MUSTAFA ALP DAĞISTANLI
mustdagistanli@gmail.com
Arhavi’deki, Bayramiç’teki, Turgutlu’daki … Türkiye’nin dört bir yanındaki, hatta tüm dünyadaki doğa savunucularının durumu Interstellar filminin şu sahnesinde astronotların karşılaştıkları belaya benziyor:
Kendi küçük köyümüzde, dağımızda, yaylamızda açılacak madeni önlemeye çalışıyoruz, karşımızdakini de bir şirketten, bir siyasi iktidardan ibaret sayıyoruz. Bunlar var olmasına var da üstümüze gelen dalga çok daha büyük : bütün bir dünya sistemi… Dolayısıyla zaten neredeyse iflahımızı kesen madencilik saldırısı katlanarak artacak.
Vaminon‘un Kasım başında Arhavi’de düzenlediği mitingde konuşan Belediye Başkanı Turgay Ataselim bütün ülke için alarm sayılacak bir haber verdi: Türkiye’nin heryerinde maden aranacak. Haberin kaynağı Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürü’ydü.
Ekim sonunda Arhavi Kaymakamlığına MAPEG’den bir yazı gelmişti, on köyü kapsayan maden arama (sondaj) işlerini başlatacak yazı. Arhavi’de madene karşı olduğunu ilan eden AKP’li Belediye Başkanı Ataselim bu gelişme üzerine soluğu Ankara’da, AKP Artvin milletvekili Faruk Çelik’in yanında aldı. Faruk Çelik MAPEG Genel Müdürü’nü arayıp anlattı : Arhavi turizm ve tarım yurduydu, doğası çok güzeldi, ayrıca heyelan bölgesiydi, daha yeni yağan yağmurla bazı köylerde heyelanlar meydana gelmişti, rica ediyordu Arhavi’de maden işine girişilmesindi. Zaten devam eden Artvin’de (Cerattepe), Murgul’da, maden isteyen Yusufeli’nde yapılsındı, Arhavililer maden istemiyordu.
Arhavi’yi kurtarması umulan bu rica üzerine MAPEG Genel Müdürü işte o cevabı verdi: “Türkiye’nin bütün bölgelerinde maden aramak zorundayız. Gelişmiş ülkelerin tamamı maden sahalarındaki sondaj çalışmalarını tamamlamış, ihtiyaç duyulduğunda çıkarmak üzere bekliyor. Türkiye’nin de yeraltı zenginliğini görmesi gerekiyor. Bu yüzden maden olan her noktada sondaj çalışması yapılacak.”
Genel müdür, hızını almış bir süreci duyuruyor aslında. Zira 2050’de sıfır karbondioksit salımı hedefine ulaşmak için enerji üretiminde, dağıtımında, kullanımında fosil yakıtlardan vazgeçilip yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiliyor. Buna “enerji geçişi” deniyor. Enerji geçişi, yani yenilenebilir enerji kaynakları, metallere dayanıyor. Bütün dünya deli gibi maden peşinde.
Ağustosta bir MAPEG heyeti Artvin’deki maden işleriyle ilgili bir bilgilendirme (aslında gözboyama) toplantısı yapmıştı, Faruk Çelik’in ahaliyi madene kandırma gayretkeşliğiyle. Yeşil Artvin Derneği’nden avukat Bedrettin Kalın’ın bir dizi sorusunu cevapla(yama)yan MAPEG Genel Müdürü’ne ben de şunu sormuştum:
“Nadir toprak elementleri de arıyor musunuz?”
“Evet” diye cevap vermişti, “daha önce aramadığımız birçok elementi arıyoruz.”
Altına, bakıra odaklanmış durumdayız ama dünya bu elementlerin peşinde, çünkü uzay ve savaş teknolojisinden otomobillere, bilgisayarlara, telefonlara, bataryalara, güneş panellerinden rüzgar türbinlerine, mutfak aletlerine kadar birçok yerde kullanılıyor bu 17 element.
Nadir deniyor ama bu elementler yaygın olarak bulunuyor, toplu olarak (konsantre halde) nadir bulundukları için böyle adlandırılıyorlar. Bunlar 15 lantanid element (lanthanum, cerium, praseodymium, neodymium, samarium, europium, gadolinium, terbium, dysprosium, holmium, erbium, thulium, ytterbium, lutetium, promethium) ve benzer özellikler gösterip aynı cevher ve yatakta bulunan scandium ile yttrium’dan oluşuyor.
Türkiye 2022’de Eskişehir Beylikova ilçesinde (Kızılcaören’de) 10 nadir toprak elementini barındıran bir kaynak buldu (söylendiğine göre dünyanın ikinci en büyük rezervi). Bu büyüklüğe şüpheyle bakanlar da var, ama ne olursa olsun önemli bir rezerv.
2023’te dünyada toplam 350.000 ton nadir toprak elementi çıkarılmış:
Çin 240.000 ton (toplam üretimin yüzde 70’i)
ABD 43.000 ton
Myanmar 38.000 ton
Avustralya 18.000 ton
Dünyanın toplam nadir toprak elementi rezervi 110 milyon ton: Çin 44 m, Vietnam 22m, Brezilya 21 m, Rusya 10 m, Hindistan 6.9 m, Avustralya 5.7 m, Tanzanya 4,5 m, ABD 1.8 m. Türkiye’nin bulduğu rezervin 14 milyon ton olduğu tahmin ediliyor.
Dahası, nadir toprak elementlerini saflaştırmayı, işlemeyi en iyi bilen ülke Çin. Rafine edilip işlenmiş nadir toprak elementlerinde Çin’in payı neredeyse yüzde 90.
“Temiz, yenilenebilir enerji”ye geçişte (elektrikli arabalar, rüzgar türbinleri, vs) nadir toprak elementleri kadar, hatta onlardan daha değerli bir de “kritik mineraller” var. Mineral diyorlar ama aslında metal bunların pek çoğu. Sayıları ve ne oldukları her ülkenin ihtiyacına göre değişmekle birlikte en önemlileri şunlar: Bakır, lityum, kobalt, nikel, grafit… Bunların işlenmişlerinde de Çin’in payı büyük. Çin firmalarının Avustralya, Şili, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Endonezya gibi ülkelerde büyük yatırımları da var.
İşte bu yüzden Çin’e gidip geliyor Türkiye’nin bakanları, Çinli yetkililerle görüşüp duruyorlar. Ekim ortasında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alpaslan Bayraktar oradaydı. Doğal Kaynaklar ve Madencilik Alanında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptı imzaladı. “Madenciliğin her alanında Çinli firmaları ülkemizde yatırım yapmaya, ülkemizdeki kaynakları birlikte aramaya, çıkarmaya ve ekonomiye kazandırmaya davet ediyoruz” dedi. Türkiye özellikle kritik mineraller ve nadir toprak elementleri konusunda işbirliği istiyor. Bilgi Çin’de çünkü.
Mehmet Şimşek’in meşum Orta Vadeli Programı da madencilik saldırısının ipini koparmış halde büyümesini sağlayacak düzenlemelerin yapılmasını söylüyor: Arama ve üretim çalışmaları arttırılacak. Ayrıca, maden arama faaliyetleri mevzuatta “kamu yararına faaliyet” olarak tanımlanacak ve yatırım güvenceleri arttırılacak.
Bütün maden faaliyetlerini kamu yararı sayarak yaşadıkları yerleri savunmak için mücadele edecek, dava açacak insanların çabasını boşa çıkarmak ve tabii eli kolu zaten bağlanmış olan yargının parmaklarını da bağlamak istiyorlar.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın 2024-2028 Stratejik Planı da aynı şeyi söylüyor : “Enerji sektöründe yatırım ortamı ve izin süreçlerinin iyileştirilmesine yönelik düzenlemelerin yapılması…”
Orta Vadeli Program’a bayıldı Maden Sanayii İşverenleri Sendikası (MASİS). Ama Orman Kanunu’nun 16 maddesiyle ilgili dertleri var, Orta Vadeli Program’ın hedefleriyle “asla örtüşmüyor”muş. MASİS Başkanı Naci İlci, diyor ki, Orman Kanunu’nun 16. Maddesinin Uygulanması Hakkında Yönetmelik’le “orman alanlarında madencilik faaliyetlerinde bulunmak zorken artık imkansız hale getirilmiştir”.
Destursuz her bağa girmek istiyorlar. Ormancılar Derneği ise o 16. maddenin ekinin kaldırılmasını istiyor; ormanları tamamen yağmaya, talana, yoketmeye açtığı, orman varlığının kaderini bir adamın kararına bağladığı için.
2024-2028 Stratejik Planı nasıl bir saldırıyla karşı karşıya olduğumuzu, üzerimize gelen dalganın büyüklüğünü de gösteriyor. Şu iki veriye bakın:
Arama faaliyeti kapsamında kamu tarafından 2023’te 330.541 metre sondaj yapılmış, 2028’de sondaj miktarı 2.430.550 metreye ulaşacak.
2023’te 1444 maden sahası ihalesi yapılmış, 2028’de bu sayı 8.944’e ulaşacak.
Bu gelişmeler, kritik mineraller ve nadir toprak elementleriyle ilgili haberler ve değerlendirmeler, bir Google aramasıyla kolayca görebileceğiniz gibi, stratejik ve jeopolitik avantajlara, Çin’le batı arasındaki rekabete odaklanıyor. Oysa nadir toprak elementleri madenciliği doğa ve insanlar için muazzam tehditler taşıyor. Bu madenler kullanılarak üretilen enerjiye “temiz enerji”, araçlara temiz araç falan deniyor ama hem nadir toprak elementlerinin hem kritik minerallerin zehirli ayak izleri devasa. Bir araştırma üniversitesi olan Kolorado Maden Okulu’na (Colorado School of Mines) bağlı Payne Enstitüsü’nün 2023 raporundan aktarıyorum:
– Bir ton nadir toprak elementi çıkarırken 2.000 ton toksik atık üretiliyor. Bu atıkların içinde sülfür hexafluorid de var, küresel ısınmaya etkisi karbon dioksitin 23.900 katı olan bir gaz.
– Tek bir nadir toprak madenciliği ve işleme operasyonu yılda yaklaşık 75.000 ton sülfür dioksit ve 38.000 ton nitrojen oksit salabiliyor doğaya. Partikül madde ve uçucu organik bileşik gibi hem insanlara, bitkilere, hayvanlara hayatı dar edecek zararlılar da cabası.
– Çıkarılan her bir ton nadir toprak elementi için yaklaşık 75 metreküp asidik atık su ve bir ton radyoaktif kalıntı üretiliyor. Bu atık maddeler su ekosistemleri için ağır sonuçlar doğuruyor, su kütlelerinin doğal pH seviyelerini değiştiriyor, hassas türleri öldürüyor, kısacası ekolojik dengeyi bozuyor.
– Nadir toprak madenciliğinde büyük miktarlarda su ağır metallerle, radyoaktif maddelerle, toksik kimyasallarla kirleniyor. Dahası çıkarılan her bir ton cevher için 2.000 litre su tüketiliyor.
– Nadir toprak elementi rezervinin ve ticaretinin çok büyük bir kısmına sahip olan Çin’de her yıl 12 milyon ton toprak nadir toprak madenciliği yüzünden aşınıp gidiyor -aşınan toplam toprak 22 milyon ton.
Metalik madenciliğin nasıl felaketlere yol açtığını kendi ülkemizden biliyoruz zaten: yokedilen ormanlar, İliç’teki gibi can kayıpları, toprağın ve suyun zehirlenmesi, telafi edilemeyecek doğa tahribatı… Kritik minerallerden de birkaç örnek verelim:
– Bir ton lityum çıkarmak için neredeyse 2 milyon litre su harcanıyor.
– Demokratik Kongo Cumhuriyeti kobalt çıkarmak için bir tek yılda 1.100 kilometre kare ormanı yoketti.
– Manisa Gördes’teki nikel madeni 3.000 hektarlık tarım ve orman arazisini yoketti. Cevherin ayrıştırılmasında ton başına 350 kilo sülfirik asit kullanılıyor. 2013’te yakındaki Kalemoğlu köyünün içme suyunda 12 mg/l arsenik çıktı, limitin 120 katı O gün bugün analizler sır gibi saklanıyor. Başka zararları, kazaları, ihlalleri saymıyorum bile, buradan bakın.
Kısacası, küresel ısınmaya yol açıyor diye fosil yakıttan kurtulma gayretiyle toprağı ve suyu, bütün habitatı mahvedecek metalik madenciliğe çok hızlı bir geçiş var. 2050 Net Sıfır Karbon Emisyonu hedefine ulaşmak için bütün bunlar. Uluslararası Enerji Ajansı’nın verilerine göre, 2040 Sürdürülebilir Kalkınma hedefleri için de temiz enerji teknolojilerinde talep katlanacak, dolayısıyla üretim/madencilik baskısı da:
Lityum talebi 42 kat büyüyecek, grafit 25, kobalt 21, nikel 19, manganez 8, nadir toprak elementleri 7, bakır 3 kat. Gelgelelim, bu madenlerin bazıları otuz kırk yılda tükenecek, yani kısa zamanda tükenecek madenleri çıkarmak için doğayı mahvedecekler.
Nadir toprak elementleri uzmanı Vivian Wu şöyle diyor (Nadir Metaller Savaşı, Guillaume Pitron, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları): “Çin halkı bütün gezegenin nadir toprak elementi ihtiyacını karşılamak uğruna kendi çevresini feda etti. Bu sanayiyi geliştirmeninin bedelenin çok yüksek olduğu ortaya çıktı.”
Eskişehir Beylikova’nın neye döneceğini anlayabiliriz bu sözlerden. Kritik madenleri çıkarmanın temiz bir yolu yok. Peki, metalik madencilik mi kötü, fosil yakıtlar mı? Dümdüz, basit bir cevabı olmadığını söylüyor bilimciler. “Bir alan var ki” diyorlar, “orada temiz enerji kesinlikle üstün: küresel ısınmaya sebep olan karbon dioksit emisyonları.” Ama kritik metal madenciliğinin doğaya verdiği zarar fosil yakıtlardan kat be kat fazla.
Doğayı, hayatı öldürecek işler bunlar. Bu kalkınma/gelişme/büyüme anlayışı “Ölümlerden ölüm beğen” diyor. Hayatı seçmenin, hayatı yaşatmanın yollarını aramalıyız, bulmalıyız. Arhavi de işte bunun peşinde, başka birçok yer gibi.
Birbirinden kopuk bir sürü direnişten bir güçlü direniş, bir direniş ağı oluşturmanın yolunu bulmalıyız. Karşımızdaki dalga büyük, biz de büyümeliyiz.