
LEVENT GÜLTEKİN
acikcenk@gmail.com
@acikcenk
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu geçtiğimiz günlerde memurlara ve bürokratlara “İktidarın, hukuksuz, yanlış, kanuna aykırı taleplerine, isteklerine uymayın” diye çağrı yaptı.
Tehdit algısı oluşturan sözler ve cümledeki sertlik dışında gayet mantıklı, haklı ve hukuki bir çağrıydı bu.
Sanırım Kemal bey de oluşan o algıdan rahatsız oldu ki sonrasında aynı çağrıyı daha yumuşak bir tonda, birkaç kez daha tekrarladı.
Neyse asıl konumuz bu değil.
Asıl konumuz, Kılıçdaroğlu’nun memurlara, bürokratlara yönelik bu çağrısının muhalefet için de geçerli olup olmadığı.
Yani memurlardan, bürokratlardan beklediğimiz dirayeti, cesareti, kararlılığı muhalefetten de beklememiz gerekmiyor mu?
Mesela Merkez Bankası başkanından beklenen kurumun bağımsızlığını koruma ve iktidarın yanlış politikalarına uymama tavrını öncelikle muhalefetin göstermesi gerekmiyor mu?
Muhalefetin iktidarın yanlışlarına ortak olmama, destek vermeme, dahası cesaretle ve kararlılıkla direnme tavrını fiiliyatta yeterince gösterdiğini ne yazık ki söyleyemeyiz.
Mesela defalarca iktidarın Suriye politikasının yanlış olduğunu söylemelerine rağmen o politikanın uygulanması için Meclis’teki tezkere oylamasına her seferinde “Evet” oyu verdiler.
Ya da iktidarın bağımsız yargıyı yok ettiğini söylüyorlar ama HSK’da her partinin temsilcisi olması için Meclis’te yapılan seçimlere katılıp parti adına HSK’ya üye göndermekten geri durmadılar.
Dahası Meclis’te iktidarın getirdiği birçok yasa teklifine muhalefet ya ‘Evet’ oyu veriyor ya da katılmayıp ilgisiz kalıyor.
Dış politikada da böyle.
İktidarın yanlış politikalarına ‘devlet hassasiyeti‘ ya da ‘milli duruş’ veyahut ‘kamuoyu baskısı‘ gibi gerekçeler ileri sürerek her seferinde destek oluyorlar.
Böyle yüzlerce örnek var.
Peki memurlardan, bürokratlardan iktidara karşı beklediğimiz dirayetli, kararlı, cesur duruşu muhalefet niçin gösteremiyor?
Ya da Merkez Bankası’ndan beklediğimiz bağımsızlığını koruma hassasiyetini muhalefet kendi bağımsız politikasını geliştirmede niçin gösteremiyor?
İktidar artık bütünüyle kontrolü kaybetti.
Ülkeyi yıkıma sürükleyen akıl almaz kararları artık peşi sıra alıyor.
Bunlardan biri de yanlış Suriye politikasını sürdürme inadı.
Peki bunca olup bitene rağmen yarın (salı günü) Meclis’teki Suriye ve Irak tezkeresi oylamasına ‘Evet’ oyu verecek olmalarını neyle izah edeceğiz?
Hani nerede iktidarın yanlışlarına ortak olmama kararlılığı ve dirayeti?
Hani nerede yanlışlara dur deme tavrı ve cesareti?
Muhalefete göre mevcut iktidar ekonomi, yargı, demokrasi, ülke yönetimi… her alanda yanlış üstüne yanlış yapıyor.
Peki her alanda yanlış yapan bir iktidar konu Suriye olduğunda mı doğru karar veriyor ki muhalefet Suriye politikasında iktidarı desteklemekten geri durmuyor?
Üstelik daha önceleri Suriye ve Irak için bir yıl süreli tezkere hazırlanırken iktidar muhtemelen 2023 seçim dönemini de içine alması için tezkereyi bu sefer iki yıllık olarak hazırlamış.
Buna rağmen İyi Parti lideri Meral Akşener “Eleştirilerimiz saklı tutarak tezkereye ‘Evet’ oyu vereceğiz” dedi.
Yazımı yazarken CHP net tutumunu henüz açıklamamıştı ama genel beklenti CHP’nin de evet oyu vereceği yönünde, umarım yanılırız.
Kılıçdaroğlu son dönemde Erdoğan’ın sağlıklı karar vereme yetisini kaybettiğini ve meselenin artık doktorların alanına girdiğine vurgu yapıyor.
Peki bu durumda sormak gerekmez mi zihinsel sağlığını kaybettiğini, doğru karar alma yetisini yitirdiğini düşündüğünüz bir iktidarın Suriye politikasına niçin destek oluyorsunuz?
Erdoğan’ın doğru karar alma yetisini kaybettiğini söyleyip aynı Erdoğan’ın Suriye politikasına destek vermek hakikaten anlaşılır gibi değil.
Kimilerinin “Tamam ama destek vermezlerse iktidar bunu kullanır, muhalefeti kamuoyu nezdinde zor durumda bırakır” dediğini duyar gibiyim.
Asıl mesele de burada başlıyor.
“Muhalefetin toplumu dönüştürücü bir işlevi olması gerekiyor” derken tam da bunu kastediyoruz.
Muhalefet eğer iktidarın Suriye politikasını yanlış buluyor, orada binlerce evladımızın hayatının tehlikeye atıldığını, dahası Suriye macerası üzerinden ülkenin büyük bir felakete sürüklenme ihtimali olduğunu görüyorsa bunu en sarih şekilde topluma anlatması ve toplumu da bu konuda şimdiye kadar ikna etmiş olması gerekmiyor muydu?
“Toplumu ikna edemedik o halde yanlışa ortak olalım” mı diyecekler?
Oy kaybederiz endişesiyle bu yanlışa ortak olmak ile bir bürokratın işini kaybetme endişesiyle iktidarın yanlışlarına ortak olması arasında ne fark var?
Daha net olarak şöyle sorayım: Merkez Bankası başkanının işimi kaybederim endişesi veyahut başka nedenlerle Erdoğan’ın akıllara zarar ekonomi politikalarına evet demesi ile muhalefetin Suriye tezkeresine evet demesi arasında tam olarak nasıl bir fark var?
Mesela Merkez Bankası başkanı Kemal beyi ziyaret edip “Bana böyle diyordunuz ama peki siz ne yapıyorsunuz?” dese Kemal bey buna nasıl bir cevap verecek?
Kimileri de “Ama muhalefet ‘Hayır’ oyu verse de iktidar zaten o tezkereyi geçirecek, bari muhalefet bundan zarar görmesin” gibi tuhaf gerekçeler üretiyor.
İktidarın oyu her şeye yetiyor diye muhalefetten doğru tavrı beklemeyecek miyiz?
O zaman topluma neyin yanlış neyin doğru olduğunu nasıl anlatacak, yaptıkları eleştirileri tam olarak nasıl izah edecekler?
Diğer yandan aynı durum basit bir memur için de geçerli değil mi?
Bir memur da “Bunu ben yapmazsam nasıl olsa birini bulup yaptıracaklar, bari işimi kaybetmeyeyim” derse bu durumda o memur ahlaki ve hukuki sorumluluğundan kurtulmuş mu oluyor?
O memur olmuyorsa muhalefet de olmuyor.
Muhalefetin istikrarlı, kararlı, bütünlüklü ve kesintisiz bir tutuma, tavra, politikaya işte böyle anlar için ihtiyacı var.
Yani bir taraftan Suriye politikasını eleştirip diğer taraftan Meclis’te tezkereye “Evet” demek, bir taraftan ‘bağımsız yargının yok edildiğini‘ söyleyip diğer taraftan HSK seçimlerinde parti kimlikli üye seçimine katılmak, bir taraftan Erdoğan’ı sağlık nedeniyle artık doğru kararlar alamadığını söyleyip diğer taraftan onun önerdiği savaş tezkeresine olur demek…
Bütün bunlar muhalefeti toplum nezdinde ciddiyetsiz, kararsız, kendi doğrularının peşinden gidemeyecek kadar dirayetsiz duruma düşürüyor ve toplumu dönüştürücü işlevine de büyük bir zarar veriyor.
Diyeceğim o ki muhalefet Merkez Bankası gibi kurumlardan bağımsızlığını korumasını istiyorsa öncelikle kendi bağımsızlığını koruyup sürdürmeli.
Memur ve bürokratlardan yanlışa, ülke yararına olmayan taleplere karşı olmalarını istiyorlarsa öncelikle bu tavrı kendileri göstermeli.
Göstermeliler ki memurlara da, bürokratlara da, kurumlara da cesaret gelsin.
Geldiğimiz noktada Türkiye, muhalefetin 2023’ü beklemesi ve o seçim için oy endişesine kapılacağı aşamayı çoktan geçti.
Bilmem anlatabildim mi?