Avrupa’nın son günlerde Türkiye’ye karşı takındığı dışlayıcı tavrın ne diplomatik akıl ne de stratejik geleceği açısından makul ve mantıklı bir izahı olabilir. Ancak AB ve Türkiye arasında yaşanan kriz de bir vakıa olarak karşımızda duruyor. Bunu da yok sayamayız.
Türkiye elbette Şangay ülkeleriyle ilişkilerini geliştirebilir, ‘Avrasya gerçeği’ ile elini güçlendirebilir ve bu çerçevede diplomatik ufkunu zenginleştirebilir. Ancak yapısal anlamda Türkiye’nin bu blokla kan uyuşmazlığı içinde olduğu da bir gerçek.
Çünkü bu ülkelerin lokomotif gücünü, insan hakları ve özgürlükler konusundaki ortak zaafları oluşturmaktadır. Çok doğaldır ki, Türkiye Çin ve Moskova’nın insan hakları sicili ile aynı karede olmayacaktır.
Umarız ki Merkel’in söylediği gibi Avrupa’nın “Bir B Planı yoktur…” Ve Avrupalı liderler, Türkiye konusunda akıl ve mantığı zorlayan adımlardan vazgeçerler…