En son olarak, HDP’yi en çok boşa çıkaran, gerekçesi ne olursa olsun Kürt siyasetinin çatışmalı sürece geri dönmesi ve fiilen özerklik inşasına girişmesi oldu. Çatışma siyasetine geri dönüş zemininde ‘devlet terörü’ estirilmesi, bölgede yaşayan Kürtlerin topyekûn üzerine çullanılmasını meşrulaştıramaz; ancak çatışma sürecini başlatanların bu sonucu da dikkate alması beklenirdi, öyle olmadı.
HDP’nin veya demokratik zeminde mücadele veren Kürt siyasi çevresinin genel olarak, net bir şekilde PKK karşısında tavır almasını beklemek, ne gerçekçi, ne de hakkaniyetlidir.
Acı gerçek şudur; bugün Kürt meselesinden bahsediyorsak, bu PKK’nin silahlı mücadelesinin sonucunda oldu, böyle olması, öncelikle Türkiye’de demokratik siyasetin ayıbıdır. Demokrasiye inanan kimse silahlı mücadeleyi tasvip edemez, ama çaresiz kalmayan kimsede oluk oluk dağlara çıkıp eline silah almaz.
Bu gerçek, nihayetinde iktidar partisi mensuplarından bazıları tarafından dahi teslim edilmiştir. HDP’ye oy veren seçmenin çoğu, bu gerçeğe istinaden PKK’ye sempati duymaktadır. HDP’den bu gerçek yokmuş gibi davranmasını beklemek, kendini iptal etmesini talep etmek demektir.
Yine, işte tam da bu nedenle HDP’yi en çok boşa düşüren, Kürt siyasetinin silahlı mücadeleye geri dönüş kararıdır.
Geldiğimiz noktada, HDP siyaseten ‘kekeme’ hale gelmek durumunda kaldı.