ZEYNEP GÜVEN ÜNLÜ
@zeynepguvenunlu
zeynep.guvenunlu@gmail.com
Arkadaş Z. Özger’i tanır mısınız? Tanımıyorsanız şayet, ‘gecikmiş bir tanışma’ya hazır mısınız? Kısacık bir ömür. Sebebi hala tam olarak bilinmeyen ölüm. Aksayan bacağının damga vurduğu hüzünlü çocukluk. 70’li yılların başında, öğrenci hareketinin içinde, sosyalist devrimden daha umutsuz bir ‘kişisel devrim’ mücadelesi. Aşk, şiir, aşk şiiri, aşkın şairi.
Yönetmen Ulaş Tosun’un bu yıl tamamladığı Arkadaş Z. Özger belgeseli ‘Merhaba Canım’, festivallerle birlikte, online film platformu MUBI’de gösterime girdi. Şairin 25 yıllık hayatını, filmin yönetmeni Tosun’la konuştuk.
Şimdi tanışacak olanlar için, Arkadaş Z. Özger kimdir?
Şiirlerini kendi seçtiği Arkadaş Z. Özger adıyla yayınlıyor, kimlikteki adı Zekâi Özger. 1948 doğumlu. Selanik göçmeni işçi bir ailenin yedi çocuğundan biri. Kemik iltihabı nedeniyle çocukluğunda ağır ameliyatlar geçiriyor, bir bacağı kısa kalıyor. Küçük yaşlardan itibaren edebiyatla ilgili, şiir yazıyor. Ankara’da Siyasal Bilgiler Basın ve Yayın Yüksek Okulu’ndan mezun oluyor. Öğrencilik yıllarında o yıllardaki herkes gibi sol hareketin içinde. 29 Nisan 1973’te sokakta yaralı bulunuyor. Ölüm sebebi ortak hafızamıza ‘beyin kanaması’ olarak geçiyor.
Peki sizin Arkadaş Z. Özger’le tanışmanız nasıl oldu?
Şiirini severim ama tanışıklığım doğrudan şiir kitapları üzerinden olmadı. Arkadaş Z. Özger şiirleri belli dönemlerde yoğun olarak bestelenen bir şair. 90’larda özellikle özgün müzik yapan kişilerin ya da grupların Arkadaş Z. Özger besteleri vardır. Benim İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesindeki öğrencilik yıllarım da, o döneme denk geliyor. Ahmet Kaya, Grup Yorum, Sadık Gürbüz ve daha pek çok müzisyen onun şiirlerini besteledi. Hatta ‘Alnında Dağ Ateşi’ ya da ‘İsyan Olsun’ adıyla bestelenmiş bir şiiri var.
Alnını dağ ateşiyle ısıtan dostum / Yüzünü kanla yıkayan dostum / Senin uyurken dudağında gülümseyen bordo gül / Benim yüreğimi harmanlayan isyan olsun… diye devam eder. Bu şiir bir eylem ritüeli gibidir. Hrant Dink’in cenazesinde mesela, bu şiir okundu ve yüzbinler tarafından alkışlandı. Youtube’da kaydı bulmak mümkün.
Belgeselini çekecek kadar merak duyma sebebiniz ne?
Üniversiteden sonra kitabını alıp okuduğumda o çok sevdiğim şiirin adının, ‘Dağ Ateşi’ ya da ‘İsyan Olsun’ olmadığını, ‘Aşkla, Sana’ olduğunu gördüm. Arkadaş Özger’le ilgili düşünmeye başlamam o döneme denk geliyor. Neden o şiiri herkes başka bir isimle anıyor diye sordum. Arkasından ‘Merhaba Canım’ şiirine de rastlayınca, benim tanıdığımı düşündüğüm insanın bu şiiri yazan insandan farklı olabileceğini düşündüm.
Merhaba Canım
ben az konuşan çok yorulan biriyim
şarabı helvayla içmeyi severim
hiç namaz kılmadım şimdiye kadar
annemi ve allahı da çok severim
annem de allahı çok sever
biz bütün aile zaten biraz
allahı da kedileri çok severiz
hayat trajik bir homoseksüeldir
bence bütün homoseksüeller adonistir biraz
çünki bütün sarhoşluklar biraz
freüdün alkolsüz sayıklamalarıdır
siz inanmayın bir gün değişir elbet
güneşe ve penise tapan rüzgarın yönü
çünki ben okumuştum muydu neydi
biryerlerde tanrılara kadın satıldığını
ah canım aristophones
barışı ve eşek arılarını hiç unutmuyorum
ölümü de bir giz gibi içimde
ölümü tanrıya saklıyorum
ve bir gün hiç anlamıyacaksınız
güneşe ve erkekliğe büyüyen vücudum
düşüvericek ellerinizden ve
bir gün elbette
zeki müreni seveceksiniz
(zeki müreni seviniz)
Arkadaş Z. Özger’le ilgili yazılanlara baktığınızda, benim de üniversite yıllarımda protest müzikten tanıdığım Arkadaş Özger’i görürsünüz. Yani “Bir yurt baskınında kafasına ağır cop darbeleri aldı, işkenceler gördü ve iki yıl sonra da öldü” diye anlatılan bir hayat. Ama ‘Hüzün Mevsimi’, ‘Merhaba Canım’ ‘Kurdeşen’ gibi şiirleri bunun hikayenin içine sığmıyor. ‘Aşkla, Sana’ şiiri de ancak ismini değiştirirsen sığıyor. Bunun üzerine, 68 kuşağının yaşının da bayağı ilerlediğini, onu tanıyan insanların yavaş yavaş dünyadan göçüp gittini görünce, edebiyat dergilerinde Arkadaş’la ilgili anılarını anlatmış olan insanlarla bir kere de ben görüşmek istedim.
O dergilerde anlatılanlardan farklı bir şey bekliyor muydunuz?
Daha önce bu konuda fikirleri alınmamış ya da bilinmeyen Tuğrul Eryılmaz, Hüseyin Peker gibi isimlerle konuştum. Eşber Yağmurdereli’nin de fikri çok sorulmamış. Halbuki onların tanışıklığı daha da eskiye Bursa yıllarına dayanıyor. Bu isimler yeni kapılar açtı hikayeye. Bir de Arkadaş’la ilgili bitmeyen bir tartışma var.
Mesela, birgün kitap basarsam adı ‘Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası’ olsun istemiş ama ‘Sevdadır’ diye basılmış. 2007’den beri her sene adına verilen şiir ödülü zamanı bu tartışma alevleniyor. O tarihlerde mutlaka birkaç dergi ve gazete bir Arkadaş dosyası yayınlıyor ama genel bir geveleme halinden çıkamıyor. Kimse yaygın resmi anlatının dışına çıkmıyor.
Homofobi mağduru
Peki siz konunun özüne nasıl girdiniz? Arkadaş Z. Özger’in hikayesini ne zaman çözdünüz?
Aslında her yeni röportajda yeni bir şeyler öğreniyordum. Eminim hala bilmediğim şeyler de vardır. Ama bu röportajlarda, konuştuğum insanların en azından bir kısmı Arkadaş Z. Özger’in homofobi mağduru olduğunu, bugün devrimci ritüellerin parçası olan şiirlerinin aslında o dönemlerde bireyci şiir diye itibar görmediğini ve şairinin ötekileştirildiğini anlattı. Bu yalnız bırakılma inkar edilerek onun hayatının ve eserlerinin anlaşılamayacağını düşünüyorum.
Belgeselde açık konuşan insanlar var. Akın Evren Arkadaş Özger’e karşı homofobik bir tepki olduğunu söylüyor. M. Savaş Dizdar ‘Cinsel yöneliminden dolayı onu öteledik, dışladık’ diyor.
M. Savaş Dizdar bence çok kıymetli bir insan. Çünkü “Yaptılar ettiler” demiyor, “Bunu ben de yaptım” diyor. Bu yüzden de alkışlanması gerekiyor. Dizdar’ı aradığımda, ben daha hiçbir şey sormadan “Ben çok üzülüyorum” dedi. “Biz Arkadaş’ı aleni ötekileştirdik, bilemedik” dedi. Bunu başkaları da söyledi ama ‘özel hayat’ koduyla kamera karşısında konuşmak istemediler. Ama M. Savaş Dizdar, “Bir şey söylenecekse bu söylenmeli” diyerek samimi bir tavır takındı. Belgeselde olmasından çok mutluyum. O konuşmasaydı, Hüseyin Peker konuşmasaydı, Tuğrul Eryılmaz konuşmasaydı resmi anlatı sürecekti. O zaman bu belgeseli yapmamızın anlamı ne?
Konuşmak istemeyenler ya da konuşsa bile açık olmayanlar, olamayanlar…
Biz bu belgesele başlarken o dönemi bilen bir çok kişinin ilk sorduğu, ‘Arkadaş’ın cinsel hayatıyla ilgilenecek misiniz’ oldu. Konunun bu olmadığını ancak bu noktayı sansürleme gibi bir hakkımızın da olmadığını ve şiirlerinde oldukça belirleyici olan dışlanmışlık ve hüznü anlayabilmek için kimliğini bir bütün olarak değerlendirmek gerektiğini düşündüğümüzü anlatmaya çalışırken ‘Niye işin magazin kısmına odaklanıyorsunuz ‘Vay siz Arkadaş’a encinsel mi diyorsunuz, asıl siz eşcinselsiniz’ diye ironik tepkiler gösterenler oldu. Bunun yanısıra bazı anlatıcıların entelektüel olarak varlıkları, konuya bizim gibi yaklaşmaları bize çok yardımcı oldu. İnsanların güvenini kazanmak, belli bir ilişki seviyesi tutturmak, konuya belli hassasiyetleri gözeterek yaklaşmak kolay değildi. Ama ortaya çıkan işten memnumun. En çok da Arkadaş’la tanıştığıma ve onun hikayesinin geçmişte gömülü kalmamış olmasına. Şimdi her kuşaktan pek çok insan Arkadaş Z. Özger şiirinden bahsediyor.
‘Yönetmenin yolculuğu’ eksik kalsın!
Biraz da filmin teknik kısmını sormak istiyorum. Aslında elinizdeki malzeme kısıtlı. Onu onu tanıyan insanların anlattıkları ve bir takım anı fotoğrafları. Buradan güzel bir film çıkaracağınıza kendinizi nasıl ikna ettiniz?
Yardımcı yönetmen arkadaşım Kaan’la filmi tamamlayıp festivallere gönderdiğimizde geri çevrilme ihtimalini biliyorduk. Yaptığımız iş belki de bir Youtube videosu olarak kalacaktı. Hatta, insanlar Arkadaş’ın şiirlerine bu kadar hasret olmasa orada bile tutunamayabilirdi. Günümüzde, bu tip belgeselcilik kendine çok yer bulmuyor. Normalde insanlar filmleri festivallerden duyarlar, bizim filmimizi festivaller insanlardan duydu. İnsanların gösterdiği ilgi filmi duyurdu.
Özellikle festivallerde ağır basan görüş, belgeselde ‘yönetmenin kendi yolculuğunu’ anlatması yönünde. Ama biz bunu yapmaktan özellikle kaçındık. Zaten ortada 50-60 yıl önce başlamış çok karmaşık bir hikaye var, işin içine bir de yönetmeni katmak istemedik. Bu iş ancak böyle anlatılır diye düşündük. Zaten başlangıçtaki motivasyonum, sevdiğim bir şairi tanımaktı.
Film için gereken parayı kitlesel fonlama platformu Fongogo’dan topladınız. Başka şekilde para bulamadığınız için mi?
İşe başladığımızda herkes “Arkadaş’ın cinsel eğilimiyle ilgili bir şey söyleyecek misiniz” diye sorunca, bende belgeseli gizleyerek koruma refleksi oluştu. Gerçeklerin 50 yıldır gizlenmesini sağlayan iradenin bizim belgeselimizi de durdurmasını istemedim. Prodüksiyon kısmını kendi olanaklarımızla hallettik. Küçük bir ekip bir araba kiralayıp beş altı şehre gittik ve röportajları çektik. Ama işin post prodüksiyon için bütçeye ihtiyacımız oldu. O zaman kamuyu bu belgeselden haberdar ettik. Ailesinin ilk kez bizimle paylaştığı fotoğrafıyla afişi hazırladık ve belgeseli tamamlamak için paraya ihtiyacımız olduğunu duyurduk. O noktadan sonra iş gerçekten çok farklı bir seyir aldı. Genç yaşlı yüzlerce insanın desteğiyle tamamladık.
Ölümü hala sır
Ne kadar çok seveni varmış genç kuşaktan diye şaşırdınız mı?
Aslında Gezi’de benim gördüğüm Türkiye, Arkadaş Z. Özger’e çok hazırdı. Arkadaş Z. Özger, ‘özel hayatına saygı’ bahanesiyle, sisli ve bir o kadar da uyduruk bir hayat hikayesine mahkum edilmiş. Ama bu yalnızca o kuşağının homofobisiyle açıklanamaz. Ötekileştirme Arkadaş’ın çocukluğundan başlayıp şekil değiştirerek her dönem devam etmiş. Bu arada belirtmek isterim, Arkadaş’ı tüm varlığıyla kabullenen insanlar da var. Mesela, Hüseyin Cevahir. Yani buradaki homofobiden tamamen arınmış isim, Arkadaş’ı tanıyan 40’lı kuşaktan Halil İbrahim Bahar, Hüseyin Cöntürk değil, yine bir 68’li olan Cevahir. Bu konuyu sadece 68 kuşağı üzerinden de sorgulamamak lazım. Çok daha büyük bir toplumdan bahsediyoruz.
Arkadaş Özger’in yayıncısı Suat Çelebi, eşcinselliğe gönderme yaparak “Cevap veremeyeceği için bazı şeyleri söylemek anısına saygısızlık etmek istemiyoruz” diyor. Tam tersine, onun kimliğini saklamak saygısızlık değil mi?
Suat Çelebi, 80’lerden itibaren ‘Sevdadır’ı yayınlayarak ve sonradan adına Şiir Ödülü vererek onu bugünlere taşıyan isim. Bizim belgeselimize de yardım etti. Aile ile diyalogumuzu o sağladı. Bu anlamda hakkını vermek istiyorum. Suat Çelebi aslında toplumda hakim olan bakışı tekrarlıyor, “Bunlar işin magazin kısmı, başka şeylere odaklanmamız lazım” diyor.
Nasıl öldüğü bugün hala bilinmiyor, değil mi?
Resmi kayıtlara göre beyin kanamasından ölüyor. 1971 yılında yediği polis copunun iki yıl sonra beyin kanamasına sebep olduğunu söyleyenler var. Böyle dense de, onu tanıyanlar birkaç farklı senaryo üzerinde duruyor.
Arkadaş Z. Özger, 29 Nisan 1973’te ağır yaralı olarak bulunmuş ve kaldırıldığı Numune Hastanesi’nde 5 Mayıs’ta ölmüş. İntihar etmiş olabileceğini söyleyenler var, ancak düştüğü yükseklik 3 metre ve intihar için pek uygun bir seçim gibi görünmüyor. Kimisi son dönemde çok içki içtiğini söylüyor ve sarhoşken kazayla düşmüş olabileceği ihtimali üzerinde duruyor. Belgeselde konuşan Hüseyin Peker ise eleştirmen Hüseyin Cöntürk’ten duyduğunu, “İşçilerle tanışmak için gittiği inşaatta ya kazayla düşmüş olabilir ya da atılmış olabilir” diyerek aktarıyor ancak buna şiddetle karşı çıkanlar var. Onlar da Cöntürk’ü kendilerinin de tanıdığını ancak kendilerine böyle bir şey söylemediğini belirtiyorlar.
Adı da ölümü gibi gizemli. Arkadaş adını nasıl koymuş kendine?
Belgeselde de anlatılan üç farklı hikaye var. Halit Özboyacı’ya “Bir gece rüyamda Tanrı’yı gördüm, onunla arkadaş oldum, adımı da Arkadaş koydum” demiş. İsmet Tokgöz, Rumen yazar Panait Istrati’nin ‘Arkadaş’ adlı romandan esinlendiğini söylüyor. Eşber Yağmurdereli ise James Baldwin’in bir romanında iki eşcinselin birbirine ‘Arkadaş’ diye hitap ettiğini, onun da buradan esinlenmiş olabileceğini söylüyor. İsmin kaynağı hangisi tam olarak bilmek mümkün değil ancak James Baldwin ve yarattığı kahramanların isimleri, Arkadaş Z. Özger’in şiirlerinde geçiyor.
Sayenizde ‘Arkadaş’ı tanıdık. Şimdi de sizi tanıyabilir miyiz?
İstanbul Üniversitesi’nde sosyal antropoloji okudum. Okuldayken fotoğraf çekmeye başladım. Uzun yıllar gazetecilik yaptım. Nokta, Birgün, Referans, Hürriyet ekler, Radikal Cumartesi, Agos gibi yayınlarda muhabir ya da serbest gazeteci olarak çalıştım. İlerleyen yıllarda fotoğraf ağır bastı, zaman içinde video ve görüntüyle birleşti, belgesele yöneldim.
‘Merhaba Canım’ ilk belgeseliniz mi?
2018’de ‘Afganistanbul’u yaptım. 20 dakikalık bir belgesel, o da MUBİ’de var. Sekiz ay yaşadığım Küba’da çektiğim ‘Aramaya Gidiyorum’ diye bir videom var. O daha da kısa, Youtube’da bulunuyor.