Erdoğan, muhalefetin söylediği gibi, “devlet imkânları”nı, pervasızca kullanarak bir kampanya yürüttü. Ama partisi artık bu konularda yeterince deneyim kazandı ve “devlet imkânı” olmasa da mali güç zaten var. Erdoğan Gezi’den bu yana tavrını hiç değiştirmedi. Saldırgan, kırıcı bir dille konuşmaya devam etti.
Son cevherlerinden biri İhsanoğlu’na “üç dil biliyor” diye sataşması: “Ne olmuş biliyorsa,” diyor, “tercüman mı arıyoruz?” Kimse Cumhurbaşkanı olmanın ölçüsünü bilinen yabancı dil sayısına bağlamadı; ama üç dil biliyor diye adamı aşağılamanın da âlemi yok. Bu bir çalışmanın sonucu, edinilmiş bir meziyet. O taraklarda hiç bezi olmayan birilerinin entelektüel kazanımlarla (böyle, gizlenememiş bir haset sergileyerek) dalga geçmesi, faşist ideolojinin en şaşmaz belirtilerinden biridir.
(…)
Türkiye birçok bakımdan hâlâ bir “kapalı kutu”. Son yirmi yıldır ciddi bir dönüşüm geçiriyor. Toplumsal dönüşümler –bunların gerçekten ciddi olanları– genellikle toplum kabuğunun altında gerçekleşir; çıplak gözle görmesi kolay değildir. Bu siyasî seçimler, seçim sonuçları, kabuğun altında neler olduğuna dair bize bilgi veren (ne kadar yetersiz olsa da, sonuçta önemli bir bilgi) nirengi noktaları oluyor. Anket şirketleri çalışadursun, en kapsayıcı bilgiler burada.
Bir haftadan az zaman içinde yeni bir veri tabanı açılacak önümüzde.