Okura not:
Günün 11’i, Türkiye medyasındaki görüş ve yorum çeşitliliğini yansıtmak amacıyla hazırlanmaktadır. Aşağıda özetini bulacağınız yazıya yer vermemiz, içeriğini onayladığımız ve/veya desteklediğimiz anlamına gelmez.
İtiraf etmek gerekiyor ki bugün İslam ülkelerinin hemen tamamında hakim durumda olan Müslüman iktidarların icraatları savunulamaz durumundadır. Çünkü bu iktidarların otoriter tutumları ve yasakçı uygulamaları öncelikle Müslümanları aşağılayan bir görüntü arz etmektedir.
Daha açık ifade etmek gerekirse, iktidar eliyle gerçekleştirilmeye çalışılan ‘yapay dindarlaşma’nın, esas itibariyle dinin, hayatın gerçekliğinden uzaklaşmasını da beraberinde getirdiği bir gerçektir.
Zira zorlayıcı bir dindarlaşma ile dinin kendi mecrasından uzaklaştırılarak siyasal ideoloji ile aynileştirilmesi hem dine zarar vermekte hem de toplumun farklı kesimlerine karşı sağır olmayı beraberinde getirmektedir.
İfade etmesi hepimize zor gelse de bir gerçeğin altını çizmekte yarar var. Temel insan haklarını ve özgürlükleri inkar eden, halklarını yoksullaştıran otokratların kendi çıkarlarını düşünmekten dinin temel mesajını düşünmeye vakitleri olmuyor.
Oysa demokratik toplumlarda, farklı toplumsal grupların ortak kamusal alan oluşturarak geliştirdikleri ortak değerler, devlete ve siyasete karşı önemli bir direnç kaynağıdır. Bizde ise din bile sivil alanın dışına çıkarılarak devlet merkezli hale geldiği için, farklı kimlik ve düşünce dünyasına mensup gruplar arasındaki değer çatışmaları her zaman belirleyici olmaktadır.
Her ne kadar, genel anlamda bütün kesimler için ortak bir Müslümanlık algısı olsa da dindarların da laik-seküler kesimlerin de vazgeçemedikleri geleneksel doğruları vardır. Doğal olarak bu zihniyet yapısı, sürekli ‘öteki’ ile mücadeleyi besleyen bir iklim oluşturmaktadır.