Erdoğan BM sisteminin işlevsizliğini vurgulamak için (ki bunda haksız sayılmaz) geliştirdiği “Dünya Beşten Büyüktür” kampanyası yürüttü. Bununla Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesinin (ABD, Rusya, İngiltere, Fransa, Çin) veto hakkına sahip olmasına karşı çıkıyor, küçük ülkelerin desteğini umuyordu. Ama bu da ters tepmiş, daimi üyelerin etkisi baskın gelmiş olabilir.
Türk hükümetinin, neticede komşusu Suriye yönetimin devrilmesi konusundaki ısrarı sadece Arap ülkeleri arasında değil, sadece Rusya, İran ve etkisindeki ülkeler arasında değil, güçlü komşusu bulunan güçsüz ülkeler arasında kötü örnek sayılarak tepkiye yol açmış olabilir.
Türkiye’nin son iki yıldır basın özgürlüğünden barışçıl gösteri hakkına, oradan yargı bağımsızlığına dek yaşadığı tartışmalar karşısında hükümetin tutumu, demokrasinin gelişimi açısından iyi bir örnek vermedi; bu Türkiye algısını özellikle de Batı dünyasında olumsuz etkiledi.
Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütünün yükselişi ile birlikte özellikle batıda Türkiye’nin, özellikle de Suriye’deki İslamcı örgütlere yardım ettiği iddiaları, kanıtlansın, kanıtlanmasın iz bıraktı.
Tabii bir de şu var: Türkiye 2007-2008 yıllarında dünyada ve bölgesinde yükselen değerdi. Türk diplomasisi son zamanlardaki zirvesine 2008’de ulaşmıştı. Ermenistan dâhil komşularıyla iyi ilişkiler kuruyor, o zamana dek muhatap saymadığı Irak Kürtleriyle resmi temas kuruyordu. İsrail’den İran’a bölgede konuşmadığı ülke, Hizbullah’tan Hamas’a konuşmadığı grup neredeyse yoktu. Ama köprülerin altından maalesef çok sular aktı.
Dışişleri aynı Dışişleri, THY aynı THY, TİKA aynı TİKA; hatta bugün daha çok çalışıyorlar. Ama izlenen siyaset nedeniyle bugün Türkiye’nin mesela bölgesindeki üç ülkede, Suriye, Mısır ve İsrail’de büyükelçisi kalmadı, onların da bizde yok. AK Parti’nin yakın zamana dek aradaki köprüleri yeniden kurmakla haklı olarak övündüğü Arap dünyasında bugün dostlarının sayısı az; Türkiye daha önce kıyısında dururken Orta Doğu’da daha fazla dosta sahipti. Türkiye BM’de hiç bu kadar yalnızlaşmamıştı.