MURAT SEVİNÇ
Balık hafızalı bir toplum olduğumuz söylenir. Bilemiyorum, doğru olabilir. Ne toplumun tümü ne de balıklar hakkında bir uzmanlığım var.
Fakat örneğin son bir iki yılda riyakâr Türkiye basınını takip eden bir yabancı, Kürtlere en büyük haksızlığı Serdar Ortaç’ın yaptığını zannedebilir! Hâl böyleyken, insan bir hafıza ve değerlendirme sorunu olduğunu düşünüyor hakikaten.
Eleştiri ve özeleştiri yoksunluğu

Fotoğraf: Reuters
Bunun, her toplumsal açmaz gibi birden fazla gerekçesi var tabii. Sanırım eleştiri ve özeleştiri yoksunluğu bu gerekçelerden biri. Erdoğan gibi birinin ‘balkon hutbeleri‘nde sık sık, “Helalleşelim” diyebilmesinin ve talebinin ülkenin bir kesiminde karşılık bulmasının ‘bir’ nedeni de bu gerçek olabilir.
‘Erdoğan gibi’ ifadesini kullanmamın nedeni, kendisinin çok nadir görülen bir vaka olmaması. Aslında, kaideyi bozmayan istisnalar bir yana, hemen herkeste benzer bir eğilim var memleketimizde.
Bu yazının konusu, ‘özeleştiri ile toplumsal/bireysel hafıza’ ilişkisi değil. Buna mukabil, okuduğunuz yazının devamı için şu kadarını söylemeli: Toplumsal ve haliyle siyasal kültürümüzde, çok ciddi bir eleştiri/özeleştiri yoksunluğu var.
Bu ülkede, ‘Hatalı değerlendirmiş olabilirim’ diyen kaç entelektüel ve ‘istifa’ eden kaç idareci hatırlıyorsunuz? Ya da özel yaşamınızda sizden ‘özür’ dilemiş kaç yakınınız oldu?
KONDA’nın özürü anlamlı ama yetmez
Dolayısıyla şunu kabul etmek gerek: Özür dilendiğinde felç geçirildiğini zenneden milyonlarca insanın yaşadığı bir toprakta, KONDA’nın anket sonucu için dilediği özür anlamlı. Çünkü Türkiye’de olağan beklenti, KONDA’nın ‘Biz yanılmadık, vatandaş sahtekâr çıktı’ diye bas bas bağırması olurdu.
Haliyle, sonucu değiştirmese ve aşağıda anlatılacak hukuka aykırılığı gidermese de, kendilerinin çok sevdiği sözcüklerle: “Evet ama yetmez!”
Peki neden yetmez?
Neden ‘yetmeyeceğini’ açıklamaya çalışayım…
Bir önceki yazıda dile getirmeye çalıştığım gibi, KONDA ve Sayın Tarhan Erdem, önemli isimler. Konuyla ilgilenen hemen herkes, açıklayacakları sonucu bekliyor.
Nitekim seçim öncesi perşembe günü (Diken dahil) bazı internet haber sayfalarına -kişisel olarak zerrece ciddiye almadığım- ‘yüzde 57 haberi’ düştüğünde, yakın çevremde dahi bir moral bozukluğu gözlemledim.
Söz konusu haber ve devamında, ‘anormal’ bulduğum noktalar şunlar:
Caydırma etkisi

Fotoğraf: Reuters
1. Mart yerel seçimlerinde alınan oylar belliyken ve katılım oranını önceden tam olarak kestirmek pek mümkün değilken, böyle bir oran çıkması, akıl fikir alır değildi.
Kuşkusuz anket şirketleri araştırmalarını benim uzmanı olmadığım yöntemlerle ve sürekli sınayarak yapıyor. Buna mukabil cumhurbaşkanı seçiminin çok önemli bir özelliği, son ana dek kimin sandığa gideceğinin kolay hesaplanamaz oluşuydu. İnsanlar, seçim günü dahi yakınlarını ikna etmeye çalışıyorlardı.
Haliyle, ne denli güvenilir yöntemler uygulanırsa uygulansın, bu denli belirsiz ve gergin bir ortamda seçime katılım oranının önceden kolay bilinemeyeceği açık.
Tabii bu yorumlar, önünde sonunda ‘varsayım’a dayanıyor. Ancak yüzde 57’nin, çok sayıda seçmende ‘Kahretsin, gitsek ne olur, gitmesek ne olur!’ duygusu yarattığını tahmin etmek için onlarca anketör çalıştırmaya da gerek yok.
Hukuka aykırılık
2. Yukarıdaki varsayımın tümüyle hatalı olduğunu düşünelim. Bu olasılık, o akşam anket sonucu açıklanmasının hukuka (seçim yasaklarına) aykırı olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Tarhan Erdem’in gerek o gün gerekse özür metnindeki ‘hukuka uygunluk’ iddiası, iknadan uzak.
Malum, her seçim döneminde mevzuattan kaynaklanan ve aşama aşama devreye giren seçim yasakları vardır ve bu yasaklar aynen diğer seçim işlemleri gibi YSK tarafından ilan edilir. YSK, seçime on gün kala, adayların lehinde ya da aleyhinde seçmenin oyunu etkileyecek yayınları yasakladı: “31 Temmuz Perşembe gününden itibaren 9 Ağustos Cumartesi günü saat 18.00’e kadar, yazılı, sözlü ve görsel basın araçları ile kamuoyu araştırmaları, anketler, tahminler… adayın lehinde veya aleyhinde veya vatandaşın oyunu etkileyecek biçimde yayın yapılması… yasaklanmıştır.”
Kararın dayandığı Yasa, 298 sayılıdır. Hiçbir kuşkuya yer bırakmamak için maddenin ilgili fıkralarını (3-4) aynen aktarıyorum (vurgular bana ait):
Madde 55/B – (Ek: 8/4/2010-5980/5 md.)
“Oy verme gününden önceki on günlük sürede, yazılı, sözlü ve görsel basın ve yayın araçları ile kamuoyu araştırmaları, anketler, tahminler, bilgi ve iletişim telefonları yoluyla mini referandum gibi adlarla bir siyasi partinin veya adayın lehinde veya aleyhinde veya vatandaşın oyunu etkileyecek biçimde yayın yapılması ve herhangi bir surette dağıtımı yasaktır.
Bu sürenin dışında yapılacak yayınların; tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerine uygun olması şarttır.
Kamuoyu araştırmaları ve anketlerin yayınlanması sırasında, araştırmanın hangi kuruluş tarafından yapıldığının, denek sayısının, araştırmanın kim tarafından finanse edildiğinin açıklanması zorunludur.
Bu madde hükümlerine göre yapılacak propagandaların ve yayınların ilkeleri Yüksek Seçim Kurulunca belirlenir.”
Buradan, seçim yasaklarının anket açıklamalarını kapsamadığı sonucu çıkar mı? İnsaf edin. Böyle bir yorumu, Allah vermesin Burhan Kuzu dahi yapamaz!
Doğrusu ilk aşamada, ‘Acaba sızdırıldı mı?’ diye düşündüm. Ancak Erdem’in açıklaması kuşkumu giderdi. “Biz herhangi bir adayın lehinde ve aleyhinde bir yayın, bir propaganda yapmıyoruz. Vatandaşın oyunu etkilemek de söz konusu değil” (Diken).
Bunun üzerine yasa metni ve YSK kararını bir kez daha okudum; ardından Erdem’in açıklamasını…
Burada, ‘pes’ demekten başka çarem kalmıyor. İmza sahibi Tarhan Erdem, Türkiye’de seçim hukukunu en iyi bilen birkaç kişiden biridir!
Siyasi değerlendirme
3. Tarhan Erdem, anket sonucu raporunda, bana kalırsa bir şirket sahibinin yapmaması gerekeni yaparak, uzun değerlendirmelerde bulundu. Tabii, bu tercihe karışmak mümkün değil. Belki deneyiminden, belki ağırlığından belki de akil adamlığından…
Ancak müsaadenizle, ben de ‘yadırgama hakkımı’ kullanmak isterim. Tarhan Erdem, raporunda, Erdoğan karşıtlığına indirgenen siyaseti (yüzde 57’den ne denli emin olduğunu buradan da anlıyoruz), kamplaşmanın aracı kalem sahiplerini ve kutuplaşmanın toplumsal/siyasal sonuçlarını eleştiriyor.
Çoğu tartışılmaya muhtaç siyasi değerlendirmelerin, anket sonucunu veren bir metinde ne işi var, anlamak güç.
Kamuoyunu ikna çabası
4. Tarhan Erdem imzasıyla yayınlanan özür metninin 8. maddesindeki ifadeler, yukarıda anlatılmaya çalışılan ‘inkâr’ın tekrarı.
Tarhan, anketlerin seçimleri manipüle edemeyeceğini, partilerin etkisinin yerine geçemeyeceğini yineledikten sonra sözlerini şöyle tamamlıyor: “(KONDA) Seçmenin sağduyusuna, tercihlerine ve beyanlarına güvenmektedir.”
Görüldüğü gibi Erdem, o perşembe günü anket sonucu açıklanmasının yönlendirme gücü olmadığına inanmış durumda ve kamuoyunu ikna etmeye çalışıyor.
Hukuk dışı tutum, balık hafızalı yurttaş
Anket sonuçlarının, KONDA’nın ve Tarhan Erdem’in açıklama ve yorumlarının kamuoyundaki etkisi tartışılabilir. Ayrıca bir araştırma şirketi yanılabilir, hata yapabilir.
Ancak, sandığa gitmenin çok önemli olduğu ve boykot çağrılarının yapıldığı bir seçimden üç gün önce, seçim yasaklarını ihlal ederek, yüzde 57 oy oranı açıklamak doğal/olağan kabul edilemez. Bu hukuk dışı tutum, geçiştirilemez.
Yurttaşın balık hafızasına da güvenilemez. Bakınız, bugünden şunu tahmin etmek güç değil: 2015 seçimlerinde KONDA, muhtemelen ‘mutlağa yakın doğru tahmin’ yapacaktır. Bir kez daha, ne denli prestijli ve ‘bilimsel’ olduğunu gösterecektir. Hiç kuşkum yok. Cumhurbaşkanı seçimini hatırlayan ise pek kalmayacaktır. Aynen, 2011 seçimleri öncesinde Tarhan Erdem’in, BDP’lileri seçime ‘parti olarak’ girmeye ikna etmeye çalışması gibi. Bugün hatırlayan var mı?
Yine de, yazıya dökülmüş sözcüklerin kalıcılığına güvenerek, üç gün sonra kimsenin ciddiye almayacağı şu soruyu soralım ve bu can sıkıcı öyküyü, zamana bırakalım: “Muhterem KONDA, o sonucu neden açıkladınız?”
Zorunlu not: Anayasa’ya göre şu anda Türkiye’de bir başbakan ve doğal olarak bir hükümet bulunmuyor. Her iki anayasal organ da işgal edilmiş durumda. Hisli siyasetçi Abdullah Gül’ün de bir milletvekilini hükümeti kurmakla görevlendirecek cesareti ve niyeti yok. Hepsi kabul…
Defalarca yazdığım gibi, Anayasa nicedir askıya alındığı için aslında şu anda bu garabetin bir önemi kalmadı. Rahat olmak lazım!
Benim asıl üzüldüğüm, bugün Orhan Aldıkaçtı, Sabih Kanadoğlu ve muadillerinin rolünü oynayanlar. İleride bu zavallılar da hak ettiğini yaşayacak, kuşku yok.
Ancak öğrenci karşısına hangi yüzle çıkacaklarını/çıktıklarını aklım fikrim almıyor.
Yazık.