor demektir. Öyle yazarların okurlarına da saygıları yoktur.”
Hadi yazanlar bir kere daha okumadı, editörler hiç mi okumadı? Okudularsa, bu nice okumaktır?
İşte, tosladığımız bir başka büyük sorun da bu: Editör yokluğu!
Yazan yazıyor kardeşim, kime ne, elini tutamazsın, ağzını büzemezsin. O yazılanları denetleyecek editördür. Üstelik, editörden beklenen, bu basit gramer hatalarını düzeltmenin ötesinde işlerdir. Eskiden gazetelerde, dergilerde gramer işlerine asıl musahhihler / düzeltmenler bakardı, artık bu meslek ortadan kalktı, editör bu işi de görüyor ya da öyle sanılıyor.
Peki, editörler bu kadar cahil, Türkçeden bu kadar habersiz olabilir mi? Yukarıda verdiğimiz iki örnekteki en azından gramer hatalarını göremeyecek kadar cahil? Olamazlar galiba. Demek, yaptıkları işe değer, önem vermiyorlar, okurlarına da değer vermiyorlar. Geçimlerini kazanmak için mecburen, gönülsüzce çalışıyorlar işte, denebilir. Peki, geçimlerini kazanmak için editörlerin tavrıyla çalışsa mesela inşaat işçileri, ayakta bina kalır mı? Yazılar da öyle işte.
Melih Cevdet Anday’ın ta 1958’de şikayetçi olduğu şu durum bugün daha yaygın, daha vahim sanki:
“Düşünmeden yazıyoruz diyorum, alıştığımız söz kalıpları bizi sünüklüyor, o kalıpları birbiri arkasına sıralarken bir düşüncemizi anlattığımız sanısına kapılıyoruz. (…) Üzerinde biraz dursak anlamını sökemeyeceğimiz bir sözle şunu bunu anlattığımıza nasıl da inanıyoruz şaşılır. Bundan daha şaşılacak olanı da, o biçim yazıları anlayanların bulunması. Doğrusu onlar da anlamıyorlar, anladıklarını sanıyorlar.”
Şimdi Melih Cevdet’in sözleri ışığında şu cümleye de bir bakın:
Pandemi ile birlikte en çok etkilenen sektörlerin başında havacılık geliyor.
Ne diyor bu cümle? Anlamlı hiçbir şey söylemiyor, okur ona bir anlam biçiyor. Yani pandemi ve havacılık sektörü çok etkilenmiş, cümleye bakarsanız, ama onları etkileyen şeyin ne olduğunu söylemiyor. Olsa olsa şunu demek istiyor: Pandeminin en çok etkilediği sektörlerin başında havacılık geliyor.
Aslında bu da yanlış, gramer olarak doğru olsa bile yanlış, zira sektörleri etkileyen pandemi değil, pandemi tedbirleriydi, çünkü pandemiye karşı böyle büyük etkiler yaratmayacak tedbirler öneren bilginler vardı. Pandemi gazeteciliğini tartışmak için söylemiyoruz bunları, anlatmak istediğimiz şu: Bu içeriksiz, biçimsiz, bozuk cümle insanların/okurun zihnindeki pandemi algısı dolayısıyla anlamlı bir cümle sanılıyor — yazan tarafından da, okuyan tarafından da. Yani aslında, Melih Cevdet’in dediği gibi, okur da anlamıyor, anladığını sanıyor. Bu gibi örneklerle hergün karşılaşıyoruz.
Örneklerin söylediği gibi, işin daha temel gramer kuralları kısmındayız biz. Oysa dilin türlü incelikleri, zenginlikleri var bu temel üstünde işlenecek, kullanılan türlü gereçleri işleyecek. Onbeş hafta boyunca bunlardan bazılarını ele almaya, göstermeye çalıştık. Kötü kullanımları sayıp dökmek değildi amacımız, onları ister istemez gösterdik. Bir zamanlar Şiar Yalçın, Cumhuriyet‘te yanlış kullanımlara işaret ediyordu, bu yazılar Doğru Türkçe adıyla kitap olarak yayınlandı. Daha sonra Necmiye Alpay, Radikal‘de açıklamalarla yanlış uygulamaların neredeyse dökümünü yaptı. Bu yazılar da İki kitap halinde yayınlandı: Dil Meseleleri ve Dilimiz, Dillerimiz.
Dil hergünün işidir, her an tetikte olmayı gerektirir. Zaten böyle yazılarla üstesinden gelinemeyecek kadar büyük, yaygın, çetrefil bir sorun kötü / yanlış Türkçe. Televizyonlarda, radyolarda, gezetelerde, internet sitelerinde, sosyal medyada hergün kötü Türkçe örnekleriyle karşılaşıyoruz, eskisiyle kıyaslanamayacak kadar çok insan kötü, yanlış, biçimsiz Türkçenin saldırısına uğruyor.
Yazarın kendini düzeltmediği, geliştirmediği, editörün ortada olmadığı bir medya ortamında güzel Türkçe, dili sevip dikenine katlanmak istemeyen bilinçli, donanımlı okurun eline bakıyor aslında. İsmet İnönü’nün meşhur sözünü uyarlarsak: Dil bilincine, zevkine sahip okurlar dile ilgisiz okurlar, yazarlar, editörler kadar cesur, atak, etkili olmadan…
Bu yüzden diyoruz ki, ey sevgili bilinçli okur, diline sahip çık, okuduğun yazının yazarından, editöründen güzel Türkçe talep et, her gün et. Kötü Türkçeyle yazılmış yazıların, sözlerin yer aldığı gazeteleri, televizyon kanallarını, internet sitelerini, bunların yöneticilerini uyar, onlardan güzel Türkçe talep et, her gün et. Yazarını, editörünü yoktur senden başka terbiye edecek. Nasıl çürük mal satanları, haksız ya da yanlış uygulamaları, bunların sorumlularını teşhir edip sosyal medyada bir baskı yaratmaya çalışıyorsan, dili çürütenlere, istikrarlı olarak yanlış kullananlara da aynısını yap. Yanlışları, biçimsizlikleri, bunların sorumlusu yazarları, mecraları teşhir et. Kolay gelsin.
Bu yazıyla ‘Dili Seven Dikenine Katlanmaz‘ dizisine şimdilik son veriyoruz – belki devam ederiz. Dizinin ilk yazısının ilk cümlesi yapsak mı diye düşündüğümüz bir sözle veda edelim, Yahya Kemal diyor ki:
“Lisan bahsi açıldıkça: ‘Hala mı o bahis?’ diyerek bezginlik gösterenler bana acınmaya layık, gözlerini gaflet bürümüş, en zavallı kayıtsızlar gibi görünüyorlar.”