Şiddet ve ölümcül vakalar bir noktaya kadar bütün toplumların ve dolayısıyla insanlığının sorunudur. İnsan tabiatının ürettiği bir şiddet var bunun tezahürlerini her toplumda görürüz. Ama “hapisten çıkan koca” türünde bir kitlesel şiddet dalgası olamaz. Namus cinayeti adı altında, kırsaldan şehre taşınan bir öldürme geleneği düşünülemez. Bazen basit alacak-verecek, bazen sıradan bir tartışma ile kabaran öfkenin sonucu da yaygın ölümlü saldırılar olamaz.
Hak, hukuk, empati, dayanışma ve hoşgörü gibi değerlerin zayıfladığı bir ülkede yaşıyoruz. Çok övündüğümüz sosyal yapımız acil tehlike sinyalleri veriyor. Sadece şiddet bağlamında değil, esnaflık ve ticaretten memurluğa, spordan siyasete kadar her alanda kalite ve ahlak erozyonu görülüyor. Hukuk duygusunun yitirildiği ve üzerine ağır ve müzmin bir ekonomik kriz halinin yaşandığı toplumda teğellerin atması kaçınılmazdır. Türkiye şimdi bunu yaşıyor… Asayiş berkemal değil çünkü asayişi var eden temeller sarsıldı. Daha çok insan, ölmenin, öldürmenin ve başkasına zarar vermenin uzak durulması gereken bir davranış olduğu duygusunu kaybetti. Toplumda var olduğunu zannettiğimiz “irfan”ın aslında öfke, şiddet ve bencillikle yer değiştirdiğini bile fark edemiyoruz.
Unutmayalım bir problem de sivil toplum eksikliğidir… Temel sorunların çözümü için çok gerekli olan sivil toplum siyasi gerekçelerle tamamen çökertildi ve devlet problemler karşısında tümüyle çaresiz duruma düşürüldü. Değerleri ve kurumlarıyla toplumu var eden unsurların ayağa kaldırılması ve hukuk duygusunun geri kazandırılması şarttır. Bu zorlu yola girebilmek için de insanı önceleyen, insan hayatını sadece sokakta değil istihdamdan sosyal hayata kadar bütün ünitelerde önemsemeyen bir vizyon lazımdır. Gecikmeden…