MUSTAFA ALP DAĞISTANLI
mustdagistanli@gmail.com
Bir ay önce Arhavi köylerinin madene kurban gideceği duyulduğunda birbirine zıt iki duygu kendini gösterdi. Biri çok güçlü bir isyan duygusuydu, yediden yetmişe, sağcısından solcusuna tüm Arhavililer “Bu kadarı da olamaz!” diyordu. “Buna izin veremeyiz, vermemeliyiz, vermeyeceğiz.”
Bu isyan duygusu kadar yaygın olmayan ama ona eşlik eden ikinci duygu bir yılgınlık, bir ümitsizlik taşıyordu. “Bu Arhavi halkından hiçbir şey olmaz” diyordu kimileri, “Arhavililere güven olmaz. Arhavi yumuşak karın olduğu için buradan başladılar. Hopa’dan, Fındıklı’dan korktular.”
Sonradan Vaminon (Lazcada “istemiyorum”) adını alacak topluluğu oluşturan birbirine benzemez bireyleri birleştiren şey, sadece madene değil, yılgınlığa ve ümitsizliğe de isyan etmeleriydi. Vaminon ümitsizlere şunu diyordu:
“Haklı olsanız bile haksızsınız. Maden şirketini yenmek için, köylerimize kastetmiş saldırıyı püskürtmek için önce kendi korkularımızı, kaypaklıklarımızı, ümitsizliklerimizi yenmeliyiz, önce kendimizi yenmeliyiz. Yeneceğiz.”
Bir şey daha: “Maden şirketi kıyı şeridine saldırısını Arhavi’den başlattığına göre, onu Arhavi’de durdurmalıyız. Bu mücadele Hopa’nın da, Fındıklı’nın da mücadelesidir. Yalnız değiliz.”
Peki neye bel bağlıyordu Vaminon?
Tarihe belki de “Islak Yürüyüş” diye geçecek olan 24 Ağustos’taki maden karşıtı yürüyüşe varan yolun ilk adımlarında hemen muhtarlarla bağlantı kurmaya, köylüler ve köyler arasında bir ağ oluşturmaya karar verdi Vaminon.
Muhtarlar azimli ve kararlıydı, böyle bir ağ oluşturmaya gönüllüydüler. Köylüler arasında da isyan duygusu, direnme kararlılığı yaygın ve güçlüydü. Ayrıca bilgilenmek istiyorlardı.
Bilgilendirme işini Doç. Dr. Oğuz Kurdoğlu zaten öteden beri üstlenmiş sürdürüyordu. Oğuz Kurdoğlu konuya hakimiyeti, Cerattepe mücadelesindeki tecrübesi, bildiğini anlatma ustalığı, köylülerle aynı dilden konuşabilme özelliği gibi meziyetleriyle Arhavi için de büyük şanstı.
Vaminon muhtarlarla işbirliği içinde gereken ayarlamaları, düzenlemeleri yapıp saha çalışmaları için kolları sıvadı. İmza kampanyası başlattı, kent merkezindeki işyerlerini afişlerle donattı, bir bilgi bildirisi dağıttı, arabalar için çıkartmalar hazırladı ve 24 Ağustos yürüyüşü için seferber oldu.
Yürüyüşün Pilarget’ten başlayıp çarşıya inmesi de yine muhtarların fikriydi. Vaminon bu şahane fikre balıklama atladı; pankartlar hazırladı, şarkı sözü yazdı, onu seslendirdi… Muhtarlarla sık sık görüşerek, her adımda onlardan beslenerek, onlara bilgi vererek sürdürdü çalışmaları.
Vaminon herkese açık bir hareket. Birçok sivil toplum kuruluşu, siyasi parti üyesi de var içinde, ama bu kişilerin hiçbiri partisinin ya da derneğinin temsilcisi olarak davranmaz, davranmadı. Madeni Arhavi’ye, hiçbir yerine sokmak istemiyorlardı, herşeyi bu hedefe göre planlayıp mümkün olan en geniş koalisyonu oluşturmaya baktılar.
Bunu bildiğimiz yapılara benzemez bir yolla yapmak istiyorlardı: bir dernek, parti, bir örgüt kurmak yerine, somut bir sorun etrafında işbirliği yapmak, bir dayanışma, direnme ağı oluşturmak. Bu yüzden mevcut ya da yeni kurulan örgütlerin çatısı altına da girmediler. Örgüt bürokrasisiyle yorulmak, kısıtlanmak istemiyorlardı.
Vaminon halka halka içiçe geçebilecek ve bu halkaları genişletmeye elverecek esnek bir yapı kurmayı seçti. Öbür örgütlerden bir farkı daha var Vaminon’un: başı, kıçı, lideri, öncüsü, sözcüsü yok. En gencinden en yaşlısına her bireyi Vaminon’u temsil edebilir.
Vaminon’da her kafadan bir ses çıkar, ama bunlar bir uyumlu sese dönüşür sonunda. Bir denetim mekanizmasına, bir hiyerarşiye gerek duymaz Vaminon, çünkü bütün kararlar mutabakatla alınır. Şu bir ayda irili ufaklı birçok karar aldı, bunların hiçbirinde oylamaya başvurmadı. Birçok fikir söylendi, herbiri tartışıldı; hep ikna süreci işledi. Kimi durumda en aşırı gibi görünen fikir benimsendi. Vaminoncular tartışmaya zaman ayırdı, ayırmayıp çabuk yoldan oylamaya gitselerdi, azınlıkta kalanlar katılmadıkları bir fikre uygun davranmak zorunda kalırdı. Vaminon’da kimse böyle bir durumda kalmadı.
İşi kolaylaştıran bir faktör de şuydu: Genellikle bazı örgütler insanları (halkı) direnişe, eyleme çağırır, Vaminon tersine işledi, daha doğrusu iki taraflı işledi. Vaminoncular kolları sıvadığında muhtarların, köylülerin talepleriyle karşılaştı. Sonra da muhtarların, köylülerin talebine, sesine kulak kesildi. Muhtarlar sık sık, “İki üç günde bir toplanalım, daha çok görüşelim, konuşalım, tartışalım” diyordu. Muhtarlar Vaminon’u şahlandırdı, teşvik etti, işe koştu.
Ama bunu tek taraflı bir ilişki olarak da görmemek gerekir, Vaminon kendi iradesi olmayan, sürüklenen bir hareket değildir; etkilenir de, etkiler de. Vaminon kendini köylülerin ve madene karşı direnişin destekçisi, yardımcısı, kolaylaştırıcısı olarak konumlamıştı. Fakat şunu da unutmayalım: Vaminon bireylerinin de çoğu köylüdür, kendi köylerinin, evlerinin tasasına düşen insanlardır. Birçoğu HES karşıtı mücadelelerde pişmiş, yenilerek öğrenmiş insanlar.
İnsanların zaaflarını ortaya koyarak katıldığı işlerden iyi bir şey çıkmaz, zaaflarımızı yarıştırmamalıyız. Vaminon bunun bilinciyle hareket etti başından beri, herkes meziyetleriyle varolma peşindeydi. Kimin ne marifeti varsa ortaya döksün isteniyordu. Ressamı, grafikeri, müzisyeni, esnafı, sosyal medyacısı, ağzı laf yapanı, ağır yük taşıyanı, koşturanı … kolları sıvadı. Arhavi dışından dostlar da bu ortak çabalara katıldı. Çizen çizdi, çalan çaldı, yazan yazdı, çeken çekti; herkes fikrini söyledi, orasından burasından çekiştirdi, ortaya ne çıktıysa böyle çıktı. Vaminon’un yaptığı herşey müşterek bir çabanın ürünüdür.
Arhavi’deki en önemli oluşum, müthiş bir mücadeleyle köylerindeki HES projesini püskürten Pilarget Doğa ve Yaşam Derneği’ydi. Arhavi’yi uyandıran dernekti bu, Arhavi’deki ilk maden karşıtı mitingin öncüsüydü. Vaminon, Pilarget Derneği’ni başından beri doğal ortağı, müttefiki kabul etti. Pilarget köyünün (sonradan Balıklı ve Ulukent diye ikiye bölünmüş) iki muhtarıyla da, derneğiyle de sıkı ilişki içindedir.
Oluşum aşamasındaki sorunlardan biri yeni kurulmuş bir dernekle, Arhavi Çevre Derneği’yle ilişkilerde ortaya çıktı. Bu dernek çatısı altında örgütlenilmesini söyleyenler, hatta buyuranlar oldu bir toplantıda. Vaminoncular bunu reddetti; “Bu örgüt faaliyetleriyle, dernek diplomasisiyle vakit öldüremeyiz, öldürmeyeceğiz” dediler. “Yapmamız gereken acil ve zor işler var, gelin buna odaklanalım.” Somut işlere yumulduklarını, bu işleri kotarmak için gruplar oluşturduklarını, ARÇEDER üyesi birkaç kişinin de çalışma gruplarında yer aldığını söylediler. Vaminon zaten bir çatı oluşumdu, birçok STK, siyasi parti, dernek vardı içinde.
ARÇEDER bu “diplomasi”yi hiç bırakmadı. Derneğin kurucularından biri, Oğuz Kurdoğlu’na “Meşru dernek biziz, bizle beraber olmalısın” dedi mesela. ARÇEDER’le de yakın ilişkileri olan Oğuz Kurdoğlu, “Ne demek? Öbür arkadaşlar gayrımeşru mu?” diye cevap verdi.
ARÇEDER kendini kabul ettiremeyince, “Bütün örgütleri kapsayan bir çatı platform kuralım” teklifiyle geldi. İşe girişip haldır huldur çalışan Vaminon buna da yanaşmadı, çünkü kendini zaten öyle bir çatı konumunda görüyordu, herkese açıktı, isteyen dahil olabilirdi, hatta herkes hemen işlerin bir ucundan tutmalıydı. İşler yoğunlaşmıştı.
Vaminon’un laf değil de iş ürettiği artık iyice görüldüğünde, büyük yürüyüşten bir gün önce bir cin fikir öne sürdü ARÇEDER: “Bir ortak konsey kuralım, bütün kararları bu konsey versin.”
Bu öneri Vaminon’un varoluşuna tersti zaten. Halk adına yukarlarda biryerlerde kararlar verilmesine karşıydı Vaminon; muhtarlarla, köylülerle beraber alıyordu kararları. Bir komuta kademesi kurmak direnişi öldürecek, söndürecek, sündürecek bir girişim olur diye düşünüyorlardı. Öneriyi kesin dille reddettiler. Bu önerilerin ARÇEDER yönetim kurulundan resmi şekilde geldiğini söylemiyorum; ya üyelerinden ya kurucularından defalarca kez iletildi bu talepler.
CHP ilçe başkanı Sezer Çakmak Vaminon’un işin daha başında toplantıya çağırdığı isimlerden biriydi, en az iki kere çağırdı. Sezer Çakmak hiçbir toplantıya gelmedi.
Vaminon’un asıl çabası, her köyden direnişi yürütecek, taşıyacak köylülerle ilişki kurmak, bir ağ örmek üzerinde yoğunlaştı.
Bir direnişin nasıl hayat bulduğunun hikayesi anlatılmaya değerdir, mutlaka anlatılmalıdır. Böyle hikayelerde herkes için dersler vardır çünkü. Bunları anlatmamın bir başka nedeni daha var: 24 Ağustos’taki “Islak Yürüyüş”ten sonra CHP’lilerin bir bardak suda kopardığı fırtınayı ve Belediye Başkanı’nın yalpalamalardan sonra doğru yola nasıl geldiğini (?) bir çerçeveye oturtmak.
Arkası yarın…