ONUR ÖNCÜ
@oencueonur
Türkiye belki de en derin ekonomik krizlerinden birini yaşıyor. Ekonomik krize siyasal kriz eşlik ediyor.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli her ne kadar ‘birlik ve beraberlik’ mesajı verse de Ankara kulislerinde AKP-MHP ittifakının pamuk ipliğine bağlı olduğu konuşuluyor. Tabii ki bu durum, iki parti arasında kriz çıkacak ve ipler atılacak anlamına gelmiyor. Bahçeli bu konularda ne kadar ustaysa da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da benzer bir mücadeleyi verip kazanan tarafta yer aldı.
Bu hafta, “Ekonomik ve siyasal krizdeki Türkiye’yi kim yönetiyor?” sorusuna yanıt aramaya çalıştık. İktisat profesörü ve siyaset bilimci Mehmet Altan sorularımızı yanıtladı.
Sizce Türkiye’yi kim yönetiyor?
Bence Türkiye’yi bir koalisyon yönetiyor. Bu siyasi bir koalisyon değil. Elbette bir siyasi yüzü var ama asıl bir de siyasi olmayan yüzü var. Bu karmaşık koalisyonun siyaseti belirleyici yüzü, devletin bir kanadının eski tezlerinin devamı. Ama bir taraftan da para pul meseleleriyle dejenere olmuş, ne siyasete ne memlekete ne insana aldıran, sadece iktidarda kalıp bu korkunç kazançları sürdürmek isteyen bir yapı var bu koalisyonun içinde. Koalisyonun daha kuvvetli yanı sanıyorum bu para işleriyle ilgilenen kısmı. Özellikle onlar hukuku, haksız kazançlarına bir engel olarak gördüklerinden ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. Bu yapı, devlet etme zihniyeti içindeki bir felsefe, ideoloji, düşünce olarak analiz edilemeyecek kadar başka yönlere doğru gitmiş.
Ne demek istiyorsunuz?
Sabah kalkıp haber sitelerine baktığınızda, adli skandallarla, uyuşturucu kaçakçılıklarıyla, mafya çatışmalarıyla ilgili iddialar, dudak uçuklatan haberler okuyorsunuz. Bunları okuduğunuz vakit yargı, güvenlik ve uyuşturucu üçgeni içinde büyük bir sıkıntı olduğunu görüyorsunuz. Böyle şeyler her ülkede vardır ama oralarda bunlar azınlıktır ve devlet tarafından yakalanırlar. Ama bizde bu olaylar hayatın ve siyasetin merkezine yerleşmiş görünüyor. İnsanların güvenebileceği bir devlet yapısından, yargıdan, hukuktan söz etmek imkansızlaşıyor…
Bir taraftan aşırı hamasete dayanan güvenlikçi tezler, bir taraftan da bütün uyuşturucu baronlarının Türkiye’de toplanması… Niye dünyanın bütün mafyaları Türkiye’yi mesken tutuyor? Bunun açıklaması ne? Uyuşturucunun bu kadar ön plana çıkmasını, uyuşturucu kullananların bu kadar yaygın hale gelmesini nasıl açıklayacağız? Bu uyuşturucu paraları ne oluyor, nerelere, kimlere dağıtılıyor? Bu baronları kim koruyor? Mafya nasıl bu kadar ön plana çıktı?
Türkiye’de uyuşturucu ve mafya palazlandıkça, siyasi koalisyonunun ‘devletin bekası, vatan, millet’ söylemi de büyüyor. Garip bir paralellik… Hukuksuzlukla birlikte devlet olma refleksinin gittikçe zayıfladığını, suçun patladığını ve muhtemelen bunun devamı olarak da birilerinin olağanüstü yollardan para kazandığını görüyoruz. Üstelik bu açıkça, neredeyse insanların gözüne sokularak yapılıyor. Herkes durumun farkında. Bu durumu analiz ettiğimiz vakit, bunun arkasında bir güç olduğunu düşünmekten başka bir yol olmadığını anlıyoruz.
‘Hukuk neden öldürülür?‘
Nedir o güç?
Bir toplumda hiçbir yapı, hiçbir güç devletten daha güçlü olamaz. Bu tür olaylar yaşanıyorsa demek ki devlet içindeki bazı unsurlarla ortaya çıkan tablo arasında bir irtibat var. Daha önceki gün bu baronlar savaşına adı karışan bir kişinin sınırı geçmek isterken yakalandığını fakat daha sonra yurt dışı yasağıyla serbest kaldığını gördük. Bu nasıl oldu? Anayasa Mahkemesi’nin “Bırakın” dediği milletvekili tahliye edilmiyor ama baronlarla adamları rahatça tahliye ediliyor.
Bunu hukuken ve siyaseten nasıl açıklayacağız?
Çok basit bir soru ve çok basit bir cevap durumu açıklamaya yeter bence. Hukuk neden öldürülür? Hukuku öldürecek gücü olanlar daha fazla para kazansın diye. Hukuk olmayınca, denetim ortadan kalkar. Denetim ortadan kalkınca, çeteler güçlenir, yayılır, siyaseti, en son da devleti ele geçirir. Bu da ülkenin çökertilmesi, yok edilmesi anlamına gelir. Çürüme büyük bir hızla yayılır.
Yargı bağımsızlığı ve basın özgürlüğü meselesine de geleceğiz ancak şunu merak ediyorum, anlattıklarınızdan yola çıkarak, bu noktaya nasıl gelindi?
Aslında 15 Temmuz darbe girişiminden sonra çıkan ilk yasa Varlık Barışı’ydı. Bu öyle bir yasaydı ki, ‘Kim olursan ol, parayı nasıl kazanmış olursan ol, ben sana hiçbir şey sormayacağım yeter ki paraları bana getir‘ diyordu. Kirli, kaynağı belirsiz, sistemin dışında kalmış paraları getirmeye izin veren bir yasa. Bu anlayışla o kadar dibe vurduk ve duvara çarptık ki sonunda bizi ‘gri liste’ye aldılar. Gri listeye girmek, devletin hareket edemez hale gelmesidir. Bu felçten çıkmak için bir takım uyuşturucu baronları yakalanmaya başlandı ama gerçek bir temizlik yapılamadı. Gerçek bir temizlik yapmak istediğinizde karşınıza çıkan isimler sizden daha güçlüyse, temizliği nasıl yapacaksınız? Yapamıyorsunuz. O zaman da çürüme ve sefalet yayılıyor. İşsiz çocuklar oluk oluk mafyaya giriyor, emekli yaşlılar açlıktan ölmemek için semt pazarlarında çöpleri karıştırmak zorunda bırakılıyor.
‘Hiçbir zaman bu kadar korkunç bir durum görmedim’
Bir yandan bir yönetememe krizi mi var acaba?
Bir de bu suçluları yakalamak isteyen birileri vardır herhalde. Her olayın iki ucu vardır. Hukuksuzluğun ve suçun böylesine yaygınlaşıp siyasetin içine girdiğini, devletin çökertildiğini, felaketin yaklaştığını gören birilerinin de bir yerlerde ellerinden geldiğince uğraştığını düşünüyorum. Son yerel seçimlerde, bu yaşananlardan bıkanların çoğunluk olduğunu gördük. O çoğunluğun devlet içinde de bir yansıması bulunması gerekir.
Bakın, hukuk ve ekonomi bilimine ihanet edilerek devlet olunamaz. Devletin iki temel ayağı var. Biri hukuk, diğeri ekonomi. Sen hem hukuka hem de ekonomiye ihanet ettiğin vakit kötürüm olursun, yürüyemezsin. Kötürüm olmuş bir devletten yararlanacak karanlık unsurlar olabilir ama bu aynı zamanda devletin ve toplumun sonu olur. Devletin içinde bunu gören bir kanat da vardır herhalde.
Türkiye’yi ben hiçbir zaman bu kadar korkunç bir durumda görmedim ama hala umudum bunların biliniyor, kayda geçiriliyor olmasıdır. Bizim devletin en devlete benzer yanı, kayda geçiren bir mekanizmasının olmasıdır. Yaşananlar haberlere konu olacak kadar ayyuka çıktıysa, mutlaka bizim duyduklarımızdan daha fazlasını bilip, bunları kayda geçiren birileri de vardır. Bizim devlet, hem kötü anlamda hem de iyi anlamda sürprizleri olan bir devlettir. Ne zaman ne olacağını kimse bilemez. Susurluk’u unutmayın. O dönemde neler yaşandığını ucundan kenarından önce basında okuduk. Bazı isimlerden söz edildi. Sonra da çöplük patladı.
Bunu biraz açabilir miyiz?
Şimdi biz seninle vatandaşız. Vatandaşı olduğumuz devletin devlet olmaktan çıktığını görüyoruz. Bizden çok daha fazlasını bilenler var. Bir şekilde bürokrasidesin. Şimdi böyle bir devletin yönetici kadrosunda olmak ister misin? Bütün uyuşturucu baronlarının ikamet ettiği bir ülkenin memuru, yöneticisi, siyasetçisi olmak ister misin? Olmak isteyenler vardır, hatta bazen onlar daha da kalabalıktır. Ama ‘rant‘ diye koşanlar olduğu gibi, “Bu hukuksuzluk devleti çökertiyor” diyen refleks de vardır. Üstelik, “Devlet çökertiliyor” diyenlerin toplumda çoğunlukta olduğunu da artık biliyoruz. “Bugün bir seçim olsa bu siyasi iktidar gidecek” kamuoyu araştırmalarına göre. Kolombiya’yı düşünün; nasıl paramparça hale gelecekken toparlandı. Suçlularla rantçılardan başka hiç kimse cehennem gibi bir ülkede yaşamak istemez. Suçlular şu sırada çok güçlü olabilirler ama aynı zamanda azınlıktalar. Toplum yaşananlardan bıktı.
Yönetilememe meselesine gelince. Hiçbir ülke hukuksuz yönetilemez. Hukuku yok ettiğinde yönetimi de yok edersin. Her şey bir kaosa dönüşür. Uçakları bile zamanında kaldıramazsın. En sıradan davaları sonuçlandıramazsın. Yollarda insanları elektrik çarpar. Her yanı şiddet sarar. En büyük şehrinin sokaklarında bir kovboy filminde olduğundan daha fazla silah patlar.
‘MHP’leşirsen sonunda MHP kadar oy alırsın’
AKP-MHP ortaklığına gelmek istiyorum. Bir yandan iyi gözüken ancak her an da iplerin kopacağı bir ortaklık söz konusu. Bunun sebebi nedir?
AKP, kendi programına ve tüzüğüne ihanet etti. Geldiğimiz noktada da ikinci parti haline geldi. Yerel seçimi kaybettiler. MHP ile ortaklık onlara seçim kazandırmayacak bundan sonra. Bu ortaklık belki birilerine para kazandırıyor ama AKP’ye seçim kazandırmıyor artık. AKP, iktidarı kaybettiğinde büyük bir ihtimalle eriyip yok olur. Bazı partiler ancak iktidarda varlıklarını sürdürebilir, muhalefette yok olur. Öyle görülüyor ki, AKP o tür partilerden. Sanıyorum onun için son zamanlarda AKP içinde bu ortaklığa karşı çıkanların da sayısı artıyor. Çok açık bir gerçek var karşımızda. MHP’leşmek seçim kazandırsaydı, MHP iktidar olurdu. MHP’leşirsen sonunda MHP kadar oy alırsın. AKP’nin oyu da eriyor zaten. Bu gerçek ortadayken MHP’leşme AKP’ye ne kadar katabilir?
Bir yandan da MHP devlet içinde kadrolaşıyor…
Bu iki parti arasındaki bazen görünen bazen görünmeyen yüksek tansiyonun sebebi de devlet içindeki kadrolaşma… Ve bununla ilgili dosyalar savaşı. Ama biz bunları tartışırken esas temel çerçeveler kayboluyor.
Mesela?
Mesela bizdeki en temel sorunlardan biri, siyasetle hukukun birbirine karışması. Hukuku işletecek olan yargı neredeyse tümüyle siyasi bir konu haline geldi. Anayasayı açıkça çiğneyen, anayasal suç işleyen yargı üyeleri ve onlara sahip çıkan siyasi bir anlayış var. Siyasi iktidar, yargıyı siyasetin bir parçası haline getirdi ve o sayede canının istediğini yapıyor. Tabii bunu yaparken aslında siyasetten kopuyor. Siyasi bir parti olma kimliğini kaybediyor, başka bir şeye dönüşüyor. Siyasi partiler, toplumun sorunlarını çözmeye yönelik projeler üretmek, o toplumun kaynaklarını iyi yönetmek, halkının taleplerini ve sorunlarını aşmak, aynı zamanda dünyada gelişen dinamikleri uygun hareket etmek gibi hedeflere sahip olmak mecburiyetindeler. Ama bizde öyle olmuyor. Siz, siyasi partilerden kapsamlı projeler duyuyor musunuz? Hukuksuzluk, siyaseti de bitiriyor.
Bu konularda siyasi iktidardan bir beklentimiz olamaz ama muhalefetten beklentilerimiz olmalı. Muhalefet, topluma hukuku, yargıyı, ekonomiyi, dış politikayı, eğitimi nasıl düzelteceğini anlatmalı. Bu suç sarmalından kurtulacağımız bir Türkiye’yi nasıl kuracağımızı anlatarak toplumu harekete geçirmeli. Ülkenin hukuk gibi siyaseti de yeniden keşfetmesi gerekiyor. Bunu muhalefet partileri yapmayacaksa kim yapacak?
Genel hatlarıyla bir ‘enkaz’ var o zaman…
Türkiye’nin yeniden inşa ihtiyacı var… Muhalefet de iktidara gelse rejimi değiştirmesi gerekir. Rejim değişmezse aynı sonuç ortaya çıkar. Bu rejimi nasıl değiştirecekler? Mesela birkaç rakam vereceğim. Türkiye’de 15-24 yaş grubunun yüzde 20,8’i… 25-29 yaş grubunun yüzde 30,7’si… 30-34 yaş arası grubun yüzde 30,8’i ne okuyor, ne çalışıyor. Toplamı 6,3 milyon. Bu verilerle bu ülke nereye gidecek? Başka bir veri daha vereceğim. Tarımı konuşalım. Çiftçiler şimdi eylem yapıyor. Türkiye’de ortalama tarım işletmesi 6-7 hektar kadar. Peki AB’nin ortalaması ne? 25 hektar. ABD’nin ortalama işletme alanı ne? 100 hektar. Şimdi bunu nasıl düzelteceksin? 6-7 hektarla zenginlik üretmiyor tarım.
Siyaset, Türkiye’nin sorunlarını çözmüyor. Daha beteri, siyaset Türkiye’nin sorunlarıyla ilgilenmiyor. Siyaset sadece iktidar kavgası değildir. Ne yapmak için iktidara geleceksin? Bize bunu anlat. Türkiye’de siyaset çoğunlukla sınıf atlamak isteyen insanların asansörüdür. Aynı zamanda da eş dost bütün çevresinin de istihdam alanıdır. Siyaset bizde sadece rantı paylaşmaya, Hazine’ye çökmeye yarıyor. Bir de piyasada iş bulmakta zorlanacak bütün yakınlarını belediyelerde, merkezde, devlette iş bulmaya yarıyor. Toplumun temel ihtiyaçlarını giderecek olan bir kurumu siz alıp, kendi mesleğinde ileri gitmeyen, rekabette yer almayan adamların denetimine verdiğin zaman zaten sonuç bu çıkar. Bir kısır döngünün içine girersiniz. Kim gelirse gelsin bu çürümüş yapının parçası olur.
Peki bu anlattıklarınızın muhalefet farkında değil mi?
Ne yazık ki muhalefet de bu sistemin bir parçası.
Nasıl bir parçası?
Bizimki gibi bütün kurumları çürümüş bir toplumda muhalefet olmak demek, siyasi iktidara karşı olmak demek değildir. Sadece iktidara karşı olursan, sadece onu oradan indirip yerine geçmeyi amaçlarsan, sen de bu sistemin bir parçası olursun. Ona da muhalefet denmez. Muhalefet edeceksen, bu çürümüş sisteme muhalefet edeceksin. Bu yapıyı değiştirmek için bir programın olacak ve bunu halka anlatacaksın. Hem merkezde hem belediyelerde temelden bir değişimi sağlayacak, hırsızlığı, rantı, haksızlığı önleyecek bir öneri paketin olmalı. Var mı böyle bir program? Yoksa, sen neye muhalifsin? O zaman sen muhalefet değilsin, sen rantı yemek için sırasını bekleyen ve sistemin parçası olan bir partisin.
Biraz daha açar mısınız?
İktidarın da muhalefetin de demokratikleşme derdi yok. Mevcut içinde var olma, paylaşma derdi var. Siyasi partiler yasası neden 40 yıldır değişmiyor? Ön seçim neden yerleşik hale gelmiyor? Neden dönem koşulu yasallaştırılmıyor örneğin? Belediyeler neden kamu parasıyla kendilerine ikbal arıyorlar? Neden bu siyasete giren bir daha çıkmak istemiyor?
Neden?
Burada muhalefet ve iktidar yok… Bir siyaset kurumu var. O kurumun da biri iktidarda, biri muhalefette olan iki ayağı var… Demokratikleşme dertleri yok… Muhalefetin herkes için hukuk istediğini ben görmedim mesela… Kızdıkları insanlara yapılan hukuksuzluklara hiçbir itirazları bulunmuyor. Siz, muhalefetin kızdığı bir insan için de hukuk istediğini gördünüz mü? Demokrasi, kızdığın ya da kızmadığın herkesin hakkını hukukunu korumak için mücadele vermeyi gerektirir. Var mı böyle bir mücadele?
Hatta şunu da söyleyeyim, muhalefet kızdığı insanlara karşı yapılan hukuksuzluklar konusunda bazen AKP’den bile daha vahşi olabiliyor. Neticede dün iktidar dediğin bugün muhalefet, dün muhalefet dediğin bugün iktidar oluyor ama bir şey değişmiyor. AKP’nin ilk kurulduğunda söyledikleriyle iktidarda yaptıklarına bakın. Toplamda 100 yıllık siyaset kurumunun yönettiği ülkenin durumu belli. Milli gelir belli, demokrasi belli, hukuk belli. Bu nasıl bu hale geldi? Türkiye Cumhuriyeti’nin 100 yıllık performansından bütün siyaset kurumu sorumlu. Ne yazık ki bu ülke kendi siyaset kurumunun esiri haline geldi.
Bu söylemler biraz sert değil mi?
Belki sert… Ama sert olup olmamasından daha önemli olan gerçek olup olmaması. Bana bu muhalefetin kendisine benzemediği halde hakkını koruduğu bir insanın ismini söyleyin. Bana bu muhalefetin bu çürümüş sistemin temelini değiştirecek önerilerini söyleyin. Bana bu muhalefetin, her iktidarın kendisi için kullandığı bir propaganda sistemine dönüşen eğitimi gerçek bir eğitime dönüştürmek için programını söyleyin. Bana bu muhalefetin, çürümüş siyaset sistemini değiştirip, çağdaşlaştıracak önerisini söyleyin. Bana lütfen şu sorunun cevabını söyleyin: Muhalefet iş birliği yapmasaydı, AKP 15 Temmuz rejimini kurabilir miydi? Muhalefet daha baştan bütün hukuksuzluklara karşı çıksa, yargı böyle çöker miydi? Sadece iktidarın değişmesi yetmez, muhalefetin de değişmesi gerekir. Bu siyaset anlayışını değiştirmemiz gerekir.
Hem muhalefet hem de iktidarı eleştirdiniz. Tam da bu noktada basın özgürlüğünün ne kadar önemli olduğunu konuşmamız lazım.
Basın, siyaset kurumunun bir parçası olarak çalışıyor ne yazık ki. Soru şu: Basın parayı nasıl kazanır? Normal cevap, ‘okuyucudan‘ olmalıydı ama Türkiye’de öyle olmuyor. Bu ülkede basın parayı devletten kazanıyor. 28 Şubat’ta devletin yönetiminde generaller vardı, neredeyse bütün basın generalleri övüyordu. Bugün devleti AKP ve ortakları yönetiyor… Neredeyse bütün basın onları övüyor. Tabii her zaman bu akıma uymayan, dürüst gazetecilerimiz de oldu. Övünebileceğimiz insanlar. İktidarda kim olursa olsun gerçekleri söyleyen insanlar. Burada önemli olan, belirleyici olan okurlardır… Okurlar, gazetecinin gerçeği ile sahtesini ayırt edebildiğinde, gerçeğine sahip çıktığında, basın özgürlüğünün temeli de inşa edilir… Toplumun işe karışmadığı hiçbir alanda özgürlüğü elde edemeyiz. Özgürlüğü önce toplumun talep etmesi gerekir.
‘Ekonominin sorunu ekonomik değil’
Ekonomide de işler iyi gitmiyor. Sizin de belirttiğiniz gibi halkın sürekli yoksullaştığı bir dönemdeyiz. Ekonomik tabloyu nasıl yorumlarsınız?
Bu kriz falan değil. Bu başka bir şey. Yolsuzluğun sistemleşmesi ve neredeyse bütün katmanlara sirayet etmesiyle ortaya çıkan korkunç çürümeyi yaşıyoruz. Ekonominin sorunu, ekonomik değil… Bu yeryüzünde çok az görülebilecek bir durum. Onun için sadece ekonomik tedbirlerle düzelmez. Düzelmiyor da.
Ekonomiyi düzeltebilmek için çok fazla parametreyi düzeltmek, hatta yeni baştan kurmak zorundayız. Yargıyı, evrensel hukuka uygun biçimde yeniden inşa etmeden ekonomiyi düzeltemezsiniz mesela. Çünkü yargı olmayınca hırsızlığı, yolsuzluğu önleyemezsiniz. Yolsuzluk da toplumun bütün birikimini emip yok eder. Bütün siyaset kurumunu yeniden inşa etmelisiniz ki toplumun parasının nasıl harcandığını denetlesin ve topluma hesap versin. Topluma hesap vermek zorunda olmayan bir siyasi anlayış, hırsızlıktan başka bir şey üretmez. Eğitimi düzeltmelisiniz ki çocuklarınıza ‘utanmayı, ayıbı, dürüstlüğü’ öğretebilin… Eğitimi, bir propaganda aleti olmaktan çıkarmalısınız… Eğitimi propaganda aracı olarak kullanan her toplum eninde sonunda çöker. Ayrıca toplumun ekonomi ile hukuk arasındaki bağı anlaması gerekir. Evet, AKP’yle ortakları ekonomiyi çökertti… Ama bunu yapabilecekleri bir zeminin üstünde iktidar oldular… O zemini değiştirmemiz gerekiyor işte.