ZEYNEP GÜVEN ÜNLÜ
zeynep.guvenunlu@gmail.com
@zeynepguvenunlu
Kültür sanat platformu Bantmag, pandemiyle birlikte ara verdiği fiziksel sergilerine anlamlı bir soruyla yeniden başladı: Normalin hatırlanacak nesi var?
Farklı disiplinlerden 21 sanatçı, bu soruya kendi sanatsal dillerinde yanıt veriyor. Kadıköy’deki Bantmag Havuz / Bina’daki sergide fotoğraflarıyla yer alan Suzan Pektaş, pandemide keşfettiği ‘evi’ni ve ‘evdeki fotoğrafçı’yı anlattı.
Pandemiyi nasıl yaşadın? Bu süreç fotoğraflarını nasıl etkiledi?
Kolay tarif edemeyeceğim, belirsizlik ve kaygılarla dolu bir zamanın içinde, varoluşu anlamaya ve anlamlandırmaya çalıştığım bir ilk dönem yaşadım. Gelgitlerle boğuştuğum bir dönemdi. Sonra her şey, hiç alışık olmadığım kadar normalleşmeye başladı. Günlük hayatın içerisinde kendine has rutinlerim, tekrarlarım ve kaçış noktalarım ortaya çıktı. Bu kaçış noktalarında, kendimle birlikte kızımın, yakın arkadaşlarımın bedensel ve ruhsal değişimine de yakından tanıklık ettim, izole bir fotoğraflama süreci geçirdim. İzole olma hali ilk etapta kısıtlanma, yetersizlik gibi görünebilir ancak içe dönmek için çok iyi bir fırsat oldu.
Bu içe dönüş işlerine nasıl yansıdı?
Zaman ve aidiyet algısını sorguladığım, beden mekan ikiliği arasında bir hikaye anlatmak istedim. Evin çevresindeki kırsal alanlarda kendimi dinlemek için yaptığım uzun yürüyüşlerde doğanın kendini yenilemesini seyrettim. Yıllarca şehir koşuşturmacasında fark edemediğim bu yerler, kameram için büyülü bir oyun alanına dönüştü.
Öte yandan bu süreç bana, geçen aylarda yayınlanan kitabıma yoğunlaşma olanağı da verdi. Kitap yapım aşamasında bir çok hatırama başvurdum. Onlarla oynadım, onları dönüştürdüm. Her hatırlamada yaşanan biçim değişimi bana kendimi güzel hissettirdi. Farklı zamanlarda çektiğim dijital fotoğrafları, yirmi yıl önce çektiğim analog fotoğraflarla bir araya getirdim. Yeni bir hikaye yazar gibi fotoğrafları düzenledim ve böyle hissetmişim diyebileceğim bir hikaye oluşturmaya çalıştım.
Pandemiyle birlikte bırak seyahat etmeyi, evin dışına bile çıkamaz olduk. Bu dönemde sen de evini keşfettin. Bu keşif şaşkınlık dışında başka nasıl duygular uyandırdı? ‘Vay be, gözümün önündekini görememişim’ dedin mi?
Pandemi dönemi bana ev kavramını yeniden sorgulattı. Ağırlıklı olarak içinden çıkamadığım evimle ve çekirdek ailemle ilişkilerimi bozup bozup yeniden yaptım. Bu yapı bozum hala devam ediyor. Hepimiz aslında hapsolduğumuzu düşündüğümüz dar alanlarımızda ruhumuza iyi gelen yeni şeyler keşfettik diye düşünüyorum. Ev de konuşuyormuş, onu farkettim. Evin bir dili varmış, onu anladım. Evet, sıradan ve alışagelmiş olanla yeniden tanıştım, ona yeni anlamlar yükledim. Menekşeleri ile konuşan anneannemi sıklıkla andım. Ev çok güçlü bir kavram o anlamda. Sana çok aşık, pek işi gücü olmayan bir sevgili gibi ve aradaki ilişkiyi belirli mesafede tutmazsan yirmi dört saatini seninle geçirmek istiyor. İlkokuldan sonra hep yatılı okudum ve sonrasında da çalıştım. Yani, pandemiye kadar hafta içinde evde hiç vakit geçirmemiş biriydim. Çok ilginç bir deneyim oldu. Benim dünyamda lüks olan her şeyi yapmaya başladım: Üşendim, erteledim, vazgeçtim, kısacası yavaşladım. Bir Yahudi sözü, “Mutluluk nerede olduğunu bilmek ve orada durmaktır” der. O yerin ‘ev’ olduğunu sıklıkla düşündüm bu süreçte. Özellikle de bir koku anıya dönüşünce. Ya da evimle bağımı somutlaştırmak için günlük hayatımın gerçeküstü ve büyülü yönlerini görmeye başlayınca. Gündelik zamanın nasıl da ev ortamındaki elementlerin ve bileşenlerin sürekli değişimi ve dönüşümü ile şekillendiğini düşündüm bir anlamda ve normalde dert ettiğim bir çok şeyden uzakta, bu yepyeni algı durumunda farklı arayışlara yöneldim.
Kızın Maya’yı sadece pandemide değil bütün fotoğraflarında sık sık görüyoruz. Maya’yı nasıl bir motivasyonla ya da duyguyla çekiyorsun? Pandemide Maya’yı da farklı bir gözle gördün mü?
Hayatımda bende iz bırakan bir çok deneyimi, bir genç kız, bir kadın olarak hayatımın varoluşsal anları ve durumları olarak görüyorum. Bir kadın kimliğinin çocukluktan yetişkinliğe evrilme sürecine karşı hep özel ilgim oldu. Tüm bu düşünceleri odağıma alarak her zaman yakın arkadaşlarımla ve ailemle çalışmayı tercih ettim. Bununla birlikte Maya ile deneyimlediğim çekim süreci, yaratıcılık ve hayal gücü atmosferinde birleşti çoğu zaman. Pandemi dönemi Maya’nın özellikle de ergenlik dönüşümüne yakından tanıklık ettiğim bir dönem oldu. Serpilip büyümesine, içindeki kozadan kurtulmasına tanıklık ettim. Saf ve doğal bir benlikten kadın kimliğine evrilmek gibi… Bedenin evrilmesi ve ruhuna ağırlık gelmesi, farklı ruhlarla olan etkileşim… Onun bedeni masumiyet ile masum suçlar arasında bir yerde denge buldu. Bu bağlamda kendi genç kızlık halimden de kesitler gördüm.
Sence bir fotoğrafçı her yerde bir şeyler görür mü?
Hiçbir zaman kusursuz bir anlatım dilinin peşinde olmadım. Fotoğrafıma, çalışmalarıma yön veren içgüdüsel patlamalarım oluyor genelde. Bakma görme dediğimiz şey de, algımız, yaklaşımımız, korkularımız hislerimiz. Sıklıkla kendi portremi arıyorum çalışmalarımda. Bir kadın olarak, birey olarak, anne olarak. Bir yandan kendimin görsel ifadesini bulmaya çalışırken diğer yandan fotoğrafın beni dönüştürmesini seviyorum. Bu anlamda pandemi dönemi benim olasılıklarımı da var eden bir portre arayışına dönüştü benim için.
Son soru serginin sorusu olsun: Normalin hatırlanacak nesi var?
İleride bugünleri nasıl hatırlarız bilmiyorum ama bu süreç bana şunu hatırlattı. En çok ana odaklanmaya ihtiyacımız var. Normal olan değişimin sürekliliği, bu değişimi anlamak ve anlamlandırmak için ortaya koyduğumuz çaba. Ceviz misali kabuğu kırıp temizlemek, meyvesini bulmak lazım. Bir tırnak izi lazım.